Tabiat Kanunu’nu Geri Çekin!

113 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek oluşturduğu Tabiat Kanunu İzleme Girişimi, 5 Haziran 2012’de Çevre Komisyonu’nda kabul edilen ve halen TBMM Genel Kurul gündeminde 10. sırada yer alan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’na ilişkin endişelerini ve somut önerilerini 13 Mart 2013 tarihinde gerçekleştirdiği basına açık müzakere toplantısında paylaştı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, İstanbul Milletvekili Melda Onur, Çanakkale milletvekili Serdar Soydan, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz müzakere masasında yerini aldı. Yoğun çabalara rağmen, toplantıya davet edilen Orman ve Su İşleri Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili ve Çevre Komisyonu Başkanı toplantıya katılmadı ve sandalyeleri boş kaldı.

Girişim temsilcileri toplantıda yaptıkları sunumda Tabiat Kanunu’nun koruma misyonundan, katılımcılıktan uzak olduğunun, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunun ve özellikle ‘üstün kamu yararı’ adı altında ülkemizin doğal alanlarımızın katledileceğinin altını çizdiler.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin koruma altındaki alanlarının yüzölçümünün ortalamasının % 17,76 olduğu ancak ülkemizde bu oranın yalnızca % 4 olduğu vurgulandı. Kanun’la birlikte zaten % 4 gibi son derece yetersiz olan mevcut korunan alanlarımızın (Milli Parklar, Tabiatı Koruma Alanları, Doğal Sit Alanları gibi) statülerinin yeniden değerlendirileceğini ve bu statüler sayesinde üzerindeki maden, turizm, hidroelektrik santral, termik santral, nükleer santral gibi baskılara direnebilen elmas değerindeki bir avuç alanın sadece ilgili bakanlığın oluruyla bir gecede yok edilebileceğini belirttiler.

Kanun mevcut haliyle kabul edilirse; Küre Dağları, Dilek Yarımadası, Çıralı, İğneada, Tuz Gölü, Fırtına Vadisi, Gediz Deltası gibi birçok alan kıyameti yaşayacak. Girişim, Kanun’un Çevre Komisyonu’na geri çekilmesini, kurulacak bir alt komisyon aracılığıyla konunun tüm taraflarının katkı vereceği bir süreçte yeniden hazırlanmasını talep etti. Girişim, böylesi bir süreç başlatıldığında sivil toplum kuruluşları ve uzmanların nitelikli katılımıyla gerçek bir doğa koruma yasası hazırlayabileceğini ve önümüzdeki 5 Haziran 2013’te kutlanacak Dünya Çevre Günü’ne kadar yetiştireceğini kamuoyu önünde taahhüt ettiğini de belirtti.

Girişim’in sunumunun ardından söz alan MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır: “Bugün dünyada artık büyümenin ve kalkınmanın tanımı değişti. Doğanızı korumadan büyük ve güçlü devlet olamazsınız. Şu anda Mersin başta olmak üzere ülkemizin dört bir yanında madencilik uğruna doğamız yok ediliyor. Hukukla doğayı koruyamayız, bu bir bilinç ve kültür meselsidir ve sivil toplumun halkı bu yönde uyandırması çok önemlidir. Bu anlamda çalışmalarınıza kamuoyu desteğiyle birlikte devam etmelisiniz. MHP olarak Kanun’un mevcut haliyle yasalaşmaması için TBMM’de elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyacağız” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ise “Her şeyden önce bu Kanun, Anayasa’nın birçok maddesine ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Tabiat Kanunu’nun hiçbir iyi düzenleme getirmediğinin ve neleri götürdüğünün farkındayız. Ülkemizin doğal alanlarının, Milli Parkları’nın pervasızca yatırımlara açılacak olmasını kabul etmiyoruz. CHP olarak Kanun’un Çevre Komisyonu’na geri çekilmesi için her türlü adımı atacağız. Geçtiği takdirde Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağız” dedi.

Tabiat Kanunu konusunda Girişim temsilcilerinin dile getirdiği somut talepler:

– Muğlâk tanımların revize edilmesini, ekler konulmasını istiyoruz. Sürdürülebilir kullanım, üstün kamu yararı, en yakın yaşam alanı vb. tanımları bilimsel altlıktan yoksun.

– Korunan alanların belirlenmesi ve ilanında tek yetkili kurum istemiyoruz, bu durum doğa koruma tarihinde ilk kez başımıza geliyor.

– Mevcut korunan alanlarımızın bile koruma güvencesinden mahrum kalmasını istemiyoruz

– ‘Üstün kamu yararı’ gibi objektif tanımı olmayan kavramlara dayanarak tabiatı koruma alanları ve mutlak koruma bölgelerinin kullanıma açılmasını istemiyoruz

– Toplumun tüm kesimleri ile ortak hareket edilmesini istiyoruz. ‘Bilgilendirilmek’ değil ‘karar mekanizmasında söz sahibi olmak’ istiyoruz.

– Korumada bürokrasinin ‘tekel’ olmasını istemiyoruz. ‘Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Danışma Kurulu’nun oluşturulmasını şeffaf ve katılımcı bulmuyoruz. Bu Kurulda, merkezde ve özellikle yerel düzeyde karar sandalyelerinde oturmak istiyoruz.

– Yereldeki yapılanmanın güçlü olmasını istiyoruz. 2011 yılında yine aynı Hükümet tarafından Tasarı’dan çıkarılan II. Bölüm yani Kurullar hükümlerinin yeniden dikkate alınmasını istiyoruz

– Tabiatı koruma alanlarında ve diğer koruma alanlarının mutlak koruma zonlarında hiç bir şekilde izin, intifa ve irtifak hakkı verilmesini istemiyoruz

– Tahrip edilmiş olan ekosistemin iyileştirilmesindeki önlemler keyfi, bu nedenle, tahribatın meşrulaştırılmasını istemiyoruz

– Tasarıda sözü geçen tüm koruma alanlarının hangi usul ve esaslara göre yönetileceğinin açıkça belirlenmesini istiyoruz. Özel Kanun olan Milli Parklar Kanunu’nun iptal edilmemesini istiyoruz.

– Uygulamada son derece belirleyici olacak kritik konuların gelişi güzel yönetmeliklere ya da bir tek Bakanlığın keyfiyetine bırakılmasını istemiyoruz

– Temel Kanun olarak ‘toptancı’ bir zihniyetle de görüşülecek olmasını kesinlikle istemiyoruz. Bu, Türkiye’nin en kapsamlı doğa koruma kanununa yakışmaz.

Tabiat Kanunu İzleme Girişimi