Kırkpınar: Somut Olmayan Kültür

UNESCO’yu bilenler yazı başlığının ne anlama geleceğini daha iyi kavrayabilirler. Özellikle somut olmayan kültürel mirasların korunması üzerine yapılan çalışmalar son senelerde daha da anlam kazanmış şekilde ilerliyor. İşte bunlardan birisi: Kırkpınar Yağlı Güreşleri Dünyada somut olmayan kültür mirası içine girdi. Bu sene 650.si yapılan Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri artık bir miras ama çok geç kalmış miras.

Bundan önce de aynı şehir Selimiye Camii ve Külliyesi olarak somut kültür mirası içerisine alınmıştı. Bir kent aynı anda iki farklı kültürel mirasa sahip olunca acaba nasıl bir değişiklik kazandı dersiniz? Sabahın erken saatlerinde ilk gördüklerim elinde kemanı kavşakta bekleyen bir keman sanatçısı (sokak çalgıcısı desem daha doğru olur), Trakya Üniversitesi yerleşkesi içerisinde sırtına aldığı çalgısı ile hızla ilerleyen bir kız öğrenci, serince bir hava, işe gitme telaşındaki insanlar oldu.

Artık Kırkpınar dünyanın ilgi göstereceği bir festival olma özelliği taşıyacak. Bizde çok ünlü, bilinir olmakla beraber artık bu mirasın izleyicileri ortaya çıkmaya başlayacak. Turizmde gezmek isteyenlerin önemli duraklarından biri olacak. Ticaret, turizm geliri ve bunun yansıması olarak farklı kültürlerin kaynaşma noktası olacak. Geçenlerde kısa süreliğine ziyaret ettiğim Safranbolu evleri de kültür mirası içinde bulunuyor. Bir grup Çinli turist oraya çıkmış gelmiş. Neden buraya geldikleri sorulduğunda, Dünyadaki somut olan kültür miraslarını gezi planına aldıklarını ve yalnızca bu yerlere gideceklerini söylediler.

Bu noktadan itibaren düşünmeye başlamalıyız. Sanıyorum Troya da bu liste içinde bulunuyor. Schliemann hazineleri nerede? Muhtemelen ya Almanya ya da Rusya’da… Peki, bu miras içine hazineleri geriye gelmeli midir? Evet…  Nerde bu alandaki girişimler. Mutfakta… Mutfakta nerde? Buzdolabında, çıkarılmayı bekliyor… Miras’a evet, ama içindekileri de istemek hakkımız olmalıdır diyorum.

Buradan daha iyi tanıtım ve televizyonda yer alma hadisesine girmek istiyorum. Gelenekselci arkadaşlarım Kırkpınar’daki yağlı güreşlerin şimdiki gibi kalmasını istiyorlar. Eğer bu değişirse geleneksel ve tarihsel yapısının değişeceğine inanıyorlar.  Ama böyle olunca bu tarihsel olay gazeteler ve televizyonlarda “Başladı”, “Devam ediyor”, “Başpehlivan şu oldu” şeklinde aktarılıyor. Bir de “Kırkpınar Ağası” haberleri yer alıyor, kırmızı dipli mumla davet gezileri aklımızda kalıyor. Daha sonra üzerini kaplayan sel suları ile kış haberleri içinde yer alan bir coğrafik bölge…

Polemik konusu yapmak istemiyorum ama durum benim açımdan bugünlük böyle. Araya yerleştirilen (Bu yıl yedincisi yapılıyor) Kırkpınar Sempozyumu’na katılıyorum. Bir bölümde konuşmacı, bir bölümünde yönetici olarak.

İki gün sonrasında edindiğim bilgileri Pazar günü paylaşırım. Spor bilimlerinin elitlerinin katıldığı bu toplantıda ilginç yorumların yapılacağını hissediyorum. Şimdi Caner Açıkada konuşmaya başladı. Yazımı burada bitiriyorum. Dinlemeye geçiyorum.