Türkiye Kaynaklı Mor Havuçta Biyolojik Korsanlık

gdo sirtcantam

Vandana Shiva tarafından Buğday Derneği’ne iletilen yazıya göre, Çokuluslu biyoteknoloji şirketi Monsanto, bitki çeşit hakkını talep ettiği Türkiye kaynaklı Mor havucu pazara sürüyor.

GDO’ya Hayır Platformu’nun bir parçası olan Buğday Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Güneşin Aydemir, konuyla ilgili şöyle görüş bildirdi: “Yerli çeşitlerimiz sadece kültürel çeşitliliğimizin bir parçası veya gıda güvenliğimizin garantisi değildir. Yerli çeşitler aynı zamanda üreticiler elinde sürekli olarak kendilerini yenileyen ve ekolojik şartlara uyum sağlayan tohumları içerir. Dolayısıyla tohumlar, onları eken çiftçiler, ekildikleri coğrafya ile bir bütündür. Biyo-korsanlık, çeşitleri sadece genetik malzemeler olarak görmeye, toplumun bütününe ait olan – dolayısıyla da kimseye ait olmayan – bu zenginliği kendilerine mal etmeye, çiftçiliği köleleştirmeye çalışmanın adıdır ve ekolojik yaşam mücadelesi içinde olan herkesin bu konuda uyanık olması gerekir. Mor havuç örneği tohumların sadece çiftçilikle devam ettirilmesi değil aynı zamanda genetik materyal olarak topluma ait olması gerektiğini çok güzel anlatıyor. Yerli çeşitlerin sahiplenilmesi ile ilgili hukuki mevzuatın bu bağlamda ele alınması zaruridir.”

Biyoçeşitlilik, tarım, biyogüvenlik gibi konularda danışmanlık hizmeti veren Prickly Research’ın Genel Müdürü, 1994 yılından beri biyoçeşitlilik üzerinde çalışmalar yürüten Edward Hammond’ın 20 Şubat 2014 tarihinde kaleme aldığı yazıyı, gönüllümüz Ada Sunar’ın çevirisiyle sunuyoruz: “Çoğu insan havucun turuncu olduğunu düşünür. Bu daha çok, 16. ve 17. yüzyıllarda Hollandalı bitki ıslahatçılarının, Hollanda Krallığı’nın rengini öne çıkarmak için havucu bu renkte üretmeleri ve böylece, havucun geleneksel rengi olarak turuncu rengin kabulüne yol açmış olmalarının sonucudur.

Bitki ıslahçılarının 300 yıldır üzerinde durmadığı mor havucu, Monsanto’nun bağlı kuruluşu Seminis neden şimdi yeniden üretmeye kalkışıyor? Sebebi yoğun bitki yetiştiriciliği mi? Hayır. Genetik mühendislik mi? O da değil.

Seminis, mor havucu pazara çıkarmak için dünyada renkli havuç üretimine ara vermemiş bir yer olan Türkiye’nin güneyine giderek buralı çiftçilerden tohum satın aldı. Basit bir eleme sürecinden sonra, şirket bu havucun kendisine ait olduğunu iddia etti ve hem ABD’de (US PVPA Sertifikası 200400327) hem de AB’de (EU CPVO Sertifikası 20050779) bitki çeşit hakkını (PVR) aldı.

Sertifika, 1999 yılının Kasım ayında, eski bir Seminis temsilcisi John Wester’in Adana, Türkiye’de bir çiftçi pazarından açık tozlaşma ile üremiş yerel, yani çiftçiye ait havuç tohumu satın aldığını, bu tohumu Seminis havuç yetiştiricisine gönderdiğini, tohum paketinin üzerinde isim yazmadığını, bu nedenle ‘Türkiye menşeli Siyah havuç’ olarak isimlendirildiğini ifade ediyor.

Ardından, kendi talebinden utanmışçasına, tohum derlemeyi aşağıdaki şekilde tarif ederek, köy pazarlarındaki tohumun kendi fikri mülkiyet hakkı için satın alınmış olmasını haklı gösteriyor. ‘ABD Tarım Bakanlığı’nın ve uzak, izole bölgelerden yabani bitki gen kaynakları toplayan bu gibi çalışmaları, yeni ve heyecan verici bir çeşitlilik sağladığından çok değerli çalışmalardır.’

Yeni ve heyecan verici çeşitlilik deniyor, ama Seminis’in durumunda, tohum derlemesi çeşitliliği korumak amaçlı değil, fikri mülkiyet hakkı ve kar için yapılmıştı. Şunu da belirtmek gerekir ki Seminis, tarım alanın merkezinde yer alan 1,5 milyon nüfuslu Adana’yı uzak ve izole bölge olarak ileri sürmesi doğru değildir.

‘Türkiye menşeli Mor havuç’ olarak adlandırılan yerel çeşidin, Seminis’in fikri mülkiyeti olan Anthonina’ya dönüşmesi süreci hiç de karmaşık değildi. Mor havuç herhangi bir türle melezleştirilmedi. Seminis yalnızca Türk tohumunu ekti ve filizlenenler arasından çabucak kendi amacına en uygun olanları, yani istenen kök şeklini sağlayan ve mor renkli bitkileri seçti.

2000 yılı sonları ve 2004 yılı başları arasında Kaliforniya’da altı nesil üretilmesi sonrasında, Mor Türk havucundan Anthonina’nın dolaysız elemesi tamamlanmış oldu. Bunun ardından Seminis, önce ABD’de, sonra da AB’de bitki çeşit hakkına başvurup bunu elde etti.

Mor Türk havucunun geçmişi hakkında başka neler biliyoruz?

Bitki Çeşidi Hakkı savunucuları muhtemelen, Türkiyeli çiftçilerin Mor Türk havucunu ekmeye devam edebileceklerini söyleyerek Monsanto’nun Anthonina’yı kendine mal etmesinde yanlış bir şey olmadığını savunacaklardır.

Zarar verildi mi? Hayır. Türkiyeli çiftçilerin kendi havuçlarını ekmeye devam edebilecekleri doğru olsa da, konu bu değil.

Tartışma bazı kritik konuların etrafından dolanıyor: İlk olarak, Seminis havucu kendine mal etmek için fazla bir işlemden geçirmiş değil. Anthonina, özellikle havucun en çok pazarlanabilir özelliği olan rengi açısından, özünde Türkiyeli çiftçilerinin melezlemiş olduğu tohum ile aynı. Monsanto esasen kendi melezlemediği şeyin Bitki Çeşit Hakkı’na sahip.

İkinci olarak, fayda-paylaşımı da tamamen göz ardı edilmiş. Monsanto’nun, genetiği Türkiye’de olan kaynaklara (havuç tohumlarının ABD’ye gönderilmesinden iki yıl önce, 1997 yılında Türkiye Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni imzalamıştı) erişebilmiş olması ve bunlardan yararlanmaya devam etmesi mor havucu melezlemiş olan çiftçilere herhangi bir yarar sağlamıyor.

Monsanto’nun, başka birinin getirdiği yeniliği sahiplendiğini belgeleyen bu olayda tohumun kaynağına ilişkin kilit detaylar ifşa oldu. Bitki çeşit hakkına başvuranların daha ağzı sıkı olduğu veya kaynak tohumları nereden elde ettiğinin sorulmadığı durumlarla ise daha sık karşılaşılıyor, bu da bitki çeşidi koruma yasasındaki çiftçilerin kaynaklarının ve getirdiği yeniliklerin çalınabilmesine yol açan kabul edilmez bir eksikliktir.”

Çeviri: Ada Sunar, Buğday Derneği Gönüllüsü