Yazılmamış Sözler

Uzun zaman görmemiş arkadaşlarınızla bir şekilde görüşmek ve onlarla iletişim kurma ihtiyacı hissedersiniz. Ummadığınız bir anda karsılaştığınızda çok sevinir ve tekrar görüşmek üzere ayrılırken iletişim bilgileri istersiniz kendisinden. Söylenen tek şey msn ve Facebook un yok mu derler. Telefon numarası istendiğin de insanlar artık garipser oldular bu durumdan. Çok direndim bu duruma ama bende yenildim dijital iletişime sonuçta. Yapacak bir şey yoktu arkadaşlarla görüşmenin tek yolu bu kalmıştı.

Benim de artık o iletişim bilgilerinden hepsi var. En son Facebook üye olurken durmadan çıkan sorular karşısında ‘sevdiğiniz sözler’ sorusu karşıma çıkınca çok duraksadım. Ama oraya da bir şey yazmayı çok istedim. Çok düşündüm. Çok güzel sözler aklıma gelmiş olmasına karşın başkalarının sözlerini yazmamaya karar verdim. Çünkü hayatın bize öğrettiklerinden her insanın güzel bir söz yazabileceğini düşündüm ve bende o hakkımı kullanmak istedim.

Okul yıllarımız da öğretmenlerimiz kara tahtaya yazdığı sözleri hatırlayın. Acaba burada yazar neyi anlatmak istiyor sorusu karşısında, ne kadar bu sözlere önemle bakıp bakmadığımızı düşünün. Dahası bu sözlerden kaçımız bir anlam çıkarıp hayatımıza bir yön vermeye çalıştık.

Sevgili Yeltekin Çakır Hocam karatahtaya Oscar Wilde’nin ’Tabiat; sanatı taklit ediyor’ sözünü yazdığında bu adam burada neyi anlatmak istiyor dediğinde itiraf etmeliyim ki tek düşündüğüm şey o gün oynanan Galatasaray – Neuchatel Xamaks maçının kaç kaç bittiğiydi. Doğrusunu söylemek gerekirse de tabiatın; sanatı taklit edeceğini hiç düşünmedim. Sanatın doğadaki nesneleri taklit etmesiyle var olduğunu düşünürüm. Bu süreçte de kullanılan araçlara göre de sanat türlerinin ortaya çıktığını düşünürüm. Her ne kadar benim düşündüklerim Oscar Wilde göre ters olsa bile, Aristotelese göre de doğru olduğunu biliyorum. Düşünürlerin farklı düşüncelerinden farklı anlam çıkarabiliriz. Hatta daha başka fikirlerde üretebiliriz.

Güzel sözlerden güzel anlam çıkarmak yetmiyor insana, eyleme geçme sürecinde insanın kendi özgürlüğüyle baş başa kaldığında o an ki ruh hali belirliyor yapacaklarını. ‘Keşke’lerin olduğu yerde sözlerin bir anlam ifade etmemesi, gerçeklerden kaçmanın belki de başka bir şekilde ifade etme biçimi. Bunu insan psikolojisi içinde tanımlayabiliriz. Sonuçta insana özgü. Kendimizi sorgulama şeklimiz nasıl olur bilemem. Sorgular mıyız onu da bilmem. Belli bir yaşın insana yüklediği yaşama şekli yaşıyla ters orantılıysa, geriye dönebilme cesaretini gösterdiğinizde emanet süresi dolabilir. Sanırım çoğununda süresi doluyor. Çünkü o zamanda su söz söyleniyor ‘insan yedisinde neyse yetmişinde de aynıdır’ Çok da beğenmem bu sözü emanet süresini dolduranlar düşünsün.

Sevilen sözleri; sadece anlamlı günlerde, doğum günlerinde, anma günlerinde, sıkıştırdığımız da o sözler hiç ızdırap çekerler mi merak ederim. Acaba normal doğal günlerde kullanılmadıkları için çok mu üzülürler merak ederim. Belki de ben abartıyorumdur bilmiyorum.

Herkesin bir sözü vardır hayata dair. Ama neyi nerde ne zaman o ayarlamayı yapabiliyorsanız, o söz tam yerine ulaşır demektir; tabi o sözün daha anlamlı kılmasını istiyorsanız

Yukarda söylediğim gibi bir söz söyleme hakkını kullanma zamanı geldi: ‘Susuyorsam senden korktuğumdan değil, o gün geldiğinde öfkeme yenileceğimi bile bile tüm kinimi kontrol edememe endişesi de değil, hele düşmanıma bir düşman eklediğimden de hiç değil, sadece o tarihi belirleme seçme özgürlüğünü doyasıya yaşamaktır.’