Orada Kimse Yok!

17 Ağustos Marmara Depremi’nin canlı kalabilmiş şahitlerindenim. O gece, bu bölgede bulunan pek çok kişi benim kadar şanslı olamadılar maalesef. 17 Ağustos 1999 günü, İzmit’te babam ve annemin yıllardır biriktirdiği paralarla almış olduğu evimizde yakalanmıştım depreme.

Bugüne kadar depremle ilgili ne bir yazı yazdım, ne de anılarımı paylaştım. Bu konuda, bu yazıya kadar hep sessiz kaldım.

O gece oradaydım ve hep orada kaldım

Hayatımı değiştiren süreç 17 Ağustos sabahı 03.02’de patlama sesi ile başlamıştı. Tüm hayatım boyunca duyduğum en korkunç patlama sesiydi bu. Umarım son da olur. Ardından yataktan düştüğümü anımsıyorum. Deprem 45 saniye sürmüştü. Ardından 10 saniye kadar bir sessizlik olmuştu. Ama 10 saniye sonra gelen çığlıklar gerçekten ürkütücüydü.

Bizim evde hiç kimse bulunmuyordu ama apartmanda komşularımız vardı. Hiç telaş etmeden evden dışarıya çıkmaya çalıştım. Ama elektrikler kesikti ve merdivenler kaymıştı. Zorla aşağıya indim. Tüm mahalle parkta toplanmıştı. Bir tek ben giyinip aşağıya inmiş olduğumu anladım. Bazı komşularımızın kıyafet durumları gerçekten komikti.

Olanlara hiç kimse bir anlam veremiyordu. Mahallede çocukluk arkadaşlarımı merak edip ilk olarak onları görüp rahatladım. Ama mahallemizde herkes bizim kadar şanslı olamadılar maalesef. 600 kişiye yakın komşumuzu kaybettiğimizi günler sonra öğrendim. 50 metre, 100 metre, bilemedin 200 metre yakınımda ölümler oluyordu, onlarca, yüzlerce, binlerce. Oysa biz bir savaşın içinde değildik.

Deprem, bir doğa olayıdır, çığ gibi, yağmur gibi, kar gibi…

Akşamüzeri, Değirmendere’ye, TÜPRAŞ’ın ha patladı, ha patlayacak halinde bir arkadaşımın amcasını aramaya gitmiştik. Evi yıkılmıştı maalesef. Ama dakikalar sonra kendisini revirde bulduğumuzda çılgınca sevindik. Ortada binlerce ölü varken, bir tanıdığın kurtulmuş olmasına sevinç gösterisi, ilginç bir durumdu gerçekten. Aradığımız kişiyi bulunca Değirmendere sahiline inip (ki ortada sahil kalmamıştı) TÜPRAŞ’ın yanma halini 4 kare belgeledim. Tüm depremle ilgili sadece bu 4 kare fotoğraf var elimde.

O kadar çok ölü görmüştüm ki, hiçbir şeyden korkmuyordum. Ama Ağustos sıcağı, TÜPRAŞ’ın is, ölü bedenlerin yanık kokusu çıldırtıyordu…

Anlatabileceğim birçok hikâye var belleğimde; gördüklerim, hissettiklerim ve yaşamdan aldığım derslerle ilgili olarak. 1985 yılında bin bir zorlukla aldığımız evimizde o gece son kez uyumuşum meğer. Ama ben şanslı olanlardandım. Bir sonraki gece bir parkta uyudum. Daha sonra ki gecelerde hep sevdiklerimle ve sevdiğim yerlerde uyumayı başardım. Her şeye karşın yaşamak çok güzel…

Orada kimse yok, maalesef öldü onlar. Çürük binaların altında kalarak öldüler. Sorumsuz insanlara göz yumanların yüzünden öldüler. Deprem insan öldürmez, ev diye içine girdiğimiz, evden başka her şeye benzeyen çürük binalar öldürdü insanları. Bu çürük binalara ruhsat veren eller öldürdü her şeyi.

17 Ağustos günü ölemeyenlerde, kaybettikleri canlarla, ilgisizlikle her gün ölüyorlar. Orada kimse yok, anlayana…