Torluk ve Torakçı

Silivri’nin Küçük Sinekli Köyü Göleti’ne gezmeye gitmiştim. Burası, Bolu Yedigöller’in küçük hali gibi bir yer. Ortam öyle güzeldi ki canım piknik yapmak istedi. Büyük Sinekli’de bulunan bakkala piknik malzemesi almaya giderken yol kenarında torluk yapan torakçıya rastladım. Aklımda mangal yapmak olduğundan, yeri gelmişken mangal kömürü nasıl elde ediliyormuş durup bilgi almak istedim.
 
 
Torluk ustası torluk kuyusunu tamamlamak üzereydi ve iki gün sonra yakacağını söyledi. Bende iki gün sonra işin detayı öğrenmek ve yakımını da fotoğraflamak üzere vedalaştım. Sözümüzü tutup tekrar torakçı dostumuzun yanına vardığımızda inanılmaz sevindi, hatta inanamadı gelişimize; çünkü arkadaşları bizim gelmeyeceğimizi, boşuna beklediğini söylemişler. Bu arada odun kömürü üretimi için kurulan, üzeri toprakla örtülü ocağa ‘torluk’, bu işi yapana da ‘torakçı’ deniyor.
 
 
Hemen haber etti arkadaşlarına geldiğimi. Başladı bize hayat öyküsünü anlatmaya; bundan birkaç yıl önce Ukrayna’da torluk yapımı için işe çağırmışlar, günlerce verdiği emek sonucunda parasını vermemişler ve parasız olarak dil bilmediği ülkeden geri dönebilmek için yeniden torluk yapımına başlamış. Bu sefer emeğinin karşılığını almış ve yurduna dönmüş. Şimdi emeğinin karşılığını vermeyenleri bulursa hesabını soracağı günü bekliyor.
 
 
Bir taraftan çalışarak, torluk yapımını hakkında en ince detayına kadar anlatmaya başladı ustam. Derme çatma yaptığı kulübesinde elektrik yok, TV yok, pille çalışan radyosundan yayılan nağmeler tek eğlencesi. Bana ne ikram edeceğini şaşıran usta önce kömür ateşinde bir güzel çay demledi. Soğukta sıcacık çay çok iyi gelmişti. Tek başına yaşıyordu. Hiç evlenmemişti; ”Evli insanların çekeceği çile değil bu” dedi. Oysa Türkiye’nin bazı yerlerinde çadırlarda kalan aileler, çoluk çocuk kömür tozu içinde imece usulü çalışıyorlar ve yaşıyorlar. Ve ustam başladı torluk yapımını anlatmaya: Öte yandan ormanın zarar görmemesi için azami dikkati göstermek torlukçular için olmazsa olmaz bir iş düsturudur. Aynı yerde uzunca bir süre üretim yapılamadığı için, sonrasında torlukların başka bir yerde kurulması şart oluyor. İşte işin göçebelik tarafı da bu zorunluluktan kaynaklanıyor.
 
Nasıl başlanıyor torluk yapımına dediğimde başladı ustam anlatmaya: Torak kurulurken, ortasına uzunca bir sırık dikilir ve toraktan daha yüksek olan sırık, yanma aşamasında baca görevi görür. Baca içerisine kolayca yanabilen çalı – çırpı doldurulur etrafına kömür haline getirilecek odunlar. Huni şeklini alacak şekilde istif edilir. Kömürleştirme esnasında hava ile doğrudan teması kesmek üzere istifin üzeri, meşe ağaçlarının dökülen yaprakları (gazel), saman vb. materyallerden oluşan ‘yeşil örtü’yle onun üzeri ise toprak, kömür kırıntı ve tozlarıyla hazırlanan ‘toprak örtü’ ile kaplanır ve üzeri hafifçe ıslatılan torak yakmaya hazır hale getirilir.
 
 
Torağın yakma işlemine rüzgârsız bir havada başlanır, kömürleşme için gereken 240 – 280 derecelik sıcaklığı sağlayan ateş torak içerisinde yayılırken, ateşin ilerlemesini idare etmek için torağın üst kısmından başlayarak mazgal denen delikler açılır. Ağaçtan kömür elde etmek için yapılan işleme ‘kuyu yakmak’ denir. Kuyular odunun kesildiği bölgelere yakın yerlerde, genellikle daha önce yapılmış olan kuyuların mekânları kullanılarak yapılır. Aynı kuyuyu kullanabilmek için en az on beş yıl beklemek gerekir. Meşe ve kocayemiş ağacının büyüme süresini düşünürsek eğer, bu süre çok daha da uzun olabilir.
 

İşleme önceki kuyudan kalan küller bir kenara toplanarak başlanır. Yanına bir haftalık konaklama için ağaçlar üzerine bir kulübe yapılır. Bu kulübe uzun ve kalın odunlar, ağaç dalları, gazeller ile oluşturulan mekâna, evden getirilen şilte, yorgan, yastık ile ev konforunda hazırlanır. Havasız kalan kuyu patlar. Patlamaya ve yangına karşı kuyunun suya yakın olmasına dikkat edilir ama bu her zaman mümkün olmayabilir. Her durumda kuyunun yanında tenekelerle sular depolanır. Kuyunun civarı yangına karşı çalılar, otlar, eğreltiler, pülüler (tutuşturmayı kolaylaştırıcı odunsu bitkilerdir ve bunlar çalı süpürgesi yapımında da kullanılır) ve benzerlerinden arındırılır.

Üzerine 40 – 80 cm civarı kesilmiş odunların en uzunları ilk sırayı oluşturacak şekilde hafif yatık olarak (20 – 30 derecelik bir eğimle) yerleştirilir. Alttaki ilk sıra bittikten sonra onun üstüne yine aynı şekilde başka bir sıra halinde odunlar yerleştirilir.

Bu işleme kuyu huni halini alıncaya kadar devam edilir. Bunun için genellikle üç beş sıra yerleştirme yeterlidir. Kuyunun çatılması bittiğinde sıra, toplanan gazellerin odunların üzerine serilmesine gelir ve üzeri daha önce ıslatılmış kül ile sıvanır, böylece kuyu örtülmüş olur. Odunların yerleştirilmesi sırasında kuyuyu tutuşturmak için bir kapı da bırakılmıştır. Kuyunun kapısı diye adlandırılan bu açıklıktan, ucuna gazlı bir paçavra sarılan uzun bir odun yakılarak, ortada bırakılmış olan boşluktaki pülülere kadar sürülerek, pülülerin tutuşması ve kuyunun yanmaya başlaması sağlanır.

Artık birinci aşama bitmiş ve yanma başlamıştır. Kuyunun hava alıp kıvamında ve rahat yanması için galberi ile üstten birkaç delik açılır. Sıra gelir kuyucuların göz ve kulaklarını dört açıp, kuyunun yanacağı sürece pür dikkat beklemeye.
 

Peki, patlama olursa ne olur ustam demeye kalmadan, ustam başladı anlatmaya: Eğer bir patlama olursa hemen kuyunun üstünü kapamak gereklidir ki, hem odunlar yanıp kül olarak emeğiniz heba olmasın, hem de orman için bir yangın tehlikesi oluşmasın. Kömür oluşumunu sağlayacak kadar yanma süresi sonunda (bu işlem süresi on gündür) üstte bırakılan delikler kapatılır. Kısa bir süre daha böylece yanma işlemi devam eder.

Birkaç ton odun huni halinde yerleştirildikten sonra yedi gün yanacak, bir gün soğuyacak, sonrada sökülüp daha sonra torbalara doldurularak, mangal ve barbekülerinizde yakıma hazır hale gelir. Eğer bir aksilik çıkmamışsa, yanma işlemi biten kuyu bir gün soğumaya bırakılır, yaklaşık bir günün sonunda soğuma sağlanmış olur. Bu arada kuyu çöker ve söküme başlanır. Üstteki marsıklar (simsiyah hale gelmiş, işe yaramayan kömürlermiş) gelberi ile çekilip bir kenarda toplanır. Bunlar daha sonra evdeki ocaklarda yakılmak için evlere götürülmek üzere çuval ya da küfelere doldurulur.

Usta tüm bunları anlatırken aklımdan bundan sonra her mangal yaktığımda, bu işin zorluğunu ve bu işin ustalarını emek gerektiren her işte olduğu gibi saygıyla anacağım. Emeği çok meslek olmasına karşın, emek değeri üç – beş kuruşluk ne yazık ki. Hangi emek gerektiren iş böyle değil ki? Üretici her zaman en düşük ücreti almıyor mu bu memlekette? Deyince bir kez daha isyan ettim emeğin hakkını alamayışına…
 

Bir an sessizlik oldu. Sessizliği yine ustamın sesi bozdu: Sıra gelir kömürlerinin toplanmasına. Onlar ise gereğinden fazla kırılıp ufalanmaması için özen ve dikkatle galberilerle, kimi zaman da el ile toplanarak yine çuvallara yerleştirilir. Bu arada zaman zaman yeni tutuşmalar yaşanabilir ve hemen söndürmek gerekir. Şimdi sıra küllerin içinde kalan elemelerdedir (küçük kömür parçacıkları), bunlar da ağaç tırmık ile toplanır. 100 kilogram odundan 20 kilogram kömür elde edilir.

Ustam bütün bunları anlatırken ben sıcacık çayımı yudumluyor, ağzım açık hayran hayran dinliyordum. Bu kadar emek verilen bu işi daha önce bu kadar detaylı olduğunu bilmiyor olmanın utancını yaşadım. İşte böylesi bir sabır ve özveri dolu, alın teriyle taçlandırılmış bir gelenek olduğunu gözlerimle şahit oldum ve de tüm torlukçuları yürekten KOCAMAN alkışladım.
 

Yaptığım araştırmalara göre; Türkiye’de torluk yapımı; örneğin; İstanbul’ un Anadolu yakasında Şile’den tutun Batı Karadeniz’e kadar birçok yerinde torlukçular bulunmakta. Şile, Kocaeli, Kandıra, Düzce, Akçakoca, Zonguldak, Karabük, Cide, Çankırı, Trakya’da özellikle Istrancalar’ın güney yamaçlarına bakan yerlerinde, Kırklareli’nin Vize İlçesi’nden Çatalca’nın Karadeniz’e kavuşan tepelerde kurulu olan köylerine kadar yapımı yaygın olduğunu öğrendim. Özellikle Vize’nin Küçükyayla, Kışlacık, Evrencik, Kömürköy, Balkayalar gibi yerleşimlerinde hala geleneği sıkı sıkıya sürdürenlere rastlamak mümkün. Ayrıca, Saros Körfezi’ne bakan Korudağ yamaçlarındaki birkaç köyde daha küçük ölçeklerde olsa odun kömürü yapılmaktaymış. Antalya’dan Mersin Mut’a doğru uzanan Toroslar ardı bozuk ormanlıklarda da kontrollü olarak yapıldığını da öğrendim. Bursa, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, Çankırı ve Bafa Gölü civarında da yapılıyormuş.

Ustamın ismi yüz binlerce alın teri ile çalışan Aliler, Ahmetler, Ayşeler, Fatmalardan biri. Bundan sonra mangal yakarken, bu bilgiler ışığında tüm torakçıları çok daha derin bir saygıyla hatırlayacağım…