‘Tarımsal Üretim Düştü, Çiftçi Yine Yoksullaştı!’

ziraat muhendisleri odasi

Onuncu Kalkınma Planı (2014 – 2018) 6 Temmuz 2013 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 9. Kalkınma Planı döneminde, yani 2007 – 2013 yılları arasında tarım sektörünün analizine de yer verilen belgede, ‘büyüme – gelişme (!)’ iddiasıyla sunulan birçok verinin gerçekçi biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Örneğin planda tarımsal destekleme ödemelerinin 2006 yılında 4,8 milyar TL iken 2013 yılı bütçesi itibarıyla 9 milyar TL’ye yükseltildiği belirtilmektedir. Cari fiyatlarla yapılan bu değerlendirme, propagandadan başka bir anlam ifade etmemektedir. 2006 yılında çıkan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre ‘Tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hâsılanın yüzde birinden az olamaz’ hükmü getirilmesine karşın, son 7 yılda tarımsal transferler GSYH’nın binde 6’sını dahi geçememiştir. Hükümet kendi çıkardığı yasayı uygulayamamıştır.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın, Onuncu Kalkınma Planında yer alan 9. Plan dönemine ilişkin saptamalar konusundaki değerlendirmeleri özetle aşağıdadır:

Planda 2007 – 2012 döneminde tarım sektörünün yıllık ortalama yüzde 2,1 olarak büyüdüğü belirtilmektedir. Oysa bu dönemde GSYH yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 3,3 olmuştur. Bu veri uygulanan politikaların sektörde istikrarsızlığa yol açtığını; bu nedenle tarımın büyüme hızının GSYH’deki büyüme hızının oldukça altında kaldığını ortaya koymaktadır.

Planda gıda fiyatlarının olağanüstü artmasına ve dalgalanmasına yol açan faktörler arasında pazardaki spekülasyon ve özellikle Avrupa Birliği‘nin ihracat sübvansiyonları sayılmamaktadır. Oysa bu faktörler nüfus artışı, iklim değişikliği, girdi fiyatlarındaki artışlar, ürün stoklarındaki azalma ve tarım arazilerinde biyoyakıt için üretim yapılması kadar önemlidir.

Planda tarım işletmelerin küçük olmasının sorun olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle IMF ve Dünya Bankası öncelikle köylüye verilen desteklerin kaldırılmasını dayatmışlardır. Küçük işletmelerin bilgi, teknoloji ve girdi desteğiyle çok daha düşük maliyetle, tüm ülkeyi doyuracak üretimi yapması teorik olarak olanaklıdır. Böyle bir üretim yapısının aynı zamanda daha dengeli bir ekonomik yapı, daha istikrarlı, iyi eğitilmiş, çağdaş kültürlü ve dolayısıyla daha demokratik bir toplumun oluşmasına yapacağı katkı da ortadadır.

Planda tarım işletmelerinde bütünlüğün sağlanacağı, arazi parçalanmasının önüne geçileceği ve iyi işleyen bir tarım arazisi piyasasının oluşturulacağı belirtilmektedir. Halen Meclis’in gündeminde olan ‘Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Tasarısı’ da bunun için hazırlanmıştır. Oysa bu kanunun esas amacı, küçük ölçekli işletmelerin tasfiyesi, tarım arazilerinin merkezileşmesi ve tarımda şirketlerin hâkimiyetinin sağlanmasıdır.

Plana göre, işletmeye açılan net sulama alanı 2006 yılı sonunda 2,53 milyon hektar iken, 2012 sonu itibarıyla 2,81 milyon hektara çıkmıştır. Yani bu plan döneminde işletmeye açılan net sulama alanı 280 bin hektardır. Bu rakam bir başarıyı değil, son yıllarda sulama yatırımlarının ciddi anlamda ihmal edildiğini göstermektedir. Sadece 7. Kalkınma Planı (1996 – 2000) döneminde, 4 yılda sulamaya açılan toplam alanın 354 bin hektar olması da bunun kanıtıdır.

Plana göre; 2007-2012 döneminde ülke nüfusu toplamda yüzde 7,1 artarken, kırsal nüfus yüzde 8,8 oranında azalarak yaklaşık 22,9 milyondan 20,9 milyon kişiye düşmüştür. Böylece kırsal nüfusun toplam içindeki payı yüzde 32,5’den yüzde 27,7’ye gerilemiştir. Bu veri AB’ye uyum çerçevesinde nüfusun kırsal alanlardan kopartılması planının sürdürüldüğünü ortaya koymaktadır.

Aynı şekilde tarımın GSYH içindeki payı, Plan dönemi başında yüzde 8,3 seviyesindeyken 2012 yılı sonuna gelindiğinde yüzde 7,9’a gerilemiştir. Bu durum tarımın milli gelirden aldığı paydaki erimenin sürdüğünü göstermektedir.

Dokuzuncu Plan Dönemi’nde özellikle mısır, pirinç ve ayçiçeğinde üretim artışları olduğu belirtilmektedir. Aslında üretim artışı yalnız bu ürünlerde gerçekleşmiştir. Son 10 yıllık dönemde diğer ürünlerde üretim istikrarsızdır, kendini tekrarlama veya üretim düşüşleri söz konusudur.

Planda tarımsal ürünler dış ticaretine ilişkin veriler gerçeği yansıtmamaktadır. Dış Ticaret Müsteşarlığı rakamlarına göre; Dokuzuncu Plan Dönemi’ndeki tüm yıllarda DTÖ tanımına göre tarımsal ithalat ihracattan fazla olmuş; 2011 yılında 17,6 milyar dolar ithalat ve 15,3 milyar dolar ihracatla Cumhuriyet tarihi rekoru kırılmış; tarımsal dış ticaret açığı 2,3 milyar dolara ulaşmıştır. TÜİK’e (Uluslararası standart sanayi sınıflamasına) göre aynı yıl tarımsal dış ticaret açığı 3,6 milyar dolar olmuştur. Dünyada dış ticaret verileri bu iki sisteme göre yayımlanmaktadır. Rakamları çarpıtmak sonucu değiştirmeyecektir. Türkiye gıda egemenliğini çokuluslu şirketlere devretmiştir. Tarım ürünleri dış ticaretinde net ithalatçıdır ve tarım alanında da dışa bağımlılık sürekli artmaktadır.

 

Planda kırsal yoksulluğun önemini koruduğu belirtilmekte, kırsal alandaki geçimlik işletmelerin yoksulluk ve göç sorunlarını tetiklediği belirtilmektedir. Yoksulluğun nedeni geçimlik işletmeler değil; tarımda girdi, kredi, destekleme ve örgütlenme politikalarının yoksullar lehine düzenlenmemesidir.

Tarımda ‘tozpembe bir tablo’ yaratma çabalarından artık vazgeçilmeli ve gerçekler kamuoyuyla paylaşılmalıdır. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak Hükümet’i, biran önce ülke çıkarlarını ön planda tutan, doğal kaynaklarımızın talanını önleyen ulusal bir tarım politikasını yürürlüğe koymaya çağırıyoruz.

Saygılarımızla

Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı

Dr. Turhan Tuncer