Rüzgârlığı Anlat Bana

Yine bir hafta sonu sabahı; güneş beni bekliyor, ‘bir haftadır hapissin, gel artık’ diyor.

iznik golu

Dışarıdayım, derin bir nefes alıyorum içim ısınarak. Okulun bahçesinde çocuklar, turnuva için gelmişler, cıvıl cıvıl. Hızlanıyorum, sarı, beyaz, mor öbekler hoş geldin diyorlar, yeniden. Sokaktaki can dostlarım ve tembel kedicikler de mutlu görünüyor…

Cebimde dostlarımın sesi var, kulaklıklarım yanımda biraz daha açıyorum sesi, acıları bal, kahkahaları bol eylediğimiz, ülkeyi beraber kurtardığımız (!), gönül dostlarımın sesi, hiç yabancı değil. Gitarıyla başlıyor bir tanesi, saz, flüt, mey, ritm eşliğinde devam ediyorlar. Rüzgârlığı anlat bana diyor ve devam ediyor:

“Bunca yıl herkesten kaçtın,

En sonunda buldum sandın,

Ansızın içini açtın,

Yapma dedim, yaptın gönül…”

Hızlanıyorum, koşarak bulutlara yükseliyorum, kuşlarla beraber daireler çiziyorum,

NESİMİ gibi âlemi seyrediyorum. Metropolde, beton yığını tepeler arasında, kurtarılmış bir vahadayım. Binlerce ağaç, yürüyen, koşan, gazetesini okuyan yaşlı, çocuk onlarca insan. Süzülüyorum aralarına yeniden.

Dün bir bilge dostla, oldukça çok sayıda arkadaşımla bir sohbeti paylaştım. O’nu sadece akademisyen olarak tanımlamak bana yetersiz geliyor, tanıyıp derinliğine vardıkça; sevebilen, üretebilen, başkalarının acılarını hissedebilen, kısaca normal kaç kişiydik bu yeryüzünde…

Dostların sesi ile yol almaya devam; “Her şey yalan olsa bile, en güzel aşk zor olanmış…”

Tanıdıklarla ayaküstü sohbet, birazcık çay molası, günlük gazeteler, çocuk sesleri,  hayatın güler yüzü. Gelecek günlere enerji ve umut verenler, iyi ki varsınız.

Dönüyorum yuvama, güneş gibi, dünya gibi, hak yoluna dönen semazenler gibi..

Kulaklarımda yine dostun sesiyle:

“Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya,

Bu hep böyle, böyle gider mi?

Kendine iyi bak, beni düşünme

Su akar yatağını bulur…”

Deniz Can    

12.4. 2015