Sevgi ve Merhametin Sembolü ‘Kuşevleri’

Kentimizin Koruma İmar Planı Müellifi Dr. ismet Okyay anılan planın önsözüne ‘Geçmiş şimdiki zamandır’ söyleminin ardından şu sözcüklerle başlamıştır;

Safranbolu, Anadolu – Osmanlı kültürünü bir bütün olarak belgeleyen en önemli yerleşmelerimizden biridir. Tarihi kent, yerleşme dokusu, mimari öğeleri, folkloru vb. kültürel verileri ile bilimsel ve sanatsal araştırmalara, çağdaş tasarımlara, hatta yeni sentezlere kaynaklık edebilecek boyutlarda önemi haizdir.

Nitekim Safranbolu, ulusal planda olduğu kadar, uluslar arası planda* da çok sayıda bilimsel ve sanatsal araştırmalara (doktora tezi, lisansüstü çalışma, sinema, fotoğraf, etnoğrafik vd.) konu olmuş, alan olarak seçilmiştir. Kentimizin her yeri, her şeyi bir hazine adeta…

Bu bağlamda küçük bir ayrıntı gibi gelebilecek; oysaki ecdadımızın gönül inceliğini, Yunus’un ‘yaratılanı severiz yaratandan ötürü’ söylemini somutlaştıran ‘kuşevleri’ gibi örnekleri kentimizde de görmek mutluluğumuzu, Safranbolu sevdamızı ebedileştiriyor. Atalarımız yaşadıkları coğrafyalarda insanların gereksinimleri, refah ve mutlulukları için birçok yapı inşa ederken kuşları da ihmal etmemişler.

Türklerin İslam öncesi çağlardan beri diğer hayvanlar arasında özellikle kuşlara karşı özel bir ilgi gösterdikleri; uçması nedeniyle de mukaddes addettikleri bilinmektedir Uçmaları kudrete, kuvvete bağlanarak, yaşanılan âlemden uçarak yükselebilmek, gök tanrıya ulaşabilmek; yer ile gök arasında dolaşabilmek ilahi bir vasıf olarak nitelendirilmiştir. Bu yüzden de insanlarla birlikte yaşayan güvercin, kumru, kırlangıç, serçe gibi hayvanları rahatsız etmek öldürmek günah; yuva yapmalarına, beslenmelerine yardım etmek sevap sayılmıştır. Bu sebepler doğrultusunda atalarımız yapıların dış cephelerinin yüksek yerlerine yaptıkları kuş evleri ile onların sahipsiz olmadıklarını göstermişlerdir.

Sevgi ve merhametin sembolü kuşevleri cami, mescit gibi dini yapılar ile kütüphane köprü ve diğer sivil mimari örneği binalarda (ev, konak, dükkân) yapılmışlardır.

Kuşevleri, genellikle yapıların en fazla güneş alan ve soğuk rüzgârlardan korunaklı cephelerine, insan elinin ya da hayvanların erişemeyecekleri yükseklikte emniyetli yerlerine yerleşmiştir.

Bu arada yağmur ve kardan korunmaları için geniş saçakların ya da büyük profilli kornişlerin, konsolların altları tercih edilmiştir. Eski binaların cephelerine kuş evleri koymak ya da cephelerin kuşevleri ile süslenmesi mimarimizde 16. yüzyıldan itibaren başlamıştır.

İlçemizde kuşevleri sayısı bir elin parmakları kadar az da olsa manevi kıymeti azımsanamayacak yüceliktedir.

–  1662 yılında ibadete açılan Köprülü Mehmetpaşa Camii avlusundaki şadırvan cephesinde,

– 1796 yılında yapılan Sadrazam İzzet Mehmetpaşa’nın aynı isimli camisinin minare kürsüsünde,

– 1884 tarihli Kileciler Evi, Guburlar, Halomemetler Evi ön cephelerinde,

– Eski Demirbank, eski Belediye ve eski Karakol binaları pencere üstlerinde ‘kuşevleri’ bulunuyor.

Hiç kuşku yok ki kent içi gezilerinde ‘bakmak’ yerine ‘görmek’ önde tutulursa bu sayı mutlaka çoğalabilir.

Sahip olduğumuz eserlerde geçmişimizin hayvan sevgisini ve onlara duyduğu merhametini yansıtan kuşevlerine; inceliğini, güngörmüşlüğü belgeleyen diğer öğelerine atalarımız gibi sahip çıkalım, ilgi gösterelim.

Nitekim tuşlara kuşevleri yapan, gözeten merhamet duygusu ilçemizde daha da ileri düzeyde yaşamıştır. Tahıl pazarından aldığı yemleri güvercinlere ‘gulu – gulu’ diye dağıtan ve güvercinlerin her iki omzuna konduğu Tekelerin Hamdi Ağa; susamlı simit artıklarını gene bu hayvanlara yem yapan simitçi Gocaoğlan Ahmet Koca gibi hemşerilerimizi rahmetle anmamak mümkün mü?

Bu nedenle her yerinden tarih fışkıran; onu doğuran kültürlerle bir arada düşünüldüğünde ve varlığını sürdürdüğünde bir anlam kazanan eserlerimizi önce tanıyalım, koruyalım, yaşatalım. Bir kuşevi bile ne kadar zengin kültürel mirasa sahip olduğumuzu kanıtlamıyor mu?

Yazı: Aytekin Kuş, fotoğraf: İsmail Şahinbaş

Sırtçantam 1. sayı, Ocak 2005