Kahvaltıya Hastayız…

Pazar sabahları kahvaltıya takılma modası yayılmış durumda. Eşler, çocuklar, arkadaşlar, anne-babalar ve diğerleri derken bir cümle gidiyoruz kahvaltı mekânlarına. Önce çay, peynir ekmek, domates, beyaz ve kaşar peynirleri, arada eritilmiş Çerkez peyniri, varsa hellim peynirini de servis ediyorlar. Siyah ve yeşil zeytin, acikalar, tereyağ bal ve süt, marul üzerine konulmuş yeşilbiber ve salatalık dilimleri, evde yapılmış reçel, biraz börekvari şeyler, derken melemen, kızarmış ekmekler ve bunları yemekle meşgul insanlar.

Bir Pazar sabahı güne böyle bir sofra ile başlamak keyifli olsa gerek. Bu arada unutmadan sucuklu yumurtayı ilave etmeliyiz. Onsuz yapamayız. Hastasıyız…

Efendim yemek konusunun kahvaltıya taşınma hadisesi son birkaç yıldan beri yaygınlaşmaya başladı. Yol kenarlarında “Köy Kahvaltısı” diye başlayan bu moda büyük kentlere, köylere, oraya buraya taşındı. Hatta sabah kahvaltıları brança döndü ve kadınlar matinesi bile yapılmaya başlandı.

Kuşkusuz bu kahvaltı yalnızca Cumartesi ve Pazar günlerine ait olmamalıdır. Her sabah ve düzenli şekilde yapılmalıdır. İngiliz Kahvaltısı diye sunulan ve bizim kahvaltı geleneğimizde olmadığı söylenen portakal suyu ve az pişmiş (haşlanmış) yumurtalı menü, coğrafyamızın çeşitli taraflarında sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Alanya taraflarında kümesten yumurta alıp onu kaynatırken, dallarından toplanmış portakalların suyu ile yaptığımız kahvaltılar yoksa British breakfast miydi?

Aydın’a uzanır ve bir sabah kahvaltısına rastlarsanız, kavrulmuş ve sonra havanda dövülmüş susama bandırılan kuru incirlerle karşılaşırsınız. Karamürsel taraflarında zeytinyağı dolu porselen kap içindeki kocaman ‘Kalamata’ zeytinlerini Vakfıkebir ekmekleri ile beraber götürmek de pek keyiflidir.

Öğle ve akşama şimdilik bulaşmak istemiyorum. Ama kahvaltı derken şu sıcacık simitler, üzerine pudra şekeri dökülerek yenilen börekler, bol limonlu mercimek ve ezogelin çorbaları, demli ve tavşankanı renginde çayları unutmuyoruz.

O zaman, haydi afiyet olsun!