Kafalar Arasındaki Mesafe

Can Yücel böyle diyor. Sanırım buna katılmamak mümkün değil. Mevlana da “Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir” dememiş miydi?

Bizler aynı dili konuşan, ama yüz yıllardır birbirimizi anlamayan bir toplumuz bana göre. Öyle olmasa yüz yıllardır aynı toprakta yaşayıp aynı acılara ağıt yakan, aynı gülmecede gülüşen biz neler oluyor da birbirimizi bir türlü anlamıyor, ya da anlamak için dinlemiyoruz.

Geçenlerde il genel meclis üyesi olduğunu söyleyen bir kadınla ayaküstü sohbet ettik. Benden “Kadına uygulanan şiddet” hakkında bilgi istedi. Panelde konuşmacıymış, o bilgiler gerekliymiş. Onun istediği bilgiler arasında ensest de vardı. Bir hafta önce üniversitede gerçekleştirilen panelin de konusuydu. “Panelistlerin verdiği bilgilere göre ülkemizde ensest en çok Orta Anadolu’daymış” dedim. O hemen sözü ağzımdan alarak, Kayseri Orta Anadolu’da, orada Ermeniler yaşıyor, onlar yapmıştır” deyip kesti.

Bu sözün üstüne ben ona bakakaldım. Siyasi kimliğine mi yanayım? Bu denli cahil oluşuna mı? Ön yargılarından henüz arınamayışına mı? Nasıl düşüneceğimi bilemedim. Biz şimdi aynı dili mi konuşuyoruz, yoksa aynı dilde mi konuşuyoruz? Ben böylesi bir dili çocukluğumda bile konuşmadım. Üstelik kadın arkadaş panelistmiş. Ertesi gün “Kadın” hakkında konuşacakmış. Ne söyleyeceğini merak ettim aslında, ama bir türlü ayaklarım onu dinlemeye gitmedi.

Bu küçücük bir örnekti. Aslında biz birbirimizi tepelemeye hazır, işaret fişeğini bekler gibiyiz. Nasıl bu hallere düştük, kim bizi bu tuzaklara düşürdü? Aklımızı kime kiraya verdik? Durum hiç de iç açıcı değil. Bir an önce toplum olarak birbirimizin anladığı dilden konuşmaya başlamak zorundayız. Yoksa “Fille tepişir çimenler ezilir” filler tepişmeye başlamadan, aklımızı başımıza toplamak, şu ırkçı ve militarist düşüncelerden arınmak zorundayız. Kopenhag’ta gördük, dünyayı kocaman şirketler kendi çıkarları doğrultusunda yönetmekten yana. Ne denli kalabalık olsa da halklar, kimsenin umurunda değil. Çünkü biliyorlar ki biz aynı dili konuşmayı bilemiyoruz. Ekonomik kararları onlara bırakıp dindi – mezhepti diye birbirimize düşüyor, onların ekmeğine yağ sürüyoruz.

Önümüzde yeni yılın ilk gecesi var. Hani her yıl coşkuyla bekleyip sonra da burnumuzdan gelen yılbaşı. İnsanların bir yudum eğlencesini çok görüp verip veriştirenler çıkacaktır. Oysa Avrupalıların sandığımız yılbaşı ağacı aslında bizimmiş. Onlar bizden öğrenmişler. Örtünmeyi bizim onlardan öğrendiğimiz gibi. Tarihimizi öğrenmeyip talan ettiğimiz gibi. Yine de kentimizin bazı yerleri ışıl ışıl aydınlandı. En azından halkın gözü gönlü açılsın. Nasıl olsa o gün tek eğlencesi mısır patlatıp televizyon izlemek olacak. Olsun, yine de yeni bir yıla giriyoruz, gelen yeni bir yıl, sorunlar ne denli eski de olsa. Yeni yılınız kutlu olsun.