Şirinler

Yıllardan beri ‘Şirinler’ çizgi filmi vardır ve çocuklar tarafından çok sevilir. Hatta ben bile zaman zaman torunlarımla birlikte onları izlemekten hoşlandığımı anımsıyorum. Biliyorsunuz Şirinler komün yaşar, Gargamel’e karşı dayanışma içinde mücadele ederler. Filmde şiddet yoktur, sadece dayanışma ve sevgi yoğunluktadır. Durum böyle olunca, insan düşünüyor değil mi? “Öyleyse neden bunca yaygara, neden Şirinlere karşı olma durumu, aceleyle ve panik halinde Şirinler filminin içeriğinin değiştirilmesi?” Diye.

Emperyalist ülke olmak böyle bir şey. Yüz yıl sonrasını düşüneceksin ve kapitalist sisteme helal getirecek en küçük bir kıvılcımı ciddiye alacaksın. Çocuklar Şirinler’i izleye izleye ya komünist olurlarsa? Kişilik dört yaşına dek öğrenilenlerle yerleşirmiş.  Alınan eğitim, öğrenilenler, tanıklıklar kişiliği en çok etkileyenlermiş. Uzmanlar böyle söylüyor. İnsanın yaşlandığında her şeyi unutup da çocukluk anılarını unutmaması bundan olmalı. Dünyanın jandarması ABD’de bunu şansa bırakmıyor. Şirinler’i hemen komün yaşamdan alıp kapitalist bir yaşama çeviriyor. “Ne demek dayanışma? Ne demek örgütlülük? Haydi bakalım siz tek tek ‘birey’ olun, yalnız kalın, öyle mücadele edin ki ‘gemisini kurtaran kaptan’ sistemi yerinde kalsın” diyor. Küçücük bir çizgi filme bile tahammül edemiyor.

Öte yandan Afrika’da halklar acından ölüyor, umarsız davranıyor. Somali’de 90 günde 5 yaşın altında 29 binden fazla çocuk ölüyor, kılını kıpırdatmıyor. Ölümlerin sisteme zararı değil, faydası var çünkü.(?) Yoksul yaşamasa da olur.(?) Dünyayı işgal etmesin yoksullar, zenginin yaşamı daha önemli, çünkü onlar sistemin kendisidir.

Kapitalist sistem, edebiyatı ve diğer sanatları sistemin korunması için kullanır. Yazarları da, diğer sanatçıları da çıkarı için yönlendirir. Kendi çıkarı için edebiyat türü yaratır. “Ne yazdığın değil, nasıl yazdığın önemlidir” demeye başlarız. Oysa ne yazdığımız da en az nasıl yazdığımız denli önemli değil midir?  Asıl görevimiz, insanlığı uyandırmak, onların daha mutlu yaşama yolları arama konularını yazmak değil midir? İnsanlığa acı veren konulara çözüm aramak değil midir? Yavan ve evinsiz yazılarla değişim mümkün olabilir mi? Görüyoruz dizilerin bile insanların yaşamında ne denli etkili olduğunu. İstenirse dizi filmlerle değişim, gelişim çok kolay mümkün olabilir. Ondandır içerikli dizilerin en geç saatlere bırakılması, yayından kaldırılması.

Kadın Bakanlığından ‘Kadın’ adı kaldırıldı. Bizim yaygaramıza bakıp “O kadar da önemli değil canım, önemli olan yapılan iş” dediler. Oysa biz biliyoruz ki bu yapılacak olan işlerin ilk basamağıdır. Adında ‘Kadın’ sözcüğü yoksa içeriğinde neden olsun? Kadına yönelik şiddet öne çıkmaya başlayınca, Diyanetin sendikası ‘DİN BİR SEN’ genelge yayınlamış. “Kadınlar dayakçı kocayı polise şikâyet etmeyin. Kırılan kol yen içinde kalsın. İmama gidin, ona anlatın” demiş. Bu da ABD gibi işi şansa bırakmayan bir davranış. Korku aynı korku. “Ya kadınlar uyanırsa, onların sırtından yürüttüğümüz siyaset yaya kalmaz mı? Aman kadın uyanmasın. Bu dünyayı yaşamadan, öbür dünya düşleriyle gelsin geçsin” tavrıdır. Kendi açılarından haklıdırlar, kadın uyanırsa her şey değişir. Oysa ne yaparlarsa yapsınlar, uyanacaktır yakın zamanda, zaten yüreğine bir parça ışık düşmüştür bile.

Ukrayna’nın eski başbakanı, sırma saçlarıyla da ünlü olan Temoşenko tutuklandı. Gerekçesi de yolsuzluk. Anımsarsanız aşırı soğukların olduğu bir kış günü, Rusya doğalgazı keserek, onları soğukta bırakmıştı. Aslında dünyaya da örnek olarak “Dışa bağımlı olmak, işte böyle yolda bırakır” mesajı da vermişti. Her ülke kendi payına düşeni de tedbirini de almıştı. Biz hariç tabii. Bizde yolsuzluk yapanın şimdilik değeri yükseliyor. Belki bir gün cezalanır. Umut fakirin ekmeği. Şunu da biliyoruz ki “Namuslular, namussuzlar kadar cesur olunca bir şeyler değişir.” Bizim de cesur olacağımız günler çok uzak olmasa gerek. Ne de olsa yıllarca ‘Şirinler’ izlemiş çocuklarız. Güzel kolay unutulmaz. Bir kere yüreğe girmeye görsün.