Suyumuzu Koruyalım

su-2

Yaşamın kaynağı suyumuz hiç bitmeyecekmiş gibi davranıyoruz, ama içten içe biliyoruz ki gerçek böyle değil. Giderek azalan suyumuzu korumak ve tasarruf etmek için yapacak çok şey var. Emre Rona, Ekolojik Yaşam Rehberi Yaz sayısı için, suyu akılcı kullanmayı ve tasarruf yöntemlerini yazdı:

Su, insanoğlunun en vazgeçilmez kaynağı olmasına rağmen, küresel su döngüsünden habersiz yaşıyoruz ve musluktan akan suyun nereden geldiği ve nereye gittiği hakkında çok az bilgimiz, üzerinde de çok az kontrolümüz var. Sanki suyumuz hiç bitmeyecekmiş gibi davranıyoruz, ama içten içe biliyoruz ki gerçek böyle değil.

Daha fazla su yaratmamız mümkün değil; sıfırdan enerji yaratamayacağımız gibi, hiç yoktan su var edemeyiz. Dünyadaki toplam su miktarı neyse, bununla idare etmek zorundayız. Buna rağmen küresel su tüketimi her 20 senede iki katına çıkıyor yani toplam nüfus artışının iki katı hızla yükseliyor ve böyle devam ederse 2025 yılına geldiğimizde eldeki kullanılabilir su kaynaklarından % 56 daha fazlasına ihtiyaç duyacağız. Araştırmalar gösteriyor ki, enerji kaynakları arttığı zaman tüketim de buna paralel olarak artıyor, yani kısaca, kaynaklarımızı daha iyi kullanmanın yolu daha fazla kaynak yaratmak değil, elimizdekini daha verimli kullanmak. İşte akılcı kullanım ve tasarruf yöntemleri de bu noktada önem kazanıyor.

Esas sorun endüstriyel su tüketimi

Su tüketimi dediğimiz zaman aklınıza sadece musluktan akan su, çamaşır, bulaşık, duş ve tuvalet gelmesin. Bunlar tabii ki toplam su kullanım oranlarında önemli bir yer tutuyor ve aşağıda söz edeceğimiz çeşitli yöntemlerle bu sayıları azaltmak veya su kullanımınızı daha verimli hale getirmenin nispeten basit, bireysel olarak da uygulanabilecek yöntemleri var. Esas sorunlardan biri, biraz da kontrolümüz dışında gelişen endüstriyel tüketim zinciri içinde görülmeyen su tüketimi.

Gömülü enerji olarak adlandırdığımız bir kavram var. Kısaca, süpermarketlerden herhangi bir ürün satın aldığınızda, bu ürünün tüm üretim aşamalarından paketlenmesine, tüketiciye ulaştırılmasından evlere girmesine kadar geçen süreç içinde harcanan toplam enerji miktarı. Günümüzde fosil yakıtlara olan bağımlılığımızdan ötürü bu enerjiyi genelde petrol veya kalori ölçeğinde ele alıyoruz. Fakat unutulmaması gereken şeylerden biri, tüm bu süreç içinde harcanan su miktarı.

Bir kg kâğıt üretmek için 300 litre;

Bir kg tahıl üretmek için 1,000 litre;

1 metrik ton çelik üretmek içinse 215 ton su kullanıyoruz!

Bu arada, dünyada kullanılan toplam suyun yaklaşık % 70’i tarım ürünlerini sulamakta kullanılıyor.

Ne yapabiliriz?

Bu noktada, “ben ne yapabilirim?” diye sormalıyız. Günümüz küresel ekonomi zinciri içinde en önemli rolü oynayan tarafın tüketiciler, yani biz olduğumuzu biliyoruz. Bu durumda sadece protesto amaçlı veya kendi sağlığımızı düşünerek hareket etmenin dışında, küresel su tüketimini azaltmanın bir yolu olarak mümkün olduğunca az ‘ürün’ satın almanın da çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Yeniden kullanım ve geri dönüşüm de tabii ki unutulmamalı.

Peki, suyu nasıl daha verimli kullanabiliriz?

Tüm atık meselesinde olduğu gibi, su konusunda da, ‘kirli’ ve ‘temiz’ kavramlarının ne anlama geldiğini iyi bilmemiz gerekiyor. Banyolardan veya mutfak lavabosundan giden suyun kirli olduğunu düşünüyoruz, fakat aslında bu su, yani ‘gri su’, bitki gelişimi için çok faydalı besin maddeleri içeriyor. Doğada çözünebilen temizlik ürünleri kullandığınızı da varsayarsak, basit tekniklerle bu suyu bahçede yeniden değerlendirmek mümkün. Gübreleme ihtiyacını azaltmış olmak da cabası!

Modern altyapı sistemimizin en akıl almaz yanlarından biri ise, neredeyse içilebilecek kadar temiz olan suyu kilometrelerce öteden getirip tuvaletlerin sifonunu çekmek için kullanıyor, sonra bu şekilde kirlettiğimiz suyu yine kilometrelerce öteye ya arıtmak, ya da kurtulmak amacıyla gönderiyor olmamız. Bu esnada harcanan enerji miktarı da yine akıl almaz boyutlara ulaşıyor. Boru hatları, pompalar, elektrik tüketimi, vs. Oysa evinizde kullandığınız ‘gri su’yu, tuvalet sifonlarında yeniden kullanmanın teknik olarak oldukça basit yöntemleri var. Bu sayede suyu daha verimli kullanmakla kalmaz, kanalizasyon sistemleri üzerindeki yükü de hafifletmiş oluruz. Yaptığımız her işte, bir taşla birden fazla kuş vurmayı hedeflemeliyiz.

Yağmur suyu depolama

Diğer bir önemli mesele ise yağmur suyu. Yakın zamana kadar dünyada yağmur suyunu depolamanın yasaklandığı yerler olduğu gibi (Örneğin 2009 yılına kadar ABD’nin Colorado Eyaleti’nde yasaktı) artık yağmur suyu depolamanın zorunlu hale getirildiği Hindistan’ın Tamil Nadu Eyaleti gibi ülkeler var. Anadolu kültüründe neredeyse bir kuşak geriye gittiğimiz zaman bile, hem köylerde hem de kentlerde insanların ev içi su kullanımının çoğunu yağmur suyundan karşılayabildiğini görüyoruz (Cengiz Bektaş, Su İnsan).

Bunun bugün de olmaması için hiçbir sebep yok. Sorun, yine geleneklerimizden kopmuş ve bazı şeylerin yapılabilirliğine inancımızı yitirmiş olmamız. Basit bir oluk sistemi, ihtiyacınıza, bütçenize ve yerinize uygun bir su deposu ve yine ihtiyacınıza göre düşük maliyetli bir filtre sistemi ile hem şehirlerde, hem de kırsalda, kurak dönemde kullanmak üzere yağmur suyunu depolamak mümkün.

Örneğin: 

İstanbul’un 2012 yağış ortalamasına baktığınızda, sadece 50 metrekare çatı alanı olan bir binada bile her gün en az bir kere duş alabileceğiniz, günde neredeyse iki kere çamaşır makinesi çalıştırabileceğiniz veya yılda iki bin kere sifon çekmenizi karşılayacak yağmur suyu depolamak mümkün.

Özellikle beton kaplı şehirlerde yağmurun toprakla buluşmasını sağlayacak parklar ve caddeler üzerinde suyu tutacak doğal ‘sünger’ alanlar yaratmak hem kullanılabilir suyun doğrudan denize karışmasını engeller; hem sulama amaçlı su tüketimini azaltır, hem de yeşil alanlar yaratarak rekreasyonel işlev görür. Tüm bunlara kentsel gıda üretimini de eklerseniz, tek bir hareketle, hem de basit ve az maliyetli bir eylemle, çevreye ne kadar fayda sağlayabileceğinizi görüyorsunuz.

Özellikle ‘su akar Türk bakar’ mantığının tüm su kaynaklarını özelleştirerek, su hakkının kişilerden kurumlara devredildiği, bu sırada suyla bağlantısı kesilen tüm canlı hayatın tehdit altında olduğu bir dönemde, suyla olan ilişkimizi yeniden kurmaya çalışmalı, suyun aynı toprak, ağaç, tohum gibi doğanın bir parçası olduğunu unutmamalı ve hem bireysel hem de kolektif olarak var olan su kaynaklarını daha iyi kullanmanın yollarını araştırmalı ve bu konuda elimizden geleni yapmalıyız; bireysel çabaların yetmediği durumlarda ise birlik olmanın gücüyle mücadeleye devam etmeliyiz.

Yazı: Emre Rona, fotoğraf: İsmail Şahinbaş

Kaynaklar:

– Cengiz Bektaş, 2003, Su İnsan, Literatür Yayınları.

– Art Ludwig, 2006, Create an Oasis with Greywater, Oasis Design.

– Scott Kellogg & Stacy Pettigrew, 2013, Şehirdekiler için Sürdürülebilir Yaşam Rehberi, Sinek Sekiz Yayınevi.

– Patrick Whitefield, 2005, The Earth Care Manual, Permanent Publications.

– http://permakulturplatformu.org/su-2/

– http://www.harvestingrainwater.com/