Ya Leoparın Yaşam Hakkı?

Persian Leopard

03.11.2013 Pazar akşamı ajanslara düşen ‘Diyarbakır’da Leopar Saldırısı’ haberi, hepimize karmaşık duygular yaşatan bir ders niteliğindedir. Biyolojik mirasımızın en karizmatik türü olan ancak ülkemizde artık neslinin tükendiği varsayılan leopara yıllar sonra mucizevi bir şekilde yeniden kavuşma duygusunun yarattığı heyecan ile onu aynı anda kaybetmiş olmanın yarattığı hayal kırıklığı iç içedir.

Bir zamanlar, ülkemizin bir bölümünü de kapsayan Kafkasya Bölgesi’nin, açık bozkırlar hariç, neredeyse tamamında yayılış gösteren bir büyük kedi türü olan leopar, artık kritik düzeyde tehlike altındadır. Mevcut ana popülasyonu, İran’ın kuzeybatısı ile Azerbaycan ve Ermenistan’ın güneydoğusu arasındaki dağlık bölgededir. Gürcistan ve Rusya’nın Büyük Kafkasya Bölgesi’nde de bu merkezden uzaklaştıkça azalan sayılarda leopar görülmektedir. Bu bakımdan bazı bireyleri ile ülkemizin doğusunda nadiren de olsa karşılaşmak sürpriz sayılmamalıdır.

Yaşanan bu olay, nesli tehlike altında olan leoparın ülkemizdeki varlığı ve insanla karşı karşıya gelmesi halinde yaşanabileceklerin en acı kanıtıdır. Bu olay aynı zamanda, ülkemizde böyle bir türün korunması konusunda ne kadar hazırlıksız bir durumda olduğumuzun bir göstergesidir. Yetkililerden beklentimiz, yaşanan bu olayla ilgili idari ve hukuki süreçlerin işletilerek kamuoyunun bilgilendirilmesi ve benzer olayların bir daha yaşanmaması için hemen harekete geçilmesidir.

Yayılış alanındaki genel nüfusu bugün olağanüstü seviyede düşen ve popülasyonları parçalanarak yok olmanın eşiğine gelen bu bayrak türün yeniden hayata dönmesini sağlamak, yalnız kendilerinin değil, beslendiği diğer türlerle birlikte yaşam alanlarının, hatta göç yolları ve kaynak popülasyonlarının da bütüncül bir yaklaşımla korunmasını gerektirmektedir. Bu da ancak, leoparın yaşadığı ülkelerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri ve bu konuda işbirliği yapmalarıyla mümkün olabilir.

Yaşanan olayın üzücü olduğu kadar bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, WWF ve IUCN’in girişimleriyle 2007 yılında bölgesel Kafkasya Leopar Koruma Stratejinin hazırlandığını hatırlattı ve şöyle devam etti: “Deniz kaplumbağası örneğinde olduğu gibi, Orman ve Su İşleri Bakanlığı öncülüğünde, uzmanlar ve sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşların katılımıyla bu stratejiyle uyumlu bir Ulusal Eylem Planının acilen hazırlanması ve planda yer alacak araştırma, koruma, izleme ve farkındalık yaratma çalışmalarının da hızla hayata geçirilmesi gerekiyor.”

Dr. Kalem, “Leopar gibi karizmatik bir türün ülkemizdeki varlığı ulusal gurur vesilesi ve doğal alanlarımızın her şeye rağmen hâlâ değerini koruduğunun göstergesidir. Bu haber bütün dünyanın gözlerinin üzerimize çevrilmesine yol açmıştır. Ancak, böyle bir olayla gündeme gelmek ülkemiz adına aynı derecede üzücü olmuştur. Bu olaydan ders çıkarmak ve bir daha aynı şeyi yaşamaktan kaçınmak için türün ülkemizdeki varlığının çok daha iyi anlaşılmasını sağlamak, hayvanın yaşaması muhtemel habitatları ve kullandığı olası ekolojik koridorları belirleyip koruma altına almak, beslendiği dağkeçisi, karaca gibi büyük otoburların yeterli popülasyonlara sahip olmasını sağlamak, insanla hayvanı karşı karşıya getirmeyecek önlemleri almak, yöre halkının uğrayacağı zararları tazmin edecek mekanizmaları geliştirmek, farkındalık yaratmak ve izleme programlarını devreye sokmak zorundayız. Yapmamız gereken onun öldürülmesini değil, insanla birlikte var olmasını sağlamaktır” dedi.

Fotoğraf: David Lawson / WWF