Yeşilgöl’de Bir Gün

Antalya ve çevresinden söz edilince çoğumuzun aklına denizi, kumu, güneşi ve arkeolojik zenginlikleri gelir. Kısacası sıcak yaz günleri hayal edilir. Denizle ormanın kucaklaşıp seviştiği özenle işlenmiş koylar gelir aklımıza. Güz ayları ise pek fazla bilinmez.

Oysa hüzün dolu güz ayları Antalya’nın aşk ve sevda aylarıdır. Ilık geçen kış aylarında da bolca yağmur yağar, seller basar. Genellikle insanların kafasındaki Antalya fotoğrafı böyledir ve bu fotoğraf elmanın yarısıdır. Diğer yarısında ise dünyanın birçok botanikçisinin araştırma yapabilmek için heyecan duyduğu görkemli Batı Toros Dağları vardır.

Kış aylarında çok kişinin hayal bile edemeyeceği kadar metrelerce yığılmış karlarla kaplı vahşi beyaz bir dünya vardır. Bu beyaz dünyada arınır, bir tüy kadar hafifler ve ürkütücü bir sonsuzluğa doğru kar tanesi gibi uçar gidersiniz. Yaşadığınız kentin gürültüsünden, trafiğinden bıkıp usandığınız için farklı bir gün yaşamak isteyebilirsiniz. Biraz uzakta mutlu ve dingin bir küçük kaçamakta hakkınız sayılır. Hatta birkaç günlüğüne alıp başınızı çekip gitmek ve belki kaybolmayı bile düşleyebilirsiniz. Ya da mutlu olduğunuz güzel günlere yeni mutluluklar katmak istiyorsanız hiç düşünmeden Yeşilgöl’e gidebilirsiniz. Likya’nın sekiz doruklu yüce dağı Kragos’un (Akdağ) doğu yamacında 1.800 metrede, koynunda gizlediği bir krater gölüdür Yeşilgöl.

Antik Çağ’ın Kragos Dağı 3.024 metre yükseklikten bir annenin bebeğini ak sütüyle beslediği gibi kar sularıyla besler onu. Adını renginden alan Yeşilgöl batısından çıkan kaynak sularıyla beslenir ve doğusundaki düdenler yoluyla akarak aşağıdaki Gömbe Ovası’na bereket ve bolluk taşır. Bu güzel gölü ve Uçarsu’yu görebilmek için, önce Antalya’ya 150 kilometre Kaş İlçesi’ne ise 70 kilometre uzaklıkta bulunan Gömbe Yaylası’na varılmalıdır. Gömbe ve hemen üzerinde bulunan Çukurbağ Köyü havası, suyu ve yeşil dokusuyla sağlıklı yaşamaya uygun bir yerdir. Bundan dolayı, Gömbe Beldesi kışın üç bin, yazın ise yaylacıların gelmesiyle birlikte yirmi bin kişilik nüfusa ulaşır.

Bölgenin belli başlı gelir kaynakları elmacılık ve yayla turizmidir. Türkiye’nin en iyi on yaylası arasında gösterilen Gömbe, adını MÖ 200 – 300 yıllarında hüküm sürmüş olan antik Komba Kenti’nden almıştır. Bu kent Artemis Tapınağı ile ünlüydü. Artemis Kombike (Komba’nın Artemis’i) olarak bilinen tapınak o kadar ünlüydü ki bütün Likya kentleri tarafından ziyaret edilmekteydi.

Gömbe Türkiye’nin elma yetiştiren en önemli yerlerinden biridir. Uçarsu’dan gelen kar sularıyla sulanan Gömbe Ovası 1.150 metre yükseklikte, yeşillikler içinde bolluk ve bereket sunmaktadır. Hemen üstündeki Çukurbağ Köyü’nden geçilerek 8 kilometre sonra Yeşilgöl’e ulaşılır. Kış aylarında karla kaplı olan yol yaklaşık 2 saatte yürünür.

Birkaç günlüğüne alıp başınızı çekip gitmek ve belki kaybolmayı bile düşleyebilirsiniz. Ya da mutlu olduğunuz güzel günlere yeni mutluluklar katmak istiyorsanız hiç düşünmeden Yeşilgöl’e gitmelisiniz.

Yol boyunca seyrekte olsa ardıç (Juniperus) ormanı vardır. Ardıç ağacı ki çilekeştir, bilgedir ve orman ağaçları içinde sahayı en son terk eden ağaçtır. Tohumları içki sanayinden halk hekimliğine kadar birçok yerde kullanılır. Bu görkemli ağaçtan şiirimizde garip akımının önde gelen şairlerinden Oktay Rıfat da etkilenmiş ve aşağıdaki dizeleri yazmıştır:

“Yürüyen bir ardıç gibiyim, yapraklarım hışır hışır.”

 Ardıç ağacı tohumlarının topraktaki çimlenme süresi uzundur, dolayısıyla çok zor yetişir. Ancak doğal denge o kadar güzeldir ki bu noktada sevimli ardıç (cırık) kuşları devreye girer. Bu kuşlar sağlam tohumları seçerek yer ve midesinde meydana gelen kimyasal işlemlerden sonra tohumların çimlenme süresi kısalır. Daha sonra doğada ihtiyaçlarını giderirken bu tohumları ekerek toprakta daha çabuk çimlenmelerini sağlarlar. Doğada bu kadar önemli işlevleri olan bu güzel ötüşlü kuşların avlanmaları yasaktır ve yasak kalmalıdır. Geçtiğimiz günlerde Eğirdir Orman Fidanlık Şefliği’nde ardıç tohumlarının çimlenmesi konusunda çalışmalar yapan Orman Yüksek Mühendisi Cemal Gültekin sorunu çözmüştür. Sayın Gültekin’i yürekten kutlarım. Yeşilgöl kış aylarında donar ve bu yükseklikte artık hiç ağaç yoktur. Var olan sonsuz bir beyazlıktır, lekesiz ve de tertemiz.

Gömbe’den, Çukurbağ Köyü geçilerek 8 kilometre sonra Yeşilgöl’e ulaşılır. Kış aylarında karla kaplı olan yol yaklaşık 2 saatte yürünür.

Yeşilgöl’ün batısında Göllütepe, doğusunda Yumrudağ ve güneyinde ise bin bir söylencesi olan Uçarsu vardır. Eğer istenirse gölün çevresinde kamp kurulabilir. Yeşilgöl’e sapmadan yukarıya doğru devam edilirse sırasıyla Subaşı Yaylası, Kurucaova Yaylası ve Kayabaşı Yaylaları’na varılır. Akdağ’ın doğusunda bulunan Kartaldağı’ndan çıkan Kartalkaya Pınarı ile Subaşı Yaylası’nın yukarısından çıkan Taşlıdere su kaynakları birleşerek Gömbe’ye doğru akan Kısık Deresi’ni oluştururlar. Uçarsu ile birleşen Kısık Deresi de Gömbe’nin içinden akan Akçay Deresi’ni oluşturur.

Yeşilgöl, kışın karlar altında vahşi bir güzellik sunarken yaz aylarında da içmeye doyum olmayan buz gibi kaynak sularıyla insanlara arınma ve ölümsüzlük duygusu verir. Hemen güneyinde bulunan Uçarsu Alevi Bektaşi inancına göre kutsaldır ve insanlara bereket sunar. Kerameti ise Abdal Musa’da gizlidir.

Söylenceye göre;  bir zamanlar Kragos’un (Akdağ) arka yüzünden aksakallı, ak saçlı bir ermiş, ayağında çarığı ve elinde asasıyla yollara düşmüş, bir süre sonra susuzluğa dayanamayarak önüne çıkan obalardan su istemiş. Her obadan ‘su yok’ yanıtı almış. Takatinin tükendiği en son obadan da su alamayınca ‘suyunuz yok olsun’ diyerek yürüyüp gitmiş. Akdağ’ın güney taraflarına geldiğinde, gördüğü ilk obanın önünde susuzluktan halsiz düşmüş bir vaziyette kucağında bebesi olan genç bir kadından su ister. Kadın yeterli suyu olmamasına rağmen yok diyemez ve su testisini yaşlı adama uzatır. Yaşlı adam testiyi başına dikip içerken bir yandan da sular yere akarmış. Genç kadın suyun yere akıp ziyan olmasına karşın yaşlı adama bir şey diyememiş. İhtiyar bir yandan suyu içer, bir yandan da sular sakalından yerlere dökülür su bir türlü bitmezmiş. Gelin şaşkın öylece kalakalmış. Yaşlı adam testiyi geri vermiş ve ‘suyun bol olsun kızım’ demiş. Gelin bir kez daha şaşırmış. Çünkü boş verdiği testi ağzına kadar suyla doluymuş. Rivayet olunur ki, aksakallı ihtiyar bugün Uçarsu’yun 50 – 60 metre yükseklikten uçtuğu yerden kaybolup gitmiş.

Yeşilgöl, kışın karlar altında vahşi bir güzellik sunarken, yaz aylarında da içmeye doyum olmayan buz gibi kaynak sularıyla insanlara arınma ve ölümsüzlük duygusu verir.

Binlerce yıldır Mayıs ayının ilk günleri patlayan Uçarsu, beri yakadaki ovalara akar. Bilimsel olarak açıklaması gayet kolaydır. 1.800 metre yükseklikte bulunan suyun gözü kışın buz tuttuğu için akamaz. Ancak bir yol bulup Akdağ’ın diğer tarafına, Fethiye Yöresi’ne doğru akmaktadır. Bahara doğru, Mayıs ayının ilk günlerinde buzlar erimeye başladığında su patlayarak beri yakaya doğru akmaya başlar.

Gömbe’nin üstündeki su değirmenlerini çalıştırdıktan sonra balık çiftliklerinin bulunduğu yerden suyun bir kısmı şimdilerde tünelle Çayboğazı Barajı’na akar.  Geri kalan kısmı da Gömbe ve Akçay ovalarını geçtikten sonra Çaybaşı (Değirmen) Köyü’ne gelir. Söylenceye göre Çaybaşı Köyü’nde iki değirmen vardır. Birisi sağdan sola doğru, diğeri ise soldan sağa doğru dönerek çalışırmış ki, buna Solak Değirmeni derlermiş. İşte bu değirmen genç kadından su isteyen aksakallı ihtiyarındır. Burada öğütülen buğday daha bereketli olurmuş. Uçarsu’dan uçup gelen suyun serüveni henüz bitmemiştir. Asasını arkasına alarak yürüyüp giden aksakallı ihtiyarın asasının açtığı yoldan ilerleyerek gelen su, Tekke Köyü’ne kadar ulaşarak topraklarına bereket taşır. Suyolu, kutsallığına inanıldığından dolayı düzeltilmeden bugünde yılan gibi kıvrıla kıvrıla akmaya devam etmektedir. Aksakallı ermiş dede sonunda öyle çok acıkmış ki yol kenarında ekmek pişirmekte olan kadınlardan ekmek istemiş. Kadınlar aksakallı ve nur yüzlü dedeye bal ile ekmek sunmuşlar. Karnı doyduktan sonra kendine gelen aksakallı eren kadınlara ‘Ekmeğiniz bol olsun’ der. Kadınlar evlerine döndükleri zaman hayretle ekmeklerinin çoğaldığını görürler. Söylenceye göre aksakallı ak saçlı eren bu bereketli toprakları ve insanlarını o kadar çok sevmiş ki buraya yerleşmeye karar vermiş. İşte bu bereketli toprakların olduğu yer bu günkü Tekke Köyü’dür.

Yerleşen aksakallı eren ise Abdal Musa’dır. O gün bu gündür Likya’nın sekiz doruklu yüce dağı Kragos ‘tan akan kar suları Uçarsu’dan ak bir bulut gibi uçarak aşağılardaki su değirmenlerini çevirir ve seyrine doyum olmayan ovalara bereket taşır.

Yıllar önce İstanbul Beşiktaş’ta Sayın Filiz ve Fikret Otyam’ın açtıkları resim ve kilim sergisinde ünlü Fransız Türkolog İrene Melikoff ile karşılaştım. Sohbet ederken Antalya’da Adrasan Beldesi’nde bulunan Musa Dağı ile ilgili kendisine bu dağı isminin Abdal Musa ile ilgisinin olup olmadığını sordum. Kendisi “Eğer o dağda ardıç ağacı varsa, Abdal Musa geçerken oraya uğramış olabilir. Çünkü ardıç ağacının olduğu yerde Alevi Bektaşilerin yaşaması mümkündür. Bu inanca göre ardıç ağacı kutsal bir ağaçtır. Aleviler bu ağacın dallarını kesip yakarlar, çıkan duman insanlara keyif verir. Bu nedenle yanan ateşin etrafında zevk içinde dans ederler” diye anlattı. Elmalı Ovası’nı en iyi şekilde tanıyan ve ilçeye bağlı Akçay Beldesi doğumlu şair Metin Demirtaş, ‘Hançer ve Lirik’ isimli şiir kitabında (Onur Yayınları 1. Baskı 1984) bölgeyi ‘Akçaylı Elmacıların Türküsü’ şiirinde şu şekilde anlatmıştır:

İlk cemreler düşer

Küçülür dağların yorganı

Uyanır uykusundan ağaçlar

Derelerde hayıt kokulu

Taze kar suları

 

Şıvga kızların göğüsleriyle

Kabarır ilk gözler

Açar yıldızı dal uçlarında

İlk çiçekler

 

Bismillah

Başlar elmacıların korkulu günleri

Hava koklanır, ayaz kollanır

Karacaoğlan düşer dillere

“Arılar da konmaz oldu pürene”

Ve de elma çiçeklerine

“Övsek mi?…”

“Sövsek mi? Bu ilaçları icat edene”

Mart dokuzu geçilir

Ebrunun beşi altısı ve yedisinde

Karartır yürekleri

Tezli’den esen setçe bir yel

Fukura babam hep derdi

“Ya ondurur, ya dondurur bu Tezli’nin özgeri”

 

Bir bulut ağar Akdağ üstünden

Bir çöğür söken fırtına

Yandım Allah!

Gelen yağmur mu, dolu mu?

Nazlanma hadi de Allah

 

Doluysa

Heder olmuştur emekler

Düğünler kalır bir başka hasada

Solar sandıklarda çeyizler

Kızlar bir düğüm daha atar

Fesleğen kokan

Naftalinli bohçalarına

Cırık kuşları gelmez olur, uçar su uçmaz

Savulur ama tat vermez

Alakepeli’den esen yel

Davulcu isteksiz döver davulu

Zurna zırt der, havanın en keyifli yerinde

Al yazma Zeybeği diz vurmaz olur yere.

Coğrafya: Yeşilgöl, Antalya İli’nin Kaş İlçesi’ne bağlı Gömbe Beldesi’nde Akdağ’ın doğu yamacında 1.800 metre yükseklikte bulunur.    

Ulaşım: Antalya merkezden 150 kilometre uzaklıkta ki Gömbe Beldesi’ne minibüs ve otobüslerle gidilebilir. Ankara ve İstanbul yönünden gelenler ise, Bucak İlçesi’nden sonra Korkuteli yoluna saparak Korkuteli ve Elmalı üzerinden gidebilirler. Fethiye yönünden gelecek olanlar Kalkan –  Gömbe yolunu takip edebilirler, Kaş’dan gelecekler ise Kasaba Beldesi’nden geçerek Gömbe’ye ulaşabilirler. 

Konaklama: Gömbe Beldesi’nde pansiyon bulmak mümkündür. Ayrıca beldede bulunan lokantalardan meşhur fırın kebabı yenebilir. Eğer istenirse 30 kilometre uzaklıktaki Elmalı İlçesi’ne gidilebilir.

Metin: Celal Güzelyürek, fotoğraflar: İsmail Şahinbaş

Sırtçantam 3. sayı, Mart 2005