Yukarı Deniz’in Sırrı: İnci Kefali

“Biz tutmazsak bu balıklar su olur gider Mühendis Bey” dedi Hacı Amca. Genç asistan “Nasıl su olur? Balık hiç su olur mu Amca?” dedi büyük bir şaşkınlıkla. Hacı Amca büyük bir bilgin edasıyla bir kez daha söyledi; “Bu balık yıl içinde hiç gözükmez, sadece baharda Allah’ın lütfü olarak bizim için yaratılır, eğer biz tutmazsak 2 ay sonra su olur denizde kaybolur.”

Yazı: Doç. Dr. Mustafa Sarı (Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölümü, Doğa Gözcüleri Derneği), fotoğraflar: İsmail Şahinbaş

Asırlardır yöre insanının geleneğine, adetlerine ve beslenme alışkanlıklarına yerleşmiş, ‘Yukarı Deniz’e yani Van Gölü’ne uğrayan her seyyahın notları arasına girmeyi başaran bir balıktır inci kefali.

Van Gölü hakkında o kadar az şey bilinir ki kimi dünyada sadece bu gölde yaşamını sürdüren inci kefalinin bahar ayları dışında su olduğunu söyler, kimi gözlerinden ateş çıkan, boyu bilmem ne kadar bir canavar gördüğünü ballandıra ballandıra anlatır. İnsan sadece bakar ama görmez. Yoksa büyüklüğü 3.712 km2, ortalama derinliği 171 metre, maksimum derinliği 451 metre olan ve suları sodalı – tuzlu dünyanın en nadide ekosistemine sahip koskoca Van Gölü’nü görmezden gelebilir mi?

Ya da tüm Türkiye’nin baraj göllerinden avlanan toplam kırk üç bin ton balığın tek başına yüzde otuz altısını oluşturan ve göl çevresindeki on dört bin insanın geçim kaynağı olan inci kefalini görmezden gelebilir mi? İnci kefali, suları Karadeniz’den daha tuzlu ve sodalı Van Gölü’nde yaşamaya alışmış tek balık türüdür. Adı kefal olmasına rağmen, ülkemiz akarsularında çok sayıda üyesi bulunan sazangiller ailesinin bir mensubudur. Derya kuzusu sayılmaz ama hamsi kadar küçük de değildir.

Ortalama 20 cm boya ve 80 – 90 gr ağırlığa sahip torpil görünümünde vücudu parlak gümüşi pullarla kaplıdır. Yaşam alanı Van Gölü’nün tuzlu – sodalı sularıdır ve kendisinden başka hiçbir balığın yaşayamadığı bu habitatın endemik tek sakinidir. Yaşamını gölde sürdürmesine rağmen, gölün tuzlu – sodalı suları üremesine imkân vermediği için ilkbahar aylarında büyük sürüler oluşturarak akarsulara göç eder; yumurtasını akarsulara döktükten sonra tekrar göle döner. Bir haftalık sürede yumurtadan çıkan yavrular da, iki üç hafta içinde göle dönerler. Hacı Amca’yı yanıltan da işte tam bu olaydır. Akarsulara sadece ilkbahar aylarında gelen ve daha sonraki yaşamına gölde devam eden balığı yıl içinde bir daha hiç görmeyen Hacı Amca, işine de geldiği için küçük aklıyla ‘avlanmayan balıkların su olduğu’nu sanmaktadır.

İnci kefali, böyle talihsiz birçok düşüncenin sonucu olarak üreme göçü esnasında avlanmaya başlanmıştır. Hiçbir av aracı gerekmeksizin binlerce ton balığı dere ağızlarından, derelerden toplamak o kadar kolaydır ki bu alışkanlık son yıllara kadar sürüp gitmiştir. Hatta Van Gölü çevresinin ‘ödeme takvimi’ olmuştur inci kefalinin göç zamanı. Oğlunun düğününü, kızının çeyizini, sarı ineğin borcunu, kamyonun tamir parasını insanlar hep ‘balığa’ havale etmişlerdir. 1992 yılından itibaren inci kefali üstündeki bu bilinçsiz avcılık baskısının oranı, balık popülâsyonunu nasıl etkilediği ve sürdürülebilirlik açısından durumun ne olduğu araştırılmaya başlandı.

1650’li yıllarda Van’a gelen Evliya Çelebi, 1700’lü yıllarda Van Gölü’nü ziyaret eden Deyrolle, 1901’de Doğu Anadolu’yu ziyaret eden meşhur Fransız coğrafyacı Cuinet, 1950’li yıllarda bölgeyi dolaşan Lord Kinross inci kefalinden, avcılığından bahsetmişler ancak bu veriler bilimsel bir veri olmaktan çok birer gözlemden ibaret kalmıştır.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Van Valiliği tarafından 1992 – 1997 yılları arasında desteklenen bir proje ile gölde ne kadar balık yaşadığı, bunların yaşlara göre dağılımları, üreme potansiyelleri, mevcut avcılık yöntemleri, her yıl avlanan balık miktarı ve bunun mevsimlere göre dağılımı araştırılmıştır. Aynı proje kapsamında mevcut avcılığın balık popülâsyonunu nasıl etkilediği belirlenerek, sürdürülebilir balıkçılık için her yıl avlanması gereken balık miktarı tespit edilmiş ve yeni bir balıkçılık yönetim planı oluşturulmuştur. Çalışma sonuçlarına göre inci kefalinin sürdürülebilir balıkçılık için avlanması gerekenin yaklaşık iki katı kadar avlandığı ortaya konulmuş ve önlem alınmazsa kısa bir süre içinde İnci kefalinden geçinenlerin işsiz kalacağı vurgulanmıştır.

Ancak bu çalışmanın sonuçlarını uygulayacak olan kurumsal irade ortaya konulamadığı için 1997 yılından itibaren bu kurumsal iradenin oluşturulması çalışmaları başlatılmıştır. Bu kapsamda çekirdeğinde sivil toplum kuruluşlarının bulunduğu kamu kurumları, balıkçılar ve güvenlik birimlerinin destek verdiği yeni bir yönetim modeli ortaya çıkmıştır. Hacı Amca’nın su olduğunu sandığı balıkları korumak için oluşturulan bu yeni yönetim modelinde, üniversite ve STK temsilcileri karayolu ile etrafı 400 kilometre olan Van Gölü çevresinde bir üreme sezonunda 10 tur atmışlar; köy köy dolaşarak balığın neden üreme dönemi dışında avlanması gerektiğini anlatmışlardır.

Diğer taraftan üreme dönemi dışında, yasalara uygun olarak yapılan balıkçılıkta verimi artırmak ve üreme döneminde avcılık yapmaktan men edilen insanların da bu dönemde balıkçılık yapmasını sağlamak için göl çevresinde yoğun bir eğitim çalışması yürütülmüştür. Yaygın eğitim de denilebilecek bu uygulamaların denetim olmadan sonuç vermesinin imkânsız olduğu düşüncesinden hareketle, bölgede yaygın olarak bulunan jandarma birimleri denetimlerin yapılması için defalarca ziyaret edilerek konu hakkında bilgilendirme yapılmıştır. Aynı zamanda yıllarca üreme dönemindeki ‘balık toplayıcılar’ının isteklerine göre ayarlanmış olan, avcılığın yasak olduğu dönemin tarihleri, bilimsel verilere uygun hale getirilmek için ilgili bakanlık yetkilileri ile görüşmeler yapılarak bilimsel verilere uygun hale getirilmesi sağlanmıştır.

Bu çalışmalar yürütülürken balıkçı, çiftçi, köylü, esnaf, tüccar, jandarma eri -komutanı, belediye başkanı, kaymakam, vali, vb. yani tüm kesimlere yönelik olarak on beş farklı eğitim materyali (afiş, broşür, kitap, kitapçık, slâyt serisi, TV programı, vb) hazırlanarak göl çevresinde dağıtılmıştır. Tüm bu çalışmaların sonucunda yerel örgütlenmenin önemi fark edilmiş ve Doğa Gözcüleri Derneği kurulmuştur.

Diğer taraftan Van Gölü çevresinde inci kefali balıkçılığından geçim sağlayan on dört bin insanın geliri, bu koruma çalışmaları sonucunda iki kat artmış, 1996 yılında 3,5 milyon dolar olan toplam ciro 2003 yılında 7,5 milyon dolara çıkmıştır. Balıkçıların av verimleri üç kat artarken, balığın ortalama boyu 16,5 cm’den 20 cm’ye çıkarken, bir kiloya giren balık sayısı 18 adetten 10-12 âdete düşmüştür. Üreme dönemi dışında yasal balıkçılık yapan balıkçı teknesi sayısı 100’den 160’a çıkarken, üreme dönemi balıkçılığında ısrar eden kaçak avcıların sayısı 92’den 40’a düşmüştür.

Diğer taraftan Van yıllıklarında bile yer almayan, bölgede adeta yok sayılan inci kefalinin adı, ulusal ve uluslar arası medyada sık sık duyulur olmuş, hatta doğal engelleri aşarak gittiği üreme göçü manzaraları yerel bir turizm potansiyeli olma yoluna girmiştir. Biz bozulan bir çevrenin yeniden kazanıldığı, yok olma ihtimali olan bir canlı türünün yeniden çoğalmaya başladığını duymaya çok alışkın değiliz. Biz duyarız, özel bir çevre bozulmaya başladı veya bir tür yok olmaya doğru gidiyor, birkaç yıl sonra tekrar duyarız ki o özel çevre artık geri kazanılamaz veya o tür yok olmuştur. Oysa inci kefali ile ilgili çalışmalarda alışmadığımız şekilde işlerin yoluna girdiğini gördük. Bu tüm sorunlar çözüldü, her şey güllük gülistanlık değil tabii ki. Zira halen üreme döneminde yapılan kaçak avcılık tam olarak kontrol altına alınabilmiş değil. Üreme dönemi balıkçılığından vazgeçenler için geliştirilmiş bir alternatif geçim kaynağı yok.

160 teknenin yasal balıkçılık yaptığı gölde halen tek bir balıkçı barınağı yok. Balığın üreme habitatı olan derelerden kum alınmaya ve Van Gölü kirlenmeye devam ediyor. Tüm bunlar halen var, ancak bununla birlikte inci kefali popülâsyonu aşırı avcılığın etkisinden kurtuldu. Hem ekolojik, hem çok büyük bir ekonomik değer korunuyor. Böylece ülkemiz iç sularında uygulanabilecek yeni bir balıkçılık yönetim modeli ortaya çıkmış durumda. Sözün kısası inci kefali ‘Yukarı Deniz’in sırrı olmaya devam ediyor. Eğer bu çalışmalar kesintiye uğramadan sürdürülürse belki asırlarca devam edecek.

İyi de ben ne yapabilirim diye içinizden geçiyorsa eğer, inci kefali sizleri Mayıs -Haziran aylarındaki üreme göçünü görmeniz ve çabasına şahit olmanız için Van Gölü’ne bekliyor.

Sırtçantam 2. sayı Şubat 2005