Uçma Korkusu

Anonsun ardından uçak birden sallanmaya başladı. Korkuyla dışarıda sert rüzgârların estiğini düşündüm. 17 Ağustos depreminden beri bir uçma korkusu başlamıştı bende. O zaman da sanki her şey havada sert bir rüzgâra tutulmuş sallanıyor gibiydi. Eczacı hanım anlatmaya devam ediyor, ben ise kotluğun kenarlarını sıkıca kavradığım ellerimin terlediğini hissediyordum. Başka şeyler düşünmeye çalıştım. Eczacı hanımın anlattıklarını hiç duymuyordum. Önce Van Gölü üzerindeki bulutları düşündüm. Mavi gökte sakin sakin salınırken bana huzur verirlerdi hep. Van’da bulduğum iç huzurunun bu bulutlardan kaynaklandığı aklıma geldi. Bir de bulutların üzerinde gezindiği Van Gölü var tabi. Doğrusu bu huzur duyumsamasında Van’ın güler yüzlü insanlarının payı da azımsanamaz. Ayrıca İstanbul’un keşmekeşinden uzakta, insan her yerde huzur duyabilir belki.

Dışarıda Doğu Yelleri ile Batı Yelleri Artos’un efsanesinde olduğu gibi yine kavgaya tutuşmuşlardı herhalde. Uçak sallanarak, titreyerek bir sisin içinde alçalıyordu. Ya radarlar bozulursa, ya manevra yaparken birden Artos`a bindirip parçalanırsak! Efsanedeki Artos Baba barıştırsa yine dışarıdaki yelleri de, indirse bizi yere sağ salim yere… Dağda yaşayan cömert Gevi Ana bize de yardım etse…

Bulut öbekleri camın dışından akıp geçerken, uçak hafif öne doğru yatmış alçalıyordu. Birden, alçak yağmur bulutları bitti ve kendimizi mavi göl sularının üzerinde süzülürken bulduk. Van Havaalanı’nın pistine kilitlenmiştik artık. Tekerlekler yere değdiğinde tüm korkularım geçti. Teşekkürler Artos Baba, teşekkürler Gevi Ana… Eczacı hanım ölen dayısından söz ediyordu. Van’a cenaze için gelmiş. Bir yandan onu dinlerken, diğer yandan Van Havaalanı’na her inişimde yaptığım gibi sağ tarafta kalan Tilkitepe`ye baktım. Etrafındaki baraka yıkıntıları arasında, binlerce yılın terk edilmişliği ile o da bana baktı. Kimse fark etmedi selamlaştığımızı…

Uçak durdu, kapılar açıldı, aşağı indik merdivenlerden. Hava kapalı ve soğuktu. Hızlı adımlarla havaalanı binasına girdik. İçeride bizleri karşılamaya gelenler çevremizi sardı. Sağ yanda çantalarımızın üzerine koyulacağı makine dönüyordu. Beklemeye koyulduk.

Çantamı aldıktan sonra dışarı yöneldim. Kapıdaki jandarmalar izinden dönen erleri topluyorlardı. Yeni memur yaşantıma uymak için saçlarımı kısa kestirmiştim. Birden beni de izinden dönen askerlerden sanacaklar diye aklımdan geçti, ama yüzüme bile bakmadılar. Demek artık bir er olamayacak orta yaşlı bir görüntüm vardı. Giderek yaşlanmakta olduğum geldi aklıma. Yeni bir korku sardı içimi…