Karabük Coğrafyası Üzerine Düşünceler

Karabük coğrafyası üzerine uzun bir dönemdir çalışmalarımdan kaynaklanan deneyimlerimin ışığında, bilim insanlarının ortaya koydukları belgelerle, deneyimlerimi harman yapıp bir makale ortaya çıkardım. Karabük’ün coğrafi mirasına bakmadan önce ülkemizin genel jeolojik durumunu incelemek yararlı olur. Anadolu coğrafyasının temel özelliklerine bakıp Karabük’ün jeolojik yapısının nasıl göründüğünü ve önemini daha iyi anlarız.

Ülkemizde her jeolojik döneme ait kayaçlar bulunsa da ülkemiz asıl jeolojik görünümünü III. Zaman’ın sonlarında almıştır. Türkiye’de I. Zaman’a ait sahalar oldukça sınırlıdır. I. Zaman’da Türkiye büyük ölçüde okyanus tabanında yer almakta idi. Bu dönemin en önemli özelliği gür orman örtüsünün fosilleşmesiyle oluşan taşkömürü yataklarıdır.

Tetis Denizi
Türkiye’nin büyük bölümü II. Zaman’da, ‘Tetis’ isimli denizin altında kireçtaşları çökelmiş durumda bulunuyordu. III. Zaman’da Alp-Himalaya kıvrım sistemiyle birlikte Türkiye’nin kuzey ve güneyindeki dağ sıraları oluşmuş. Türkiye bugünkü jeolojik görünümünün ana hatlarını III. Zaman’da kazanmış olup, bu dönemde Anadolu tümden yükselmiş ve bugünkü görünümü ortaya çıkmıştır.

Buzul Dönemi Sonu
Ege Denizi’nin bulunduğu saha IV. Zaman’da çökmüş ve Akdeniz’in suları bu alanı işgal etmiş. Buzul çağları yaşanmış, ülkemizde yüksek dağların zirvelerinde buzullaşmalar görülmüş. Ayrıca yağış miktarı arttığı için İç Anadolu kapalı havzaları büyük göllerle kaplanmış. Buzul dönemlerinde Akdeniz’in suları çekilmiş, günümüzden 8 bin yıl önce ‘Buzul Dönemi’nin sona ermesiyle birlikte Akdeniz’in suları yükselerek Karadeniz’e ulaşmış. Bu olay sırasında İstanbul Boğazı oluşmuş.

Karabük Hattı
Karabük ve çevresinde, I. Zaman’dan, ‘Kuvaterner’e kadar değişik yaşlarda, pek çok litolojik birim gözlenmektedir. Karabük-Safranbolu Tersiyer Havzası, batıda Bolu’nun kuzeyinden başlayıp doğuda Çelebiler ve Kastamonu’ya değin uzanan, genişliği batıda 2-2,5 km’den doğuda 30-35 km’ye değin değişen, yaklaşık kuzeydoğu-güneybatı uzanımlı ve hemen tümüyle ‘Eosen’ yaşlı tortul kayalarla doldurulmuş, huni biçimli bir alandır. Havza, güneyden Çağlayan Formasyonu ve Anadolu napı ile kuzey ve kuzeybatıdan ise ‘Jura’ öncesi yaşlı metamorfitler ve yine Çağlayan Formasyonu ile sınırlıdır. Karabük-Safranbolu Tersiyer Havzası ve çevresinde Blumenthal (1948) tarafından çalışmalar yapılmıştır. Blumenthal (1948), havzanın kuzeybatı kenarını ‘Karabük Hattı’ olarak adlandırmış ve bunun tektonik nitelikli olduğunu vurgulamıştır. Bölgede temel birimleri oluşturan, Paleozoyik yaşlı formasyonlar batıda, kuzeyde ve doğuda sınırlı alanlarda yüzeylenmiştir. Temel birimler üzerine gelen Mezozoyik yaşlı birimler, İnaltı Formasyonu kireçtaşları olarak ve Ulus Formasyonu da fliş serisi olarak temsil edilmişlerdir. En üstte yatay ve yataya yakın katmanlı birimler, senozoyik yaşlı formasyonlardan oluşmuştur. Akarsu vadilerinde ‘Kuvaterner’ yaşlı alüvyon çökelleri en genç birimleri oluşturur. Kuzey Anadolu dağlarının bir parçası olan Karabük’teki dağlar, ana çatısı Alp Orojeniziyle ortaya çıkan kıvrım dağlarıdır.

Kalkerli Araziler
Karabük’te III. Jeolojik Zaman’da oluşan kalkerli (kireçtaşı) araziler geniş yer kaplar. Kireçtaşları arasında killi ve kumlu tabakalarda bulunmaktadır. VI. Jeolojik Zaman’da (Kuvaterner) Ovacık çevresindeki traverten (Kalker tabaka) alanı oluşmuştur. Vadiler ise ‘Kuvaterner’de akarsuların gelişip, plato yüzeylerini yarmasıyla oluşmuştur. Safranbolu ve Eflani çevresindeki kalkerli arazi başkalaşıma uğramış, zengin mermer yatakları oluşmuştur. Eflani’de mermer dışında çakmak taşı ve kömür yatakları da bulunmaktadır. Ovacık’ta bol miktarda alçı taşı bulunmakta, ara ara gnays ve bazaltlara da rastlanmaktadır. Yenice’de dolomit ve kuvarsit, Eflani’de kuvarsit yatakları bulunmaktadır. Karabük’ün hemen kuzeyinden geçen ve Tersiyer çökellerini çizgisel olarak sınırlayan Karabük Fayı ise kuzeydoğu-güneybatı uzanımlıdır. 60 km izlenen bu çizgisellik boyunca kuzey bloktaki Kretase yaşlı Ovacuma grubu çökelleri (Ulus Formasyonu) yükselmiştir. Güneydoğu bloktaki Safranbolu kireçtaşının eğimi genellikle 5°-10° iken bu zon boyunca sürüme nedeniyle düşey ve devrik konumlar kazanmıştır. Ancak bu fay şu an aktif değildir. Karabük Fayı, çıplak gözle çok rahat bir şekilde izlenmektedir. Batı Karadeniz Bölgesi orojenik hareketler sonucunda topografik yapısı engebeli bir yapı oluşturmuş olup Karabük kent merkezi yerleşimi ve gelişimini engellemektedir.

Doğa Karabük Kitabı
Karabük’ün jeolojik mirasları içerisinde bekli de en ilgi çekici coğrafyası Safranbolu kanyonlarıdır. Safranbolu, her ne kadar ‘Dünya Mirası’ bir şehir olarak bilinse de, bilim insanları ve doğaseverler için Safranbolu; kanyonlar coğrafyasıdır. Safranbolu bu yüzünü yakın bir zamanda keşfetti. Bu yıl içerisinde (2017), tarafımdan yazılar ve fotoğraflanan (Bir de belgesel filmi olacak) çıkacak olan ‘Doğa Karabük’ isimli kitapta geniş olarak tanıtım sağlandı.

Safranbolu Kanyonları
Safranbolu jeolojik açıdan ilginç kaya oluşumlarına sahiptir. Bu kaya oluşumları; II. Zaman’ın sonu ve genel itibariyle III. Zaman içerisinde oluşumunu tamamlanmıştır. Bu jeolojik oluşumlar doğal ve kültürel açıdan değerlidir. Safranbolu coğrafyası içerisinde bulunan üç kanyon (Düzce, Sırçalı ve Sakaralan) birbiri ile bağlantılıdır. Diğer iki kanyonda (Tokatlı ve Bulak) bu bütünlüğün bir parçası olarak Karabük’ün doğal değerleridir. Sakaralan Kanyonu ile Sırçalı Kanyonu Konarı Köyü’nde Sukavuşan isimli bölgede birleştikten sonra, Kirpe Kanyon ile de Yazıköy yakınlarında buluşup Araç Çayı’na dökülmektedir. Su kaynağı Araç Çayı ile birlikte Filyos Nehri isimi ile Karadeniz’e dökülür.

Sakaralan Kanyonu
Sakaralan Kanyonu’nun içerisinden geçen su kaynağı Eflani İlçesi sınırlarından doğmaktadır. Kanyon oluşumu Sakaralan Köyü’nün Yağcı Mahallesi’nde başlayıp Konarı Köyü’ne doğru uzanmaktadır. Eflani Deresi, Eflani İlçesi’ne bağlı Ulugeçit Köyü’den başlamaktadır. Eflani Deresi, Safranbolu’ya doğru yol alırken Pelitören Köyü’nde Ayrık Deresi, Sakaralalan Köyü’nde Bent Deresi ve Sakaralalan Köyü ile batıda Konarı Köyü arasında ise Kaya Deresi adı ile akışına devam ederek Araç Çayı’na kavuşur.

Sırçalı Kanyonu
Sırçalı Kanyonu; 2001 yılında Yaban Hayatı Koruma Sahası ilan edilmiştir. Kanyon içerisinde; karaca, tilki, yaban domuzu, tavşan bolca bulunmaktadır. Safranbolu’ya 19 km mesafede bulunan Sırçalı Köyü’nden oluşan kanyon Düzce Kanyonu ile birleşip güneye Konarı Köyü’ne doğru uzanmaktadır. Bu coğrafyanın en güzel göründüğü Kozcağız Mahallesi’nde bir seyir terası bulunmaktadır. Bu terastan kanyonun ihtişamı en net şekilde görülebilir. Hatta biraz sabırlı olursak, kanyon içerisinde gezinen bir karacayı ya da tilkiyi gözlemleyebiliriz.

Kirpe Kanyonu
Kirpe Kanyonu; II. Zamana (Mezozoik) ait kretase ve genel itibariyle III. Zaman’a (Senozoik) ait Eosen dönemlerine ait kayaçların akarsular tarafından aşındırılması sonucu oluşmuştur. Kirpe (Düzce) Kanyonu, Safranbolu’ya 9 km uzaklıkta yer alan Düzce Köyü’nün kuzeyinde Sırçalı Köyü’ne bağlı Kozcağız-Sorgucuk mahallelerinin arasındaki sahadan başlamakta, Düzce Köyü’nün yaklaşık 4 km doğusundan geçerek güneye Konarı Köyü’ne doğru uzanmaktadır. Kanyonun orta kesiminde, Düzce Kanyonu’na, kuzeydoğu yönünden Sırçalı Kanyonu dâhil olmaktadır. Genel itibari ile sahadaki kanyonun kuzeyi Düzce Kanyonu, güneyi ise Sırçalı Kanyonu olarak isimlendirilmektedir. Düzce Kanyonu içerisinde Kirpe Deresi akmaktadır. Bu dere güneyde Kaya Deresi’ne (yani Eflani Deresi’ne) katılarak Araç Çayı ile birleşmektedir.



Tokatlı Kanyonu ve Aşağı Danaköy Kayalıkları

Aşağı Dana Köyü’nün güneyinde İncekaya (Gayza) Köyü’nden başlayan kanyon, Tokatlı Köyü’nden geçerek Eski Çarşı’ya kadar uzanmaktadır. III. Zaman Eosen Dönemi’ne ait kireçtaşlarından oluşan tabakaların Hızar Çayı tarafından aşındırılması sonucunda oluşan kanyon, 550 metre rakıma, 50-100 metre arasında yüksekliğe ve 100-180 metre arasında genişliğe sahiptir. Kanyonun uzunluğu yan kolları ile birlikte 4500 metreyi bulmaktadır. Jeolojik ve jeomorfolojik açıdan önem taşıyan Tokatlı Kanyonu, pek çok bitki ve hayvan türüne de ev sahipliği yapmaktadır. Bu özellikleri ile kanyon biyolojik çeşitlilik açısından da zengindir. Kültürel açıdan ele alındığında kanyon içerisinde 1798 yılında inşa edilen İncekaya Sukemeri yer almaktadır. Söz konusu su kemeri Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından ‘Paşasuyu’ adı verilen su kaynağının şehre taşınması amacı ile yapılmıştır. Gerek estetik gerekse de mimari ve tarihi açıdan önem taşıyan bu altı kemerli yapının uzunluğu yaklaşık 120 metre, genişliği 1-2 metre arasında değişmekte ve yüksekliği 30 metredir. Aşağı Danaköy Kayalıkları; Safranbolu ilçe merkezinden ortalama 5-6 km uzaklıkta olan kayalık saha, III. Zaman (Senozoik) Tersiyer devri Eosen Dönemi’ne ait kireç taşlarından meydana gelmektedir. Bölgede değişik zamanlarda meydana gelen orojenik hareketler, kaya formlarında kırılmalara neden olmuştur.

Anadolu’nun Mağaraları
Dünyadaki diğer ülkelere göre ‘mağara cenneti ülke’ durumunda olan yurdumuzda yaklaşık 40 bin adet mağara bulunmaktadır. Mağara oluşumları bakımından önemli bir jeolojik-jeomorfolojik nitelik olan karstik alanlar ülkemizde Batı ve Orta Toros dağlarında (Muğla, Antalya, Isparta, Burdur, Konya, Karaman, İçel ve Adana ) yer almaktadır. Türkiye’nin en uzun (Beyşehir Gölü batısındaki Pınargözü Mağarası 16 km) ve en derin mağaraları (Anamur’un kuzeyinde Çukurpınar Düdeni 1880 m) bu dağ kuşağı üzerindedir. Günümüze kadar tüm yerli ve yabancı mağaracı gruplarının inceleyerek belgelendirdiği mağara sayısı yaklaşık 800’dür. Turizm çeşitliliği açısından ülkemizdeki mağaralar, önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Ülkemizin % 40’ı, mağara oluşumları aşısından önemli bir nitelik olan karstlaşmaya uygun kayalardan meydana gelmiştir. Türkiye’nin en uzun mağarası, 15 km’den fazla olan Isparta’daki Pınargözü Mağarası; en derin mağarası ise -1429 ile Mersin’deki Peynirlikönü Mağarası’dır. Türkiye’de 30’un üzerinde mağara turizme açılmış olup, bunların dışında yalnızca uygun ekipman sağlanarak rehber eşliğinde girilebilecek özel ilgi gruplarına yönelik bir çok mağara bulunmaktadır.

Karabük’ün Mağaraları
Karabük İli sınırları içerisinde yer alan Bulak (Mencilis) ve Hızar mağaraları en tanınmış olanlarıdır. Ayrıca, Sipahiler Köyü’nde 61 basamakla çıkılan bir mağara bulunmaktadır.

Bulak Mağarası
Safranbolu’nun 8,5 km kuzeybatısında bulunan Bulak Mağarası, Türkiye’nin dördüncü, Karadeniz Bölgesi’nin de ikinci en uzun mağarasıdır. Araç Çayı’nın kuzey bölümünde, yüksek dağlardan beslenen Mağara Deresi Kanyonu’nun sona erdiği noktada bulunan mağaranın toplam uzunluğu 6050 metredir. Kuzey-güney yönünde, birbirine bağlı üç kattan meydana gelen mağara, günümüzden 65-200 milyon yıl önce oluşmuştur. En uzun bölümü ‘Alt Kat’ olan mağaranın, üç girişi bulunmaktadır. Mağaranın en yeni kesimini oluşturan ve uzunluğu 4300 metreyi bulan bu bölümün içinden, yaz-kış belirgin akışı olan büyük bir yeraltı deresi akmaktadır. Bu yeraltı deresi derinlikleri yer yer 3-5 metreyi bulan değişik büyüklükte göller oluşturmuştur. Gerideki yüksek dağlardan beslenerek gelen yeraltı sularının oluşturduğu mağaradaki yeraltı deresi, büyük bir ağızdan açığa çıkmaktadır. Özellikle son kesimleri bütünüyle su ile doludur. Bu suların bir bölümü Safranbolu’nun içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılamaktadır. Bulak Mağarası’nın en güzel bölümünü ‘Orta Kat’ oluşturmaktadır. Bu katın girişi, ‘Alt Kat’ girişinin (suyun çıktığı giriş) 200 metre kuzeydoğusunda, suyun çıktığı yerin doğu üst yamacında yer alır. Ana girişten 100 metre yukarıda giriş ağzı bulunan bu bölümün uzunluğu 1200 metredir. Son kesiminde ‘Alt Kat’ ile birleşen ‘Orta Kat’ın içerisi görünümleri son derece güzel, değişik renklerde damla taşlarla (özellikle sarkıt, dikit, sütun, duvar ve perde damlataşları) kaplıdır. Buna karşılık, ‘Orta Kat’ın hemen hemen orta kesiminden de bütünüyle fosilleşmiş olan ‘İkinci Üst Kat’a çıkılır. Bir birinden bağımsız iki galeriden oluşan bu üst katın gelişimi durduğundan; buralarda damlataş oluşumları yoktur. En son noktası, yeraltı deresinin açığa çıktığı kaynak girişten 291 metre yukarda bulunan Bulak Mağarası; Türkiye’nin turizme açılan en uzun mağarasıdır. Bütün katları göz önüne alındığında, en azından iki milyon yıldan beri gelişim gösteren ve sahip olduğu canlı ve cansız varlıkları ile büyük bir ekosistem oluşturan bu mağara, aynı zamanda ülkemizde en çok araştırılan ve en çok bilinen mağaralardan biridir. Mağara havasında insan sağlığını olumsuz yönde etkileyecek her hangi bir gaz fazlalığı veya azlığının saptanmadığı Bulak Mağarası, 2000 yılında MTA Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi’nin elemanlarınca incelenerek; ‘Orta Kat’ın ilk 310 metrelik bölümünün mimari, aydınlatma, koruma ve risk projelerinden oluşan Uygulama Projesi hazırlanmıştır. Bu projeye bağlı olarak inşaatı yapılarak, 2003 yılında da turizme açılmıştır. 310 metrelik bölüm dışında kalan alanlar ise; özel donanımı olan mağaracılar tarafından spor, macera ve bilimsel amaçlarla gezmeleri ve araştırma yapmaları amacıyla uygulama dışı bırakılmıştır. Giriş kısmında tarihi dönemlerde insanlar tarafından iskân edildiğini gösteren duvar kalıntıları bulunan mağara; mağara turizminde tüm ilgi gruplarına hitap edecek özelliklere sahiptir. Mağaraya hem Safranbolu ve hem de Karabük üzerinden araçla gidilebilmektedir. Bulak Mağarası; gerek gelişim özellikleri ve sahip olduğu şekilleri ve gerekse bulunduğu bölgenin vahşi güzelliği ile bölgenin yaygın olan kültür turizminin, alternatifsiz bütünleyicisidir.

Hızar Mağarası
Safranbolu merkeze yaklaşık 8 km uzaklıktaki Aşağı Dana Köyü’nde bulunan Hızar Mağarası, Hızar Çayı’nın kireçtaşlarından oluşmuş sahayı aşındırması sonucunda oluşturduğu Tokatlı Kanyonu’nun başlangıç kısmında III. Zaman Eosen Dönemi’ne ait yaşlı kireçtaşları içerisinde oluşmuştur. Sarıçiçek Dağı üzerinden de ulaşılabilen 900 metre rakıma sahip mağara henüz tam anlamı ile keşfedilmemiş ve bu sebeple turizme açılmamıştır. Geniş bir girişi bulunan yatay gelişimli mağara bir ana koridor ve bu ana koridora bağlı iki yan koridordan meydana gelmektedir. Yeraltı suyuna sahip mağara içerisinde yeraltı sularının kireçtaşlarını çözerek şekillendirmesi sonucunda sarkıt ve dikit gibi karstik şekiller bulunmaktadır. Yeraltı suyu, süzülerek ilerlemesi sebebi ile temizdir ve bu nedenle içme suyu olarak kullanılmaktadır.

Platolar
Akarsular tarafından derince yarılmış düzlüklere plato ya da yayla adı verilir. Ülkemizde platolar oldukça yaygındır. Bunun temel nedeni III. Jeolojik Zaman’da aşınarak düzleşmiş olan yeryüzünün, III. Jeolojik Zaman’ın sonlarına doğru tekrar yükselmesidir.

Anadolu Platosu
Ülkemiz, Avrasya ve Arabistan plakalarının çarpışması ile Tetis denizinin tabanından yükselerek bugünkü görünümünü kazanmıştır. Türkiye batılı literatürde ‘Anatolian Plateus’ olarak anılmaktadır. Anadolu, miyosenden bu yana dört aşamalı biçimde, denizden yükselmiştir. Bu aşamaların en önemli kanıtı; Anadolu’nun hemen her yerinde (Kuzey Anadolu Dağları’nın denize bakan yamaçları hariç) görülmesidir. Yani Anadolu muhtemelen günümüzden 13 milyon yıl evvel, Tetis denizinin tabanından yükselmiştir.

Karabük’ün Dağları
Karabük’ün dağlarına konu gelmeden önce Anadolu’nun bu yükseltilerinin oluşumlarını bilmekte yarar var. Ülkemiz bugünkü görünümüne III. Jeolojik Zaman’da ulaşmış olup dağlar genelde doğu-batı yönlü uzanmaktadır. Dağlar, Karadeniz ve Akdeniz’de kıyıya paralel, Ege’de ise kıyıya dik olarak uzanır. Alp-Himalaya kıvrım dağ kuşağına dâhil genç oluşumlu bir yapıya sahip olan dağlarımız, oluşum bakımından kıvrım dağlar, kırık dağlar ve volkanik dağ türleri içermektedir. Ülkemizin dağlarının bir bölümü IV. Jeolojik Zaman’daki buzullaşmanın etkisinde kalmışlardır. Ağrı Dağı, Buzul Dağları, Kaçkarlar ve Bolkar Dağları IV. Jeolojik Zaman’da buzullaşmanın etkisinde kalmış dağlara örnektir. Ülkemiz coğrafyasında dağlar Akdeniz, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde geniş alanlar kaplar. Kuzey Anadolu’yu boydan boya kaplayan ve Karadeniz’e paralel uzanan dağ sıralarının doğusunda; Giresun, Ordu, Kaçkarlar, Kop, Çimen, Yalnızçam dağları bulunur. Bu silsilenin orta kısmında Canik Dağları, batısında ise Yıldız, Köroğlu, Ilgaz ve Küre dağları bulunmaktadır.

Keltepe
Karabük’ün en yüksek noktası; merkez ilçeye bağlı olan yaklaşık 2 bin metre yüksekliğindeki Keltepe’dir. Keltepe, iki ayrı fayın birbirini iteklemesi sonucu oluşmuş bir tepedir. Bölgede yapılan araştırmalarda daha önceki dönemlerde demir madeni işletmeciliği yapıldığı bilinmektedir. Keltepe’de bulunan Küre yerleşim bölgesi tarihi önem taşımaktadır. Karabük’ün ilçeler itibarıyla en önemli yükseltiler; Eskipazar’da Hodulca Dağı (1700 metre), Eflani’de Tepedağ (1043 metre), Ovacık’ta Kıraç Tepesi (1400 metre), Safranbolu’da Sarıçiçek Tepesi (1750 metre) ve Yenice’de Keçikıran Tepesi’dir (1400 metre).

Sarıçiçek Dağı
Safranbolu’nun kuzeybatı sınırını oluşturan Sarıçiçek Dağı, 1750 metre yüksekliğe sahiptir. III. Zaman (Senozoik) Tersiyer devri Eosen Dönemi’ne ait kayaçlardan oluşan kütle orman dokusu bakımından zengindir. Çam (Pinus), Meşe (Quercus) ve Karaağaç (Ulmus) ormanlarının bulunduğu bölgede bitki örtüsü çayır ağırlıklıdır. Genel itibari ile nemli soğuk orman kuşağında olmasına rağmen Akdeniz bitki topluluğuna ait defne ve sandal gibi maki elemanları da yer almaktadır. Boz ayı, geyik, tilki ve kurt başlıca hayvan varlığını oluşturmaktadır. Günümüzde yaylacılık geleneği bulunmayan bölge, yayla orman dokusu açısından oldukça zengindir.



Karabük’ün Jeotermal Yapısı

Jeotermal enerji, faylar boyunca yer altına sızan suların magma ile temas ettikten sonra ısınarak yükselmesi ile elde edilir. Türkiye jeolojik bakımdan genç bir ülke olduğu için büyük jeotermal enerji potansiyeline sahiptir. Özellikle Ege Bölgesi’ndeki Germencik (Aydın), Balçova (İzmir), Sandıklı (Afyon) ve Sarayköy (Denizli) civarında sıcak su kaynakları bulunmaktadır. Ülkemizde yalnızca Denizli Sarayköy’de jeotermal enerji santrali bulunmaktadır. Karabük’te geniş termal sahalar bulunmamakla birlikte Eskipazar İmanlar Köyü’nde Akkaya isimli bir traverten bulunmaktadır. Yolun 3 km içerisinde bulunan Akkaya Traverten’i kükürt oranı 37 derece sıcaklığındaki su zaman içerisinde kaya üzerine akmıştır. Bu bölgede traverten oluşmuş ve kaya kütlesinin üzerinde havuzlar yaratmıştır. Yapılan analizler sonucunda amonyum, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, mangan ve alüminyum katyonlar sebebi ile su geçtiği kaya tabakaları üzerinde buharlaşma neticesinde zamanla beyaz traverten olmuştur.

Avlağıkaya
Karabük’ün Ovacık ilçesi sınırlarında bulunan Avlağıkaya kütlesi ilçe merkezi ile Kışla Köyü arasında bulunmakta. Bu jeolojik yapı bölgenin genel oluşumu ile benzer özellikler göstermekte. Bölge halkı bu jeolojik yapıya ‘Öteyüz’ veya ‘Avlağıkaya’ olarak nitelemekte. Bu jeolojik kütle detaylı araştırmaları hak ediyor.

Karabük’ün coğrafi miras yapısı içerisinde şüphesiz Safranbolu Kanyonları, Bulak Mağarası ve Avlağıkaya’nın önemi büyük. Karabük’ün diğer jeolojik oluşumlarını da incelemekte yarar var.

Metin ve Fotoğraflar: İsmail Şahinbaş