Sırtçantam

Sevgili İsmail Şahinbaş’ın genel yayın yönetmenliğini yaptığı ‘Sırtçantam’ isimli dergiyi her fırsatta alırım. Üç ayda bir yayınlandığı için kapak fotoğraflarına takılıp aynı sayısından birkaç kez sahip olduğum dergileri görenler şaşırırlar.

Bu defakini tatilde olduğum Kuşadası’nda buldum. Hızla sayfalarını çevirdiğimde Kocaeli Doğa Yürüyüşü Parkurları’ndan söz edildiğini görünce doğrusu hoşuma gitti. Bunun birinci sebebi Egeli olmam ve çocukluğumun, erken gençliğimin geçtiği Kuşadası’nın bugünkü acıklı halidir. Eskiden çam, zeytin ağaçlarının süslediği yolların kenarlarında devasa okaliptüsle dans eden rüzgâr ve birkaç güzel tatil evinden başka hiçbir şeyi olmayan bu ilçenin bugünkü halini anlatmak istemem.

Deniz ve eğlence amaçlı ve bir kısım emeklinin buluşma noktası olarak konuşlanan bu bölge en son Pamucak sahillerini büyük hacimli otellere açınca antik Efes kenti limanı neredeyse yok olmak durumunda kalmış. Deniz tarafından Küçük Menderes ağzından girerek Efes’e doğru yavaş yavaş ilerlerken leylek yavrularını ve onların uçuş eğitimlerini, killi bölgelerde atlayış egzersizleri yapan kurbağaları, nehirde balık tutmaya çalışan olta balıkçılarını gördük.

Şimdi turizm denince yalnızca deniz, kum ve güneşi mi algılamamız gerekir sorusuna yanıt bulmalıyız. Yıllarca biz ve diğerleri böyle kandırıldı. Kumun en güzeli, ağacın en ulu, güneşin en yakıcı olduğu bölgeler otellere teslim edildi. Oteller ne durumda derseniz orasını sormayın! Başlangıç için çok iyi görünseler de ilerleyen zamanlarda durum bir dehşete dönüşüyor. Akmayan sular, iklimlendirilmeyen ortamlar, çalışanların özensizliği, esnafın insanları kolundan tutup mekânlara çekmesinden başlarsak daha bir sürü sorun yumak olmuş bekler durumda.

Turizm eğer kültürle birleştirilmezse, içine doğa olgusu katılmazsa tablo beklenenden çok kötüye gidiyor. Bu konuda toplumun her kesimi duyarlı olmalıdır. Geçen günkü esnafın kötü davranışından sonra kimse duymasın ama soluğu Sisam’da aldık. Orada çok farklı bir durumla karşılaştık. Otelin sahibi bizi neredeyse bando ile karşılayacaktı. Türklerin adaya gelmesinden o kadar çok memnun kalmışlar ki, adayı gezecekler için Türkçe broşür bile bastırmışlar. Bizde ise Türkçe yazılmış bir turizm broşürü bulmakta zorlanırsınız. Sanki herkes yabancı dilde buraları bilmek zorunda!

Neyse detayları turizm yazarları anlatsınlar. Biz işimize bakalım. Bizdeki yürüyüş parkurlarının kenarlarına ve uçlarına aman tesis yapacağız diye tutturmayalım. Oraların bakir kalmasına özen gösterelim. Belki başlangıç ve bitiş noktalarına doğa görünüm ve yapısını bozmadan basit ve küçük tesisler kondurulabilir. Bunu yaparken çok yönlü analiz yapmayı özen gösterelim. Buraları spor yapacaklar için kondisyonel toparlanma parkuru olarak da değerlendirebiliriz. Bunu göz ardı etmeyelim.

Konuya Sırtçantam ile başladık. Artık ben de sırt çantamı takıp, motoruma atlayıp turizm avcılığına soyunarak ülkemi turlamaya başlayacağım. Çünkü bugünkü gördüklerimizin çok kısa süre içersinde kaybolacağı endişesini taşıyorum. En azından bölgelerin fotoğraflanması suretiyle “Şuraları da varmış” diyebilmek için…

Bu faaliyetime katılmak isteyen olur mu acaba?