Poyraz İle Geçen Mutlu Birkaç Saat

Öğlen Aladağ Platosu’nda araçtan indim. Şoför ile 18.30’da aynı noktada buluşmak için anlaştım. Karacasu Yaylası’nı geçtikten sonra Emen Mesciler Yaylası karşıladı beni.

Gözüm görebildiği her yer renkli idi. Yerde çayırlar içerisine serpilmiş sarıçiçekler, göz hizamda yeşilden laciverde çam ağaçları ve gökyüzünde sonsuz mavi.

Yere uzanmış Aladağ’ın orkidelerini, menekşelerini, sarıçiçeklerini belgeliyordum ki objektifimin ucunda bir kara burun gördüm. Bir soluk sesi ve üzerime doğru atlayan bir kıllı canlı. Adının sonradan Poyraz olduğunu öğrendiğim yol arkadaşım gelmişti.

Gördüğüm tüm köpeklerden daha güzeldi. Epeyce bir oynadık, çiçek tarlalarında yuvarlandık. Onu öyle sevmiştim ki, bana hiç çekim yaptırmamasına bile kızmadım. Ne zaman yere yatsam üzerime atladı.

Bekçilik yaptığı kamp tesisinin insan bekçisi ile görüştüğümde, tüm yaban hayatının dostu imiş Aladağ’da. Kuşların üzerine konduğu bir köpek düşünün, işte bu canlının ismi Poyraz.

Kampın insan bekçisi İsmail Abi, ben ve kampın hayvan bekçisi Poyraz, yan yana oturduk. Ilık rüzgârlar eşliğinde biz iki İsmail keş eşliğinde çaylar içtik. Akşam oldu, hava soğudu ve benim için dönüş vakti geçti. Buluşma noktasına geldiğimde araç yoktu.

İlk el ettiğim araç durdu. ‘Hayırdır Abi’ dedi. Bende ‘Hayır’ dedim. Başka bir şey sormadı. İki iyi dosttan ayrılmanın hüznü Bolu’ya kadar sürdü…