Tahta Araba

tahta araba

Tamamen ağaçtan yapılan, çocukluğumun en gözde oyuncaklarından biri daha. Tahta araba…

Araba yapmaya, önce, tekerlerden başlardık. 15 – 25 cm çapındaki, düzgün ve yarık olmayan ağaçların baş kısmını düzgün ve 90 derecelik bir açı ile el testeresi ile biçerdik. Sonra, 3 – 4 cm kalınlığında dört adet, bir de yedek (stepne) olmak üzere beş adet teker daha biçerdik. Tekerleri biçtikten sonra, burgu ile ortasından delerdik. Sağlam olsun diye, 5 – 6 cm çapındaki meşe ağaçlarından 40 – 50 cm uzunluğunda iki adet dingil keser, baş kısımlarını, tekerlerin geçip, dönebileceği şekilde yontardık. Kişinin fiziki yapısına göre, 30 – 35 cm eninde, 80 – 120 cm uzunluğunda tahta temin eder, tahtanın orta kısmından itibaren, ön dingil kısmına gelecek tarafını yontar, tahtanın orta üst kısmına 3 – 4 cm çapında, tahtanın sağ ve solundan, 10 -15 cm taşacak şekilde, tutacak yapar, arabaya binildiğinde, ellerimizle buralara tutunurduk.

Artık, sıra, arabanın parçalarını monte etmeye, arabayı yapmaya gelmiştir. Önce, arabanın gövde kısmını oluşturan tahta, arka dingile çakılarak, bu kısım sabitlenir. Daha sonra da, tahtanın diğer yontulmuş tarafı, büyük bir çivi ile ön dingilin ortasına çakılır. Çivinin çıkmaması için, dingilin altından çıkan çivi perçinlenir. Tekerlekler dingillere takılır ve tekerleklerin çıkmaması için de, dingillerin ucuna çivi çakılır. Sonra da, dingil ve tekerler araba yağı (yanmış yağ) ile yağlanır. Yağlamada, tavuk ve kartal yelebi kullanılır.

Artık, arabalara binme zamanı gelmiştir. Arkadaşların hepsi arabalarını sırtlanır, arabalara bineceğimiz, mahalle yolunun başlangıç noktasına gelir, başlardık arabalarla yarışmaya. Yolda giderken,  arabaların bazıları çarpışır, bazıları yoldan dışarıya, bazılarının da tekerleri çıkardı. Bazen de dingil çıkar veya araba ortadan ikiye bölünürdü.

Araba yarışlarının en zevkli yanı, yolda başka bir arabayı geçmek veya arabanın başlangıç noktasından en uç noktaya kadar dışarıdan ve arabayı kullananın müdahalesi olmadan, arabanın kendi hızıyla gitmesiydi. Yolumuzun uzunluğu, bazen 500 – 600 metreyi bulurdu.

Arabalar son noktaya vardığında, arabaları sırtımıza vurup, tekrar, arabalara binmek için, yokuşu çıkıp, hiç yorulmamacasına, başlangıç noktasından tekrar arabalara binerdik. Öküz arabaları, binek hayvanları, yayalar da aynı güzergâhı kullandıkları için, bazen onların yoldan gelip, geçmelerine mani olurduk. Azar ve fırça yediğimiz, hatta kovalandığımız zamanlarda çok olmuştur.

O günlerde, tattığımız zevk ve yaşadığımız mutluluk, hala hafızalarımızda saklı. Sanki bir daha yaşayacakmış gibi…

Yazı ve fotoğraf: Turan Yılmaz

Yöre: Alpağut Köyü – Seben / Bolu

Çocukluğumda Kalanlar -9