“Organik Beslenmek Başka Bir Zevk”

25 yıl eğitimcilikten sonra organik tarım yapmaya başlayan, Victor’un teklifiyle 2005 yılından bu yana Amasya Gümüşhacıköy’deki çiftliği ile TaTuTa sisteminde olan İbrahim Bayrak’la söyleştik.

organik-4

TaTuTa’ya nasıl ve ne zaman katıldınız?

 

2005 yılında Gümüşhacıköy’de akademisyenlerin ve sivil toplum kuruluşlarının katıldığı bir organik tarım sempozyumu düzenlenmesine öncülük etmiştim. Victor da gelmişti. Bahçedeki evimizi gördü, proje o zaman yeniydi ve bana hemen TaTuTa’ya girmemi söyledi. 19 Mayıs Üniversitesi öğretim üyeleri de teşvik ettiler. O zamandan bugüne TaTuTa’dayım.

TaTuTa’dan sık gönüllü başvurusu alan çiftliklerdensiniz, gönüllülerin çoğu da yabancı. Dil sorununu nasıl aşıyorsunuz?

 

Başlangıçta beni ürküten tek şey dil sorunuydu. İşin içine girince bunun bir sorun olmadığını anladım. Biraz İngilizcem vardı. Gelen gönüllülerin %  80’i yabancı. Şimdiye kadar 150 yabancı, 20 kadar da yerli gönüllümüz oldu. TaTuTa beni dil konusunda da çok geliştirdi. Avrupa’ya gittiğimde ve de gönüllülerimize kendimi ifade etmekte artık hiç zorlanmıyorum. TaTuTa’nın bu konudaki faydası benimle sınırlı değil, bölgemizin Anadolu Lisesi’nde ya da yüksek okullarda okuyan gençleri de bize gönüllü olarak gelip çalışıyor, yabancı gönüllülerle konuşuyor ve dillerini geliştiriyorlar.

Ekolojik tarıma geçtikten sonra hayata bakışınızda ne gibi değişiklikler oldu?

 

Organik tarıma geçmeden önce sigara içer, avcılık yapardım. İkisini de bıraktım. Hayata bakışım tümüyle değişti. Eskiden evde eşime pek yardım etmezdim, artık işleri eşimle paylaşıyorum. Boş oturacağıma salatayı yapıyorum, sofrayı kuruyor kaldırıyorum.

Çiftliğinizde hangi ürünleri, ne şekilde üretiyorsunuz?

 

Meyve üretiyoruz biz. Elma, ayva, armut, şeftali, kiraz, ceviz gibi 25 – 26 değişik meyve ağacımız var. 25 değişik elmamız var. Kendi ihtiyacımız için de sebze üretiyoruz.

Hangi ürünleri üreteceğinizi nasıl, neye göre belirliyor, nasıl saklıyorsunuz?

 

Bölgemiz meyveciliğe uygun. 10 dönümde tarım yapıyoruz. Ürünleri birbirini destekleyenlerden seçiyoruz. Ayvaları kırağı yakarsa cevizi yakmaz ve biz masraflarımızı karşılayarak kendimizi döndürebiliriz. Tüm organik tarım yapanlar bir araya geldik, arkadaşımızın 20 – 25 tonluk soğuk hava deposunda saklıyoruz ürünlerimizi.

Nasıl satıyorsunuz peki ürünlerinizi?

 

Bunu hiç sormayın işte, en büyük dert bu. Üretmek benim için çocuk oyuncağı ama satışta çok zorlanıyoruz. Biz İstanbul, Ankara ve İzmir’den uzaktayız, ulaşımımız ters, organik pazarlara katılamıyoruz. Genel olarak alıcıları internetten buluyoruz. Az satıyor, paramızı almakta zorluk çekiyoruz.

Çiftliğinizde tarım dışında nelerle meşgulsünüz?

 

Tavuklarımız var. 300 tonluk havuzumuzda bin kadar sazan balığımız, bir de köpeğimiz var. Eşim çilek, ahududu, böğürtlen, ayva gibi meyvelerimizden organik reçel ve marmelatlar yapıyor.

Bütün bu zorluk ve zahmete rağmen ekolojik tarımda ısrar etmenizde sizi cesaretlendiren nedir?

İnatçı bir yapım var, bir şeyi yapacağım dersem mutlaka yaparım. Bölgede organik tarıma başlayan ilk kişiyim. Bütün yatırımımı organik tarıma yaptım. Bu işi çok sevdim. Organik beslenmek bambaşka bir zevk. Mümkün olduğunca organik besleniyor, bulamayınca çok az yiyorum. İnsanların da organiğe gereken önemi vermelerinin vakti geldi. Doğa bizden intikamını almadan önce kendimizi affettirmek için organik tarım yapmalıyız. Tarımla uğraşan herkes bunu yapmalı, çünkü fark etmeden ailesini ve çocuklarını zehirliyor.

Not: Buğday Derneği adına söyleşiyi yapan Mine Eroğlu. Bu söyleşi, Buğday Ekolojik Yaşam Rehberi 15. sayısında yer almıştır.