Su Sunuz

Lütfen cep telefonlarınızı bırakıp bir dakika susunuz. Biliyor musunuz aslında bir damla su sunuz. Sudan yaratılmış mucizelerle dolu bir sanat eseri. Bizden öncekiler ab-u hayat demişler ona. Toprağa, insana ve tüm canlılara hayat veren canlının temel bileşenlerinden olan inorganik bir bileşik. Vücudumuzun ve dünyanın dörtte üçünün sudan oluşması bir tesadüf mü?

Su iki zıt yani yakıcı (oksijen) ve yanıcı (hidrojen) unsurların muhteşem bir birlikteliği. Bu da hayatın zıtlıklarla güzel olduğunun en büyük timsali. İki zıt molekül öyle kaynaşmış ki kendilerinden beklenmeyen bir görev üstlenmişler, o görev de serinlik.

İnsanın ruhunu ferahlatan üç sesten biridir su sesi. Hangimiz ormana gittiğimizde bir dere kenarına oturup dinlemeyiz o sesi. Büyüklerimiz akan suyun üzerinden geçince üzerindeki nazarın ortadan kalkacağını söylerler hep. Su gibi aziz ol derler su verene. Su ne büyük nimettir kadrini bilene.

Su bazen berekettir yağmur olur düşer, bazen çiledir sel olur alıp gider. Aslında seçim sizde. Bereketi seçiyorsanız idareli kullanır, israf etmezsiniz. İsraf edilen her damla su, organizma içerisinde üstlendiği görevi tamamlayamadan toprağa düşüyor ve sel olup kaçıyor sizden.

Su moleküllerinin birbirine bağlanması olan kohezyon, diğer moleküllere bağlanması olan adhezyon bambaşka bir mucize. Olmasaydı kohezyon gökyüzündeki bulutları pamuk pamuk seyretme keyfini çıkaramayabilirdik. Daha da önemlisi tüm canlıların damarlarında dolaşan bir can sıvısı olamazdı zaten.

Su öyle donanımlara sahip bir bileşiktir ki tüm sıvılara inat +4 °C’de en yüksek özgül ağırlığa sahip. Bu yüzdendir ki göllerin dibi hiç buz tutmaz. Canlılık diptedir yüzeyden bakan anlamaz. Damlalar bazen yer altında sarkıtlar oluşturur, yeryüzünde farklı şekiller. Kar, buz, dolu gibi çeşitli şekillere bürünerek karşımıza çıkar.

Su yüksek bir yüzey gerilimine sahiptir ki, bazen su üzerinde yürüyen bir böceği taşır, bazen de bir göl kıyısında taş sektirmenin zevkini tattırır size. Deniz kıyıları neden yerleşim için hep çekici olmuştur acaba? Sadece göz zevkimiz için mi yoksa? En eski uygarlıklar bile biliyorlardı belki de suyun yüksek bir özgül ısıya sahip olduğunu ve kış ta gelse gece de olsa bu alanların ılık olduğunu. İçinizi ılıtan bir meltem kadar, seyri de güzel yükseklerde kar. Soğuk bir kışın ortasında içinizi ısıtan çay, çözünüyor su molekülünün içerisinde. Ya olmasaydı suyun çözücü özelliği yudumlayamayacaktınız çayınızı, kahvenizi.

Şimdi susunuz ve düşününüz bir kere suya ne kadar muhtaç olduğumuzu. Bedenimiz, ruhumuz muhtaç suya. Belki de özünü özlüyor onlar da. Varlığı bereket yokluğu çile olan suyun hasretini çekmememiz dileğiyle…

Senden var oldum, sensin baş tacım

Sen yoksan ne tokum ne de açım

Havadaki güneş, bastığım toprak kadar

Biliyorum ki birde sana muhtacım.

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş