Kaybolan Sulakalanlar

Tropikal ormanlar gibi yeryüzünün en yüksek oranda oksijen üreten ekosistemleri olan sulak alanlar ve göller, ekosistemlerde görülen farklılıklar nedeniyle çok sayıda ve değişik türde canlının yaşama imkânı bulduğu biyolojik çeşitlilik alanlarıdır.

Ve ne yazık ki son 55 yılda, gezegenimizin çok değerli sulak alanlarının yarısı yok edildi. Yaban hayatına ev sahipliği yapan sulak alanların yitirilmesiyle biyolojik çeşitlilik kaybolurken, bu kayıplar erozyon üzerinde de doğrudan etkili oluyor.

Sadece Amerika Birleşik Devletleri örneğini incelememiz bile, sulak alan kayıplarıyla ilgili çok önemli ipuçları verecektir.

Bağımsızlığını kazandığı 200 yıldan bu yana ABD, 48 eyaletteki sulak alanlarının yarısını kaybetti. 1780 ve 2000 yılları arasında bu ülkenin 200 milyon hektar ölçeğindeki sulak alanları 100 milyon hektara düşerken; Illinois, Iowa, Missouri, Ohio ve California gibi eyaletlerin de bulunduğu yedi eyalette sulakalanların kaybı yüzde 90 oldu. 22 eyalette ise sulakalanların yüzde 50’den fazlası yok edildi ve böylece toplamda 247 milyon dönüm sulak alan, geri dönüşü olmayacak bir şekilde kaybedildi.

Fransa ve Almanya gibi bazı Avrupa ülkelerinde ise, sulakalanların yüzde 80’den çoğu, son yüzyılda tamamen yok oldu.

Sulakalanların yok ediliş nedenlerinin başında, tarım alanı yaratma, kentsel ve endüstriyel genişleme olgusu yer alıyor. Daha sonra ise, turba ve maden işletmeleri, çiftlikler, yerel yönetimlerin evsel atıklarıyla kirletilme, sanayi kuruluşlarının endüstriyel atıkları, havaalanı, yollar vb gibi ulaşım projeleri, liman inşaatları, hayvancılık faaliyetleriyle sulakalan bitkilerinin yok edilişi, turizm alt yapıları gibi yatırımlar, sulakalanların tahrip edilmesine yol açıyor.

1971 yılında, dünyanın geri kalan sulakalanların korunmasına yönelik uluslararası önemde bir çaba olan ‘Sulakalanlar Küresel Sözleşmesi’ İran, Ramsar’da imzalandı ve 1.722 önemli sulakalan, koruma altına alındı. Ramsar Sözleşmesi, belirli bir ekosistemi korumak ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ile korunması sağlamak için yapılmış ilk çevresel antlaşmadır.

Ramsar Sözleşmesi ile birlikte, gezegenimizdeki sulakalanların yüzde 9’una ya da 160 milyon hektara denk düşen (Portekiz’in yüzölçümünden daha büyük) sulakalan, koruma altına alındı. Ancak birçok imzacı ülke, bu sözleşmenin gereklerini yerine getirmeyerek, koruma altındaki sulakalanlarını tahrip etmeyi sürdürüyor.

Almanya’da koruma altındaki bir bölgede yeni bir havaalanı pisti inşa edilirken, Gürcistan’da bir petrol rafinerisi yapılıyor. İspanya’da ise, sulakalanlarını tahrip edecek 100 tane baraj projelendiriliyor. Polonya’nın da, nadir ve korunan bir doğal ortamdan yol geçirdiği için, başı Avrupa Komisyonu ile dertte. Türkiye ise, göllerini, akarsularını, akarsu vadilerinde yer alan habitatlarını tahrip ederek, sözünü tutmayan ve sulakalanlarını hızla yok eden ülkelerin arasında neredeyse başı çekiyor.

Gezegenimizin sulakalanlarının yarısını yok etmemiz yetmemiş olmalı ki, tamamını yok etme peşindeyiz ve hepimiz biliyoruz ki, bindiğimiz dalı kesiyoruz, sonra da 21 Aralıkta dünyamıza çarpacağı iddia edilen Marduk’dan korkuyoruz; ‘şaka mı bu?’

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş