Kaçkar’ın Düş Yaylası: Pokut

Göz alabildiğine geniş ladin ormanlarıyla kaplı bir büyülü diyardan kelimelerle söz etmek, ne kadar yaşarsanız yaşayın yetersiz kalacaktır Pokut için… Çocukluğumdan itibaren her bir yerini karış karış gezdiğim, yaşadığım ve kendimi dünyada hiçbir yerde olmadığı kadar mutlu hissettiğim tek yeri, Pokut’u anlatmaya çalışacağım.

Yüksek dağların sahibi Hemşinliler için yaylacılık eskisi gibi hayvancılık temeline dayalı bir ritüel olmadığı için yaylalar genellikle sayfiye niteliğinde tasarruf ediliyor son beş – on yıldır. Elbette hayvancılığın yoğunluğu azalsa da devam ettirildiği yaylalar var ama dediğim gibi eskisi gibi yoğun, bir eve on büyükbaş hayvanın düştüğü bir yaylacılık yok artık. Fakat böyle olsa da gurbette yaşayan Hemşinliler için tıpkı orada yaşayanlar için yayla vazgeçilmez bir alışkanlık. O nedenle yaz zamanı geldiğinde yaylalarına çıkmak onlar için en önemli etkinliklerinden biri. Eskiden Hemşin yaylalarına 8 – 10 saatlik yürüyüşlerle çıkmak zorunda kalan Hemşinliler, artık araç yollarıyla en fazla 3 saatlik bir yolculukla yaylalarına ulaşabiliyor. Pokut için de böyleydi. Yıllar evveli hatırlıyorum da, zamanın bu kadar hızlı geçtiğine ve şartların değiştiğine insanın inanası gelmiyor. Pokut Yaylası Makrevis, Ortan ve Pogina köylülerinin ortaklaşa kullandığı, 2.100 metre yükseklikte bir yayla. Biz de yaylada bulunan evimize ulaşmak için sabah erkenden yola çıkardık.

Çünkü yaylada elektrik olmadığından gündüz gözüyle her şey ayarlanmak durumundaydı. Sabahın mahmurluğunda ilk etapta zor olsa da belli bir mesafe kat ettikten sonra şölene dönüşen yolculuğun en güzel taraflarından biri buz gibi pınarların yanı başında mola verip, evde hazırlanan kumanyayı tüketmek olurdu. Genellikle sabah pişirildiği için sonradan buz gibi olan yumurta, domates, salatalık, ekmek bazı yolcularda da karalâhana sarması bu kombinasyonu tamamlardı. Bu tadını başka hiçbir şeyde bulamadığımız yemek ritüelinden sonra yollara koyulurduk. Asırlık çam ve gürgen ağaçlarının arasından yukarılara doğru tırmanmak zor olsa da yer yer düzleşen orman patikaları bir nebze olsun yorgunluğumuzu atardı. Bu yolculuğun bittiğinin işareti Pokut’a artık yarım saat mesafedeki Pilunçut Hanı’na ulaşmamızdı. Pilunçut Hanı, çok eskilerden kalma ve bir zamanlar neredeyse Palovit Vadisi’ndeki yaylalara giden 20’ye yakın köyün uğradığı bir yolgeçen hanıydı. Orada içilen çayları bugün hala sevgiyle ananlar var. Pilunçut’a vardığımızda artık dizlerimizin bağı çözülmüş olur ancak bir sonraki tepenin ardından yaylamıza kavuşacağımızı bilerek adımlarımızı hızlandırırdık. Pilunçut Düzlüğü’nü geçtikten sonra sağ tarafta kalan Sal Yaylası’nı doyasıya izler, kendi yaylamız olan Pokut’a doğru yol alırdık.

Herkes kendi evinde

Bir taraftan yaylaya ulaşma azminde insanlar, öbür taraftan onlara ayak uydurmak zorunda olan hayvanlar. Ama her ikisinin de kesişim noktası yayla özgürlük demekti. İnsanlar hiç olmadığı kadar mutlu olur, hayvanlar hiç olmadığı kadar özgürce salınırdı Pokut’ta. Bazı evler erken göç edenler sayesinde açık olurdu. Sonradan gelenler büyük bir sevinçle karşılanır, çaylar içilir ve eve geçilirdi. Hayvanlar otlarken, çocuklar özgürlük sarhoşluğuna erkenden kapılırlar ve kendilerini geniş düzlüklere atarlar, yaylacı kadınlar da evi kalınacak hale getirmek için çalışmalara tez elden başlardı. Böylesi bir ilk gün telaşı ve yorgunluğu, gece lambasının ışığında gözlerin kapanmasıyla son bulurdu. Ertesi gün, hayvanlar sağıldıktan sonra ahırdan çıkarılır ve tüm gün boyunca otlayacakları yere yollanırdı. Onların mesaisi böyleydi çünkü. Çocuklar gevezeliklerinin tadını çıkarmak için yaylada dolaşır, komşulara uğrar, belki bir şeker alarak gününü geçirmeye bakardı. Kadınlar ise her zamanki gibi evde…

Pokut’ta hayat böyleydi yaz aylarında. Vartevor denilen zaman gelip çattığında ise, gece yaylanın seçilen bir evinin ahırında tulum eşliğinde horonlar oynanır, birlikte olmanın güzelliği türkülerle yaşatılırdı… Horonlarda genç kız ve erkekler birbirlerini beğenmişse, türkü atılır, sonra ‘sevdalık’ başlardı. Maşallah dibi denilen horon halkasının ortasında oturan çoğu yaşlı kadın ise, genç kız ve erkekler arasındaki beğeniyi kendilerine malzeme etmekten büyük keyif alırlardı. Balcılıkla uğraşan erkekler, Pokut’a iki – üç saat uzaklıktaki Palovit Vadisi içinde yer alan Meğo Meşesi’ne iner, oradaki karakovanlarını kontrol eder eğer bal varsa, ‘sağım’larını yapar ve sepetlerle balları yaylaya getirirlerdi. Çocukken dedemle birkaç kez Meğo Meşesi’ne gittiğimizi ve dönüşte hayatım boyunca tadını ve rengini unutmadığım beyaz balı Pokut’a getirmiştik. Tıpkı, Bal filmindeki gibi…

Ne yana dönsek manzara

Pokut, Kaçkar Dağları’nın manzarası en geniş yaylalarından biri sayılır. Komşusu Sal Yaylası ile birlikte, karşısında Tatar Dağları, Palovit Vadisi, Amlakit Yaylası, Kaçkar zirvesi, Hazindağ Yaylası, Altıparmak, Kemerli Kaçkar; sonra Eğnedap Düzlüğü’nden Ayder, Huser gibi yaylalar, tepelerden Pazar ve Karadeniz’i görebileceğiniz bir alandan bahsediyorum. 360 derecede neredeyse görülmeyecek bir yer kalmıyor gibi. Belki de Pokut’un en güzel taraflarından biri, böylesi bir seyir terası özelliğine sahip olması… Benim içinse en güzel gün batımlarının buradan izleniyor olması. Bu kadar çok yeri görebilen böylesi bir güzelliğin kusurları da var elbette. Mesela su meselesi bunların başında geliyor. Yaylanın içinde bir dere olmadığı için su gündelik yaşamın ön önemli meselesi. İnsanlar kendilerine en yakın kaynaktan su almak için mücadele ediyor yine de. Pokut, Kaçkarlar’ın en bilinen üç-beş yaylasından biri olmasına rağmen, gelen turların dışında yerlisi tarafından ilham ediliyor birkaç yıldır. Ama yine de Pokut’u sevenler az değil. Her sene inatla ve azimle, eskisi gibi hayvancılık olmasa da dedelerinden kalma evleri açıp, birkaç ay da olsa kalmakta inat eden insanların sevgisi ayakta tutuyor Pokut’u. Bir de turlar. Hemen hemen her turizm şirketinin programında bir Pokut mutlaka var.

Gezmek, görmek ve yaşamak…

Pokut’a nasıl gidilir, nasıl gezilir, nerede kalınır, ne yenilir gibi hayati soruları da yanıtlamak gerekir haliyle. Pokut’a ulaşmak eskisi gibi yürüyerek değil. Araçla ulaşmak mümkün. Çamlıhemşin’den 5 kilometre uzaklıktaki Çinçiva Köyü’ne varıldığında, oradan 11 kilometre, yukarıya doğru tabelaları takip ederek ulaşmak mümkün. Bir saatlik sallantılı yolculuktan sonra Pokut, tüm görkemiyle karşınızda. Bu yıllardır yürüyerek çıkmış bizler için yadırgatıcı haliyle ama hiç gelmeyenler için de büyüleyici. Pokut’a iki yoldan girmek mümkün. Üst mahalleye giden ve alt mahalleye giden yol. Vanak, yayla evlerinin bulunduğu yer anlamında kullanılan bir kelime. Üst Vanak’taki evlerin sayısı Ortan Vanak’ına göre daha fazla. Üst taraftan girdiğiniz zaman, yaylanın Deniz’in Sırtı denilen mevkiine ulaşmanız daha kolay olur. O bölgeye Deniz’in Sırtı denmesinin sebebi eskiden mezarlığın yanında bulunan gölün yerliler tarafından Deniz olarak adlandırılmasından ileri geliyor. Ama artık o gölü de sazlıklar kaplamış durumda. Üst mahalleden yaylanın Pocispor ve Eğnedap denilen bölgelerine kısa yürüyüşler yapmak mümkün. Pocispor’daki soğuk suyu içerek, yaylayı izlemek ayrı bir tat. Daha ilerideki Eğnedap’tan ileriye doğru devam edildiğinde ise Hazindağ Yaylası’na ulaşmak mümkün. Eğnedap, Pokut’un piknik bölgesi aynı zamanda. Geniş düzlüğünde futbol ve horon oynamak ayrı bir güzellik.

Pokut’un alt mahallesinden kolaylıkla ulaşılabilecek Tanevid Düzlüğü ve ilerisindeki Fane’nin Puğarı denilen dinlence yeri de yayladaki gençlerin özellikle gittikleri bir yer. Pokut’un için, evlerin arasında yine yöre halkının ‘sırt’ dediği masaların olduğu yerlerde de oturulur. Pokut’ta herkese göre bir yer var, zaten herkesin de kendine göre bir Pokut’u var… Çok gezildiğinde haliyle insan yoruluyor, yorulunca da açlık hissi galip geliyor. Pokut’ta yöresel lezzetlerin tadılabileceği mekânlar var. Muhlama, karalâhana çorbası, mısır ekmeği gibi yöresel tatların tadılabileceği Plato’da Mola isimli, eski yayla evinden çevrilen pansiyona uğramakta fayda var… Zeyne Şişman’ın mutfakta tüm hünerlerini sergilediği mekânda; herkesin kendine göre bir yiyecek bulacağından eminim. Mekânda aynı zamanda konaklamak da mümkün. Çadırda kalmak isteyenler için de Tanevid, Eğnedap gibi düzlük alanlar ideal. Ama bir su kaynağına yakın olmakta fayda var. Pokut’ta konaklama mevsimi Haziran ayında başlıyor, Ekim ayına kadar devam ediyor. Her mevsimin ayrı bir güzelliğinin yaşanabileceği Pokut için benim önerim Eylül ayının sonu ile Ekim başları…

Pokut, bulutların üzerinde saklı bir cennet. Yerlisi için tiryakilik, ziyaretçisi için büyüleyicilik. Ama her halükarda gelenleri memnun edebilme kapasitesine sahip, sıra dışı bir yayla… Çocukluk günlerini hatırımdan çıkarmayarak, şimdi hasretini çektiğim, yazları ise mutlaka ziyaret ettiğim Pokut’u umarım anlatabilmişimdir. Yazıyı, Pokut dönüşümüzün marşı haline gelen türkümüzle bitirmek gerek:

‘Yayladan ki yürüdüm

Üç saat ağlamişim

Pokut’ta çam dalina

Hatira bağlamişim…’

Konaklama:

Plato’da Mola: 0 (464) 651 74 20 , 0 (464) 651 74 20,  www.platodamola.com

Pokut Yayla Evi: 0 (537) 387 74 96,  0 (537) 387 74 96,  pokutyaylaevi@hotmail.com

Ulaşım: Çamlıhemşin ilçe merkezinden ya da Konaklar Mahallesi’nden özel araç kiralanabilir. Yaylaya haftada iki gün servis de bulunuyor.

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş / Pokut Yaylası