Sel Felaketleri Kaderimiz mi?

Evet, biliyorum Karadeniz insanın özellikle coğrafi şartlar gereği zor şartlar altında yaşamını sürdürdüğünü. Evet, bunu da biliyorum her yıl Ağustos ve Eylül aylarında sel felaket haberleri ölüm haberlerini de duyduğumuzu. Bu bizim kaderimiz mi? Hiç neden acaba diye soru sormayacak mıyız? Kendimizi sorgulamayacak mıyız? Kısaca sıyrılıp takdiri ilahimi diyeceğiz?

Gecen yıl yine bu aylarda Giresun ve Artvin’in Şavşat ilçesinde yaşanan sel felaketlerinden bahsediliyordu. Bakalım gelecek yıl bu aylarda hangi Karadeniz ilinden bahsedeceğiz. Kolay değil, bu aylarda metre kareye 135 kilogram yağan bir bölgeden bahsediyoruz. Eğer böyle yaşanabilecek doğal koşulları biliyorsanız önlemleri de en asgari şekilde almak zorundasınız. Kimse felaket tellallığı yaptığımı düşünmesin. Neden mi?

Karadeniz bazı illerinde ilçelerinde denize akan derelerde yıllardır bitmeyen bir dere ıslah çalışmaları vardır. Dere ıslahı konusunda yapılan çalışmaların yağan yağmurlar karşısında ne derece güvenli olduğu artık tartışılmaya başlanmıştır. Şavşat’tan sonra Rize Gündoğdu’da yaşanan gelişmeler bunu göstermektedir. İşin en kötüsü bazı dere yataklarında o yörenin kum, çakıl ihtiyacını gidermek için mıcır işletmeleri bulunmakta. Sanırım en büyük kötülüğü de o küçük mıcır işletmeleri yapmakta. Yöreye ekonomik acıdan katkısını elbette ki önemsiyorum. Yöremiz insanına da iş kapısı açtığını da biliyorum. Ama bu konun farklı bir yüzü. Bu çevreye verdiği zararı görmemezlikten gelmemeli. Çünkü görmemezlikten gelme zamana geçmiştir.Balık yuvalarının nasıl yok olduğu, dere yataklarının alınan malzeme karşısında durmadan değiştiği; yıllardır alışa geldiği için  isin bu kısmında değilim.Ama birileri artık dur demeli!!!

Bakınız yukarıdaki resme dikkatli bakarsanız dağın tepelerinde çok katlı evler göreceksiniz çoğu da çok eski evlerdir. Ama dimdik ayaktadır neden çünkü eski insanlarımız temellerin kaya üzerinde ve yağan yağmur sularının akış yönünün ters tarafta olmasına özen göstermişlerdir. Bilinmesi gereken bir de çay gerçeği. Çay gerçeği derken şunu demek istiyorum. Çay bitki itibariyle rutubetten yağmurdan beslenen bir bitki. Yağmur ve nem varsa çay yaşar yani toprağın altı nemli ve ıslak olmak zorunda.

Bu yukarıdaki resme baktığınızda ne kadar güzel yeşillik dediğinizi hissedebiliyorum. Şunu da düşünebilirsin hatta tam arazinin ortasında ne kadar güzel ev olurdu filan. İşin asli öyle değil ama. Yağan yağmur sularının oluşturduğu en alt tabaka, doyma noktasına geldikten sonra o zemin kaymak zorundadır. Yani o tarlanın ortasında yapılan bir evi 10 metre aşağıya kaymış bir şekilde görebilme ihtimali vardır. Zemin etüdü artık Karadeniz de önemli bir konu olduğu belli olmuştur.

Biz ailece yaşantımız gereği yurt dışında yasamaktayız. Bir anımı paylaşmak istiyorum sizlerle. Eşim mesleği gereği çalıştığı bir belediyenin şehir planlama dairesinde proje çizme görevi verilmiş. Bir İnşaat bölgesinde plan çizilmesini ve o projede yetkililer o bölgenin ortasında yol yapılmasını istemişler. Uzun bir emekten sonra proje gerçekleşme aşamasına geldiğinde eşimin projesinde değişiklik yapma ihtiyacını hissetmişler. Eşim de doğal olarak neden acaba diye yetkililere soru sorma ihtiyacını hissetmiş. Verilen yanıt şu; ”Proje çok güzel yol projesi de çok güzel ama yolun sol tarafında bulunan yaşayan börtü böceklerin yani doğal hayatin yolun sağ tarafına geçme seçeneği yani devir daim oluşturacak sistem düşünülmemiş” dedi. Ve ben çok hayret ettim. Ve o projede deşiklik yaparak belli kilometre aralığında yolun en altından diğer alana belli geçiş tünelleri yapmaya karar verdiler. Kimin için börtü böcek küçük hayvanlar için doğal hayati canlı kılmak için.

Sanırım eğer bu yazımı son dönemlerin popüler ismi Ramis Kaeaeski (Tuncel Kurtiz) okusaydı bana şöyle seslenirdi ”Mesele ormanın ortasında yol yapmak değildir yeğen, mesele o yolu yaparken yolun her iki tarafında yaşayan karıncalarında birbirlerine kucaklaşmayı sağlayacak sevgi köprüsünü kurmaktır yeğen“ derdi. Çok da haklı olurdu bende yanıt hakkımı şöyle kullanırdım o zaman. ”Haklısın dayı mesele, şimdiden tehlike altında olan evleri tespit edebilmektir, mesele daha fazla canların yanmaması için.”