Mektup

Çocukluğumuzda ve gençliğimizde mektup yaşamımızın en önemli yerindeydi. Şimdiki gençliğin düşünemeyeceği denli önemliydi. Anlatım derslerinin en önemli konusuydu. Ondan iyi not alan edebiyat dersinden mutlaka iyi dereceyle geçerdi. Hele bir de aşk mektupları vardı. Beceremeyenler için de örnek aşk mektupları içeren kitaplar. Aşk mektubunu iyi yazanlar mutlaka ilgi duyduğu kişi tarafından kabul edilirdi.

Sanırım 2005 yılıydı, gazetede bir haber okudum. İzmir Aliağa’da Allianoi sular altında kalmasın diye duyarlı insanlar “Allianoi’ye Mektuplar” başlığında mektup yazacaklarmış. Hemen acele elime kâğıt, kalem aldım ve kısa bir mektup da ben yazdım. Allianoi’ye Mektuplar” kitabı yayınlandı. Benim mektubum da seçilmişti. Kitapta mektubumu görünce çocuk gibi sevinmiştim. Mektubun bir bölümünde “Halkının eğitiminden, sağlığından keserek baraj yapmak kalkınmak değildir. Umarım Allianoi kurtarılabilir, çünkü güzelliğe, tarihsel zenginliğe, mutluluğa, insana karşı olan bir devletin yurttaşı olmak beni üzüyor” demişim.

Edebi mektuplar da yaygındı. Güzel bir öykü gibi, okumaktan keyif aldığınız, bir şeyler öğrendiğiniz edebi mektuplar. Herkes güzel mektup yazamazdı, ancak herkes mektup yazardı. Yazmak zorundaydı, yoksa iletişim kuramazdı. Anımsıyorum da önce mektubun karalamasını yazardık. Sonra da temize çekerdik. Mektuba gösterdiğimiz özen, göndereceğimiz kişiye gösterdiğimiz saygı demekti. Yeni sözcükler kullanmaya, güzel ve umutlu bir şeyler anlatmaya özen gösterirdik. Mektup gelince duyulan heyecanın yerini, acaba şimdiki çalan telefonlar tutabilir mi? Hemen karşıdaki kişinin sesini duyduğun halde, bana göre mektubun sıcaklığını, içtenliğini veremiyor diye düşünüyorum.

Her şeyden önce mektup yazarken zaman ayırmak durumundayız. İsteyerek, yürekten ve sevgiyle ayrılan zamanda yazılır mektup. Bunu alan da yazan da bilir. Oysa telefon çalarken, senin zamanın uygun olup olmadığını hesaplamaz. En uygun olmayan zamanda da çalabilir. Mektup gibi, “Uygun olunca okurum” da diyemezsin. Anında konuşmak zorundasın. Telefon yaşamımızın bir parçası oldu, ondan vazgeçemeyiz. Cep telefonunu bir gün evde unutsak, her şey alt üst oluyor. Ama mektuptan da vazgeçmemeli. Onun yokluğu da yaşamımızı olumsuz etkiledi.

İnsan istemezse mektup kaybolmaz. Yıllarca belge gibi kalır. Hangi telefon konuşması unutulmadan saklanabilir? “Kafka’nın Mektupları” ünlüdür. Sevdiğine, kardeşine, eşine, arkadaşına yazdığı mektuplar yayınlanmasa biz nereden bilir ve okuyabilirdik? “Kafka’nın Telefonları” diye bir kitap yayınlanması olası mı? Olsa bile suç olur.

Bu zamanda internet mektubu yaygın. Ama onu da anlayabilirsen. Selam yerine, (slm), iyi yerine (i) ve daha nice kısaltmalar. Hem dilimizi öldürüyor, hem tembelliğe itiyor. Paldır küldür, düşünmeye sevk etmeden, güzel tümceler arayışına sokmadan, sıcak sohbetten uzak, baştan savma bir iletişim bence. Gençler bu yazıyı okusa, mutlaka “Nesli tükenmiş bir yaşlı” deyip geçeceklerdir. “Eskiyi özlüyor” diye de acıyacaklardır. Oysa ben, onların bu sıcak mektup devrini yaşayamadıklarına hayıflanıyorum. Dilimizin katledilmesine de çok üzülüyorum.

Gelin bugün uzun zamandır aramadığımız sevdiklerimize bir mektup yazalım. Sevgi dilini ve mektup dilini büsbütün unutmadan. Hatta yılda bir gün de “Mektuplaşma Günü” olsun. Ne dersiniz?