Türkiye’de GDO Gerçeği

1988’de Çin, genetiğiyle oynanmış tarımsal üretimi ticari olarak yapan ilk ülke olmuştu. Ürettiği ürün ise tütün mozaik virüsüne dayanıklı genetiğiyle oynanmış tütündü. ABD’de ilk GDO’lu ürün 1994 yılında piyasaya sürüldü. Fakat 90‘ların sonuna doğru durum biraz daha karışık bir hal aldı.

GDO’lu ürünlerin yayılımı sırasında çok büyük hatalar yapıldı ve dünyanın her yerinde GDO’ya tarımsal ürün ve gıdaya karşı mücadele başladı.

O dönemde 6 ülkede 1,7 milyon hektar olan ekim alanı, günümüzde 29 ülkede 148 milyon hektara genişledi. GDO’lu ürünlerin ekim alanlarının % 84′ü ABD, Kanada, Brezilya ve Arjantin’dedir. Bunlara Paraguay, Güney Afrika, Pakistan, Hindistan ve Çin de dâhildir.

Türkiye’de GDO

GDO’lu ürünler ülkemizde ilk olarak 1998 yılında gündeme geldi. Türkiye, o dönemde soya ve mısır ithalatını, bu ürünleri GDO’lu tohumla yetiştiren Kanada, Meksika ve Arjantin’den yapıyordu. 2003 yılında Arjantin’den Türkiye’ye soya taşıyan bir gemi, Brezilya açıklarında Greenpeace tarafından durduruldu ve gemideki ürünler analiz edildi. Sonuç şaşırtıcı değildi; ürünler GDO’lu çıktı.

26 Ekim 2009 tarihinde ilk GDO yönetmeliği yürürlüğe girdi. Danıştay 10. ve 13. Daireleri Müşterek Heyeti, yönetmeliğin 11 ve 20. maddelerinin yürütmesini oy çokluğuyla durdurmuştu. Gerekçede, gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimi konularının çıkarılacak bir yasayla düzenlenmesi gerektiğine işaret edilmişti. Bahsedilen kanun, Biyogüvenlik Kanunu’ydu. O dönemde, GDO Yönetmeliğiyle beraber Türkiye’ye artık bir gram dahi GDO’lu ürün girmeyeceğini ısrarla vurgulandı. Ama ilerleyen süreçte ne yazık ki dediklerinin tam tersi gerçekleşti! Ülkemize bir gram GDO girmemesi için çıkarıldığı söylenen mevzuat çerçevesinde toplam 32 GDO’lu genin girişine izin verildi.

Yıllarca çıkarılması beklenen Biyogüvenlik Yasası, sonunda Meclis tarafından kabul edilerek, 26 Mart 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Mart ayında yasa kabul edilmesine karşın, 26 Eylül 2010’da ancak yürürlüğe girdi. Bu süreç içinde GDO üretimine dayalı hammadde kullanan pek çok şirketin ürünleri halk tarafından tüketildi. Biyogüvenlik Yasası ile GDO içeren gıdalarda bu oran binde dokuzun üzerindeyse etiketlenme şartı konulmuştu. Ancak şirketler bu standarda dahi uymadı. Bu standardı denetleyecek idari mekanizmalar hükümet tarafından oluşturulmadı.

Biyogüvenlik Kanunu’na göre, GDO veya ürünlerinin ithalatı, ihracatı, deneysel amaçlı serbest bırakılması, piyasaya sürülmesi ile kapalı alanda kullanımına, bilimsel esaslara göre yapılacak risk değerlendirmesine göre karar verilir.

Her bir GDO ve ürününün ilk ithalatı için gen sahibi veya ithalatçı, yurt içinde geliştirilen GDO ve ürünü için ise gerçek ve tüzel kişiler tarafından Bakanlığa başvuru yapılır. Başvurularda, başvurunun içeriğine ilişkin bilgiler ile GDO ve ürününün ne amaçla kullanılacağının belirtilmesi zorunludur.

Alınan başvurular Bakanlık tarafından Kurula iletilir. Kurul doksan gün içerisinde başvurunun kabul edilip edilmediğini ve diğer değerlendirmelerini Bakanlığa gönderir. Bakanlık on beş gün içerisinde başvuru sahibine bildirimde bulunur.

GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvurular hakkında risk ve sosyo – ekonomik değerlendirmeye ilişkin bilimsel raporlar, Kurul tarafından, biyogüvenlik bilgi değişim mekanizması vasıtasıyla kamuoyuna açıklanır. Kurul, bu görüşleri de dikkate alarak nihai değerlendirme raporu ile olumlu kararını son toplantı tarihinden itibaren en geç 30 gün içinde varsa karşı oy gerekçeleri ve imzalarıyla Bakanlığa sunmak zorundadır. Kurul kararları Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer.

Kararın olumsuz olması durumunda; bu karar, Bakanlıkça başvuru sahibine yazılı olarak bildirilir. Başvuru sahibi olumsuz kararın değiştirilmesine sebep olabilecek yeni bilgilere sahip olması halinde, Bakanlığa başvurarak bu olumsuz kararın gözden geçirilmesini isteyebilir. Bu durumda Kurul, sunulan yeni bilgileri dikkate alarak altmış gün içinde kararı gözden geçirir ve sonuçlarını başvuru sahibine bildirilmek üzere Bakanlığa iletir. Verilen nihai karar kamuoyuna duyurulur.

Başvurular neden reddedilebilir?

– İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği tehdit etmesi,

– Üretici ve tüketicinin tercih hakkının ortadan kaldırılması,

– Çevrenin ekolojik dengesinin ve ekosistemin bozulmasına neden olması,

– Çevreye yayılma riskinin olması,

– Biyolojik çeşitliliğin devamlılığını tehlikeye düşürmesi,

– Başvuru sahibinin biyogüvenliğin sağlanmasına yönelik tedbirleri uygulamak için yeterli teknik donanıma sahip olmadığı anlaşıldığı, durumlarda başvurular reddedilecektir.

– Yem amaçlı ithal edilecek mısır çeşitlerinin üretim amaçlı kullanılmaması için önlem alınmasını isteyen Bilimsel Komite’nin raporlarını eleştiren GDO’ya Hayır Platformu bu konuda görüşlerini şöyle belirtmişti: “Genetiği değiştirilmiş mısır çeşidi her ne kadar yem amaçlı kullanılmak üzere ithal edilmek istense de Biyogüvenlik Kurulu’nu oluşturan Bilimsel Komite, bunların yasa dışı ekimine müsaade etmeyecek tedbirlerin alınmasını ve çok sıkı bir denetim altında bulundurulmasını istemekte. Ancak, bu mısırların sınırlarımızdan içeri girdikten sonra tarımsal üretimde kullanılmasını yüzde yüz önlemek asla mümkün olamayacaktır. Hayvancılığımızın, artan nüfusumuza paralel olarak gelişmesinin yem tüketimi üzerinde baskı yaratacağı açıktır. Bu durumda öncelikle, genetiği değiştirilmiş mısır-soya vb. ürün ithalatının değil, bedava yem kaynağı meralarımızın ön plana çıkarılması daha akıllıca olacaktır. Tedbir almak yerine ithalata yönelinmesi, Başbakanın imzasıyla yayımlanan 06.09.2011 tarihli ‘Yerli Ürün Kullanılması’ genelgesi ile de ters düşen bir durumdur. Ülkemizin GDO’lara değil, kendine yeterliliği hedefleyen bilinçli tarım politikasına ihtiyacı vardır.”

Kaynak: 26 Ocak 2011 Resmi Gazete Sayı: 27827, Biyogüvenlik Kanunu, Kabul Tarihi: 18.3.2010, Kanun No: 5977. Genetik yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik: 13.08.2010, Sayı: 27671.