Karın Altında Yanabilir, Güneşin Altında Üşüyebilir Miyim?

Bitirmek, yok saymak, ayrılmak, unutmak…
Kalbime mühür vursam, yüreğime kilit…

Ey kelimeler, koşun imdadıma! Daralıyorum. Boğuluyorum.
İçim sıkılıyor.

Susarak konuşmak mümkün müdür?
Kelimeleri kullanmadan yazabilir miyim?
Acımı duyurmadan hissettirebilir miyim?
Yüreğimdeki alevi ateşle söndürebilir miyim?
Kalbimi, su dökerek yakabilir miyim?
Bağırmadan uyarabilir miyim?
Karın altında yanabilir, güneşin altında üşüyebilir miyim?
Ağlamadan gözyaşı dökebilir miyim?
Kendimi tarifsiz ve tanımsız bırakabilir miyim?
Yemeden doyabilir miyim?

Ey dağlarda özgürce esen tutku rüzgârları!

Yüreğime saldınız bir felaket esintisi:

Son kurbanınız ben miyim?

Tarifi olmayan acının adresi ben miyim?
Kitaplarda, defterlerde, şiirlerde, romanlarda yazılmayan kahraman ben miyim?
Kim yazacak, kim okuyacak beni?
Zamanın üzerindeki yorganı atan ben miyim?
Gelecek zamanın reddettiği aykırı isim ben miyim?
Düzgün giderek eğriyi, eğri giderek düzgünü bulabilir miyim?

Adımı yanlış mı koydular?
Yoksa kütükten mi düştüler?

Hayırda evet, evette hayır gizli…
Noktada âlem, âlemde nokta gizli…
İmkânsızda mümkün, mümkünde imkânsız gizli…
Ölümde hayat, hayatta ölüm gizli…

Açıkta gizli, gizli de açık gizli…

Delide akıllıyı, akıllıda deliyi gördüm.

Koşuyorum bir yenilgiye, bir hüsrana,
Daha,
Dörtnala…
Pişmanlık halısını bitirmeye az kaldı.

Elimden tutacak, gözlerime bakacak diye,
Bekler miyim bir dakika
Bir gün
Bir ay
Bir yıl
Bir asır?

Hayır!
Elimi tutan el, gözüme bakan göz istemiyorum.
Kalbimi tutan bir çift göz,
Yüreğime bakan bir çift el…

Ne zaman?

Suskunluk konuşmaya başladığı zaman,
Sessizlik bağırdığı zaman,
Kalbin beyne, beynin kalbe hükmettiği zaman,
Batı doğuya, doğu batıya kavuştuğu zaman,
Korkudan korkulmadığı zaman,
Yokluk varlıkta, varlık yoklukta olduğu zaman,
Zamanın zamansızlaştığı zaman…

Bir yudum su içtiğim
Ve bir körfeze düşüp dirildiğim zaman…

Fotoğraf: Sırtçantam Arşivi