Kaz Dağları

Eşsiz doğal kaynakları, endemik bitkileri, mitolojik ve arkeolojik özellikleriyle, ülkemizin önemli tabiat alanlarından birisi ve gezegenimizin İsviçre Alpleri’nden sonra, ikinci en önemli oksijen deposu olan Kaz Dağları, tüm özelliklerini kaybetme riskiyle baş başa!

Kaz Dağları’nın kendine özgü köknar ağacı ve 47 endemik bitkisi ve milyonlarca ağaç, orman içi dip bitkileri ve tüm tatlı su kaynaklarıyla birlikte, canlı yaşamı da ciddi tehdit altında. Sadece  % 30’luk kısmı milli park ilan edilen Kaz Dağları’nın bağrı kazılıyor, kayaları dinamitleniyor, asırlık ağaçları kesiliyor, endemik bitkileri yok ediliyor, yollar yapılıyor, şantiyeler kuruluyor, sondaj alanları açılıyor, toprağına çaresi olmayan zehir sızdırılıyor, suları zehirleniyor, havası karartılıyor!

Kaz Dağları’nda daha çok altın, altının yanı sıra, bakır, kurşun, çinko gibi başka madenler aranıyor. Kaz Dağları’nda 250 – 300 ton altın rezervi olduğu tahmin ediliyor. Toprağın derinliklerinde zerrecikler halinde bulunan bu altının çıkarılması için, toprağın yüzlerce metre kazılması, tonlarca toprağın siyanür ile ayrıştırılması gerekiyor. Topraktan bir gram altının ayrıştırılması için yarım ton su, 175 gram siyanür gerekiyor. Örneğin Bergama’nın Ovacık Köyü’nde işletilen altın madeninde, 1 ton topraktan ortalama 10 gram altın elde edilmektedir ve bugüne kadar 17 ton altın çıkarılmıştır. Bu binlerce ton toprağın kazıldığı, siyanürle ile ayrıştırıldığı anlamına geliyor.

250 ton altının çıkarılabilmesi için; 43.750 ton siyanür, 125 milyon ton su kullanılması ve 250 milyon ton toprağın kazılarak, hallaç pamuğu gibi atılması gerekiyor! Bu arada ne kadar ağacın kesileceği, orman altı dip bitkisinin ve endemik bitkinin yok edileceği, hayvan varlığının ne denli zarar göreceği, ne kadar suyun zehirleneceği,  ne kadar zeytin ağacının kuruyacağı, kaç dönüm mera alnının yok olacağı ayrıca hesap edilmek durumunda.

Yerel halkın sağlık açısından göreceği zararların da ne olacağı bilinmemekte!Yerel turizmin olumsuz etkilenmesi, ekonomik kayıplar, çevresel yıkımın maliyeti de eksi hanesinde yer almakta. Altın çıkarılan bütün alanlarda, geriye siyanür ile zehirlenmiş toprak, ormanı yok edilmiş bir alan, toprağı alınmış dev çukurlar kalıyor.

Kaz Dağları bir ölüm kalım mücadelesinde. Dağlar şantiyeye döndü, ağır iş makinelerinin durağı haline geldi. Sanki büyük bir felakete uğramış görüntüsü sergiliyor.

Aklını kaybetmişçesine bir saldırının odağı haline geldi; 11 maden şirketi, ‘altına hücum’ deliliğiyle bağrını deşiyor bu eşsiz ve güzel dağın. Cennet olarak bu ulusa bahşedilen Kaz Dağları, bu ülkeyi ve güzellikleri hak etmediğimizi kanıtlarcasına bir saldırıyla, aldırmazlıkla, inatla ve geçici maddi hırslarla cehenneme döndü, dönüyor!

Çoktan havası solunamaz, suları içilemez, zeytini hasat edilemez hale geldi. Üstelik bu eşsiz doğa parçası,  yasalarla, uluslararası sözleşmelerle, kamu gücüyle ve ülkemizin çıkarları için, halkımızın adına korunmakta (!)

Bakın, bu tahribat nasıl başladı; 2004 yılında çıkartılan 5177 Sayılı Maden Yasası’nın 7. maddesi ile tarım alanları ve ormanlar, sit alanları ve su havzaları ile kıyılarda maden aranmasının ve işletilmesinin önü açıldı.

Bu yasa ile artık, maden arama faaliyetleri ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin dışında bırakılırken, arzu edilen her yer için, hatta arkeolojik alanlar için dahi, maden arama ruhsatı kolaylıkla alınabilir ve maden çıkartılabilir. ÇED, ancak aranan sahada maden bulunursa, işletme ruhsatı için gündeme geliyor.

Bu yasa ve yasada yapılan değişikliklerle birlikte, ormanlar, tarım alanları, mera ve sit alanları, kültürel zenginlikler, millî park, tabiat parkı ve özel koruma alanlarında büyük bir tahribatın önü açılmış oldu, doğal ve coğrafi güzellikler korumasız bırakıldı.

Bu yasa sonrasında korumasız kalan Kaz Dağları ya da bir başka maden arama alnında bakın ne gibi tahribatlar oluyor;

“…Kaz Dağları’nda delikler açılırken, bir sondaj makinesi en az 30 metrekarelik bir alanı kaplıyor. Bu büyüklükte bir alandaki bütün ağaçlar kesiliyor. Sondaj bir defada bitmiyor, sayısı 100’leri, 300’leri bulabiliyor… Şantiyelerin kurulmasından iş makinelerinin ormana girebilmesi için yol açılmasına kadar çok kapsamlı bir faaliyet gerekmektedir. En azından, (37 adet) arama ruhsatı olan 11 şirket için 11 ayrı şantiye, (yaşam alanları, barakalar vb), ayrı makine parkı ve yollar gerekiyor. Altın bulunması halinde madenin yıkanması için yapılacak büyük su havuzları da işin çabası (Prof. Dr. Cihan Dura)…”

Kısacası, adına uygun bir şekilde her karış toprağı ‘kazılan’ ‘Kaz Dağları’, kaderine teslim olmuş bir şekilde, yok edileceği günü bekliyor!

Çevre Misyonu Platformu /ÇEVREM 28 Şubat 2012, fotoğraf: İsmail Şahinbaş