Şemdinli

Şemdinli’ye ilk gidişimde aracımı resmi bir binanın karşı tarafında bir pastanenin önüne bırakmıştım. Havayı koklayıp, burası Çamlıhemşin’e benziyor dediğimi bugün gibi anımsıyorum.

Uzun bir yoldan geldiğim için atıştırmak için aracımı bırakmış olduğum pastaneye girdim. Duvardaki fotoğraflar dikkatimi çekti birden. Duvarda Ayder’in fotoğrafları vardı. Pastane sahibine dikkatli baktım ve ona ‘hemşerim ben geldim’ dedim. Adam bana ‘hoş geldin hemşerim, hayırdır nereden’ diye seslendi. Bende ona ‘geçiyordum, uğradım’ dedim. Adam bana ‘nereye geçiyordun, buradan öteye yol yok ki’ dedi.

Şemdinli son durak. Şemdinli’den öteye yol yok. Şemdinli onlarca vatan evladının son durağı oldu maalesef. Yıllardır bu haberleri dinliyor ve üzülüyoruz. Ama Şemdinli’ye öyle büyük haksızlık ediyoruz ki. Ben Şemdinli’yi seviyorum. Hatta İZTV’ye yaptığım programın birini buraya çekeceğim. Şemdinli’nin terör ile anılmasına gönlüm razı değil.

Şemdinli, ‘terslale’nin ana vatanı. O terslale ki üzerine çiçek tanımam. Nisan ayında Şemdinli sarı, kırmızı ve beyaz renkli terslaleler ile renkleniyor. Ya Şemdinli balı. Siz hiç Şemdinli balı yediniz mi? Şimdi bal zamanı. El değmemiş coğrafyalarda, hiçbir katkı maddesi olmadan hazırlanan Şemdinli balını yedikten sonra, bir kez daha düşünün; Şemdinli’ye büyük haksızlık yapılıyor. Ya ceviz. Şemdinli cevizi. Ülkemiz yurt dışından ceviz alıyor, ben Şemdinli cevizini düşündükçe üzülüyorum. Arıların dünyanın en güzel balı için gezdiği dağlarda, kötü niyetli insanların gezmesine isyanım var. Cevizlerin bereket saçtığı vadilerde ölüm pusuları kurulmasına isyanım var.

Şemdinli sokaklarında gezerseniz, kendinizi Kuzey Irak’ta zannedersiniz. Yerel kıyafetler çok ilginç ve güzel. Hayat, bu çeşitlilikle güzel değil mi? Şemdinli’nin bir yanı İran, bir yanı Irak. Şehir merkezinden yürüyerek yarım saatte her iki ülkeye de gidebilirsiniz.

Ey Şemdinli! Sana gelirken Büyük Zap ve derin kanyonlardan geçtim. Urartu’nun Kelişin Geçidi’ni aşmaktan büyük keyif aldım. Yüksekova’nın düzlüğünde giderken, Cilolar selamladı beni. Hatta Nazım Hikmet’in bir şiirinde olduğu gibi ‘niye böyle geç kaldın’ dedi bana. Yüksekova’nın sonsuz düzlüklerinde ilerlerken Cilo’da bulut, Zap’ta su, gökyüzünde barış güvercini oldum. Ve sana gelirken, virajlar döndüm. Döndüm, döndüm, döndüm.

Şemdinli, Urartu’nun ileri karakolu. Şemdinli cevizin ana yurdu. Şemdinli arıların sanat eseri olan balın en doğal en lezzetli yapıldığı yer. Benim gönlüm bu şekilde anılmana razı değil.

Aslen Aydınlı olan Yunanistan vatandaşı Dido Sotiriyu’nun yazdığı, orijinal ismi ‘Kanlı Topraklar’ (Matomena Homata) olan Türkçeye ‘Benden Selam Söyle Anadolu’ya isimli kitabının sonu bu şekilde bitiyor:

Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet’in damadı!

Benden Selam söyle Anadolu’ya

Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin

Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellâtların Allah bin belasını versin!

Aynen katılıyorum…