Kelem (Lahana) Yaprağı

Çocukluk yıllarımda yaşadıklarımın ne kadar mânalı olduğunu, atalarımın, sosyal hayatı ne güzel yorumladıklarını ve bu hayata neler kattıklarını gün geçtikçe daha iyi anlıyorum.

Çocukluk yıllarımda, aile büyüklerimle, sık sık, Aladağ Çayı kenarında bulunan ve bük olarak adlandırılan mevkideki bahçemize giderdik. Bahçede, rahmetli dedem, ninem, babam, yengem ve ayrıca; amcam, annem ile amcamın çocuklarından bazıları da olurdu.

Bahçemizde her türlü sebze ve meyve bulunurdu. Büyükler, bağ – bahçe işleri ile uğraşırlardı. Biz ise, meyve diplerinde (altlarında), gölgelerde oynardık. Mevsimine göre bahçede bulunan meyve ağaçlarına çıkar, meyve toplar ve yerdik. Zamanımızın büyük bir kısmı da, bahçemizin kenarlarında bulunan su arklarında oynamakla geçerdi. Su arkının önünü gerip (kapatıp), çok su toplandığında suyun önünü açıp, suyun bir anda ve çok akmasından büyük keyif alırdık.

Bahçemiz, sonbaharda bir başka güzel olurdu. Bahçemizde, ailemizin ihtiyacı olan elma, patates, soğan, sarımsak, fasulye, şeker pancarı, mısır, kelem (lahana), turp, şalgam vb her türlü sebze ve meyve yetiştirilirdi. Ayrıca; asmalardan salkım salkım kara ve sapsarı üzümler sallanırdı. Bir yanda arılar, kelebekler, uğur böcekleri, bir yanda da cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar… Mutlulukları; uçuşlarından, kanat çırpmalarından, duruşlarından, ötüşlerinden, renklerinden ve yanı başımızdan ayrılmamalarından anlaşılıyordu!

Öğlen, yemek vakti yaklaşmaya başladığında annem, rahmetli ninem veya yengemden birisi, büyük bir kelem (lahana) yaprağı koparıp, bohçanın üzerine sererlerdi. Kelem (lahana) yaprağının üzerine peynir, domates, biber ve soğan doğranır, daha sonra da, aile fertleriyle birlikte, ateşte ısıtılan bazlamaçlarla birlikte afiyetle yenirdi…

Soframızda, ne tabak, ne çatal, ne kaşık, ne de başka bir malzeme bulunurdu. Tabağımız; üzerine peynir, domates, biber ve soğan doğradığımız ‘devasa’ kelem (lahana) yaprağı idi. Yemeğimizi yedikten sonra, soframızda, doğayı ve çevreyi kirletecek hiçbir atık madde kalmazdı. Sadece, bir tek kelem (lahana) yaprağı kalırdı. O’nu da atımıza veya öküzlerimize verirdik… Atalarımın, doğaya, gözleri gibi nasıl baktıklarını ve onu koruduklarını şimdi çok daha iyi anlıyorum…

Fotoğraf: Turan Yılmaz

Yöre: Alpağut Köyü – Seben / Bolu