İklim Değişikliği Kronolojisi

900 – 1300: Ortaçağ Isınma Dönemi, Kuzey Atlantik üzerinden gelen olağandışı seviyedeki sıcak hava dalgaları, Avrupa kıtasını anormal bir şekilde ısıttı.

1350 – 1850: Kuzey Yarımküre’nin olağanüstü ve dondurucu buzulları, Küçük Buz Çağı’nı oluşturdu.

1709: Küçük Buz Çağı sona erince, Avrupa’da o güne kadar rastlanmamış ve olağanüstü soğuk bir kış yaşandı.

1827: Fransız bilge Jean – Baptiste Fourier, ilk kez ‘sera’ benzetmesini kullanarak, atmosferin ısıyı tutacağını ve dünyanın daha fazla ısınacağını dile getirdi.

1863: İrlandalı bilim adamı John Tyndall, ‘su buharının bir sera gazı olduğunu’ açıklayan bir bildiri yayınladı.

1890: İsveçli bilim adamı Svante Arrhenius ve Amerikalı, P. C. Chamberlain, fosil yakıtlardan açığa çıkan karbondioksitin atmosferde sorun yaratabileceğini ileri sürdüler. Her iki bilim adamı, ‘fosil yakıtların küresel ısınmaya yol açabileceğini biliyoruz ve süreç çoktan başlamış olabilir’ şüphesini de dile getirdiler.

1890’lardan 1940’lara kadar: Yüzey ısısındaki yaklaşık 0.25° C artış,  başta Amerikalı bilim adamı Dust Bowl olmak üzere, birçok bilim adamı sera etkisinin iş başında olduğunu dile getirmesine neden oldu.

1940 – 1970: Meydana gelen 0,2° C soğuma, dünyanın sera etkisi altında olmasına bilimsel ilgiyi, azalttı. Bazı iklimbilimciler, yeni bir buzul çağının başlayabileceği tahminini yaptılar.

1957: ABD’li okyanus bilimci Roger Revelle insanlığın sera gazı oluşumuna yol açarak, gezegende ‘büyük ölçekli jeofizik deney’ yürütmekte olduğu uyarısını yaptı.  Meslektaşı David Keeling, ilk kez atmosferdeki CO2 düzeyinin sürekli izlenmesi çalışmasını başlattı.  Kısa sürede, onlarca yıldan bu yana, CO2’nin sürekli arttığını belirledi.

1970: ABD Enerji Bakanlığı tarafından yapılan bir dizi çalışma, küresel ısınma ile ilgili endişeleri artırdı.

1979: Yapılan ilk ‘Dünya İklim Konferansı’nda, insan etkisiyle oluşan iklim değişikliğinin belirlenmesi ve önlenebilmesi amacıyla, hükümetlere çağrı yapılması kararı alındı.

1985: Sera gazlarının etkisi ile ilgili ilk büyük uluslararası konferans, Avusturya’nın Villach kentinde yapıldı. ‘Sera gazları, gelecek yüzyılın ilk yarısında, küresel ortalama sıcaklığın yükselmesine ve deniz seviyelerinin 1 metre artmasına neden olacak’ açıklamasıyla, hükümetler uyarıldı. Konferans aynı zamanda CO2, gibi küresel ısınmaya neden olan metan, ozon, CFC ve azot oksit gibi gazlara da dikkat çekildi.

1987: Meteorolojik kayıtların tutulmaya başladığından bu yana 1980’li yıllar, en sıcak yıl olarak belirlendi.  1987 yılı ise, 1980-1990 arasının en sıcak yılı oldu. 1980’li yılların en soğuk yılı, 1880’li yılların en sıcak yıllarından çok daha sıcaktı.

1988: Küresel ısınmayla ilgili olarak Amerikan başkenti Washington DC de yapılan Kongre oturumlarına katılan bilim adamları, küresel ısınma konusunda en büyük etken olduğunu ileri sürerek, ABD’yi suçladılar.  Daha sonra Toronto’da yapılan iklim bilimcilerin toplantısında, 2005 yılına kadar CO2 emisyonunun % 20 azaltılması çağrısı yapıldı. Küresel iklim değişikliğiyle ilgili bilimsel analizler, çeşitli araştırmalar yapmak ve raporlar hazırlamak amacıyla, Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından, ‘Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli, (IPCC)’ kuruldu.

1990: IPCC, yayınladığı ilk raporunda, gezegenimizin ısısının geçen yüzyılda 0,5° C arttığını açıkladı. IPCC,  sera gazı emisyonlarını azaltmak için radikal önlemler alınmazsa, küresel ısınmanın önlenemeyeceği uyarısını yaptı. Birleşmiş Milletler bünyesinde yapılacak iklim değişikliği müzakerelerinin önemli ve prestijli olduğu vurgulandı ve Aralık ayında, iklim değişikliği müzakereleri Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılmaya başladı.

1991: Filipinlerde faaliyete geçen Pinatubo Yanardağı stratosfere yoğun bir şekilde kül, partikül ve gaz salarak, güneş enerjisini azaltan doğal bir kalkan (örtü) oluşturdu. Bu doğal felaket, ısı artışını iki yıl boyunca engelledi ve sıcaklık ortalaması düştü. Bilim adamları, bu felaket üzerine, gezegenimizin ısısının ne kadar hassas bir denge üzerine kurulu olduğuna dikkati çektiler.

1992: Brezilya’nın başkenti Rio’da yapılan toplantıda, İklim Değişikliği Sözleşmesi 154 ülke tarafından imzalandı.  Rio’da ayrıca sanayileşmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını, 2000 yılına kadar 1990’lı yılların sera gazı emisyonu seviyesine çekmeleri kararlaştırıldı.

1994: Küçük Ada Devletleri İttifakı’nın birçok üyesi, artan deniz seviyesi ve yükselen dalgaların altında yok olmaktan korktuklarını açıkladılar. 2005 yılına kadar sera gazı emisyonlarındaki yüzde 20’lik azaltma hedefi, bu açıdan çok büyük bir önem taşıyor.

1995: Bugüne kadar kaydedilen en sıcak yıl. Mart ayında İklim Değişikliği Sözleşmesinin ilk tam katılımlı toplantısı Berlin’de yapıldı.  Sanayileşmiş ülkelerin 1997 yılı sonuna kadar sera gazı emisyonların azaltabileceği konusunda görüş birliğine varıldı.

Kasım ayında, IPCC üye devletleri, küresel ısınmanın insan faktöründen kaynaklandığını ve ‘doğal nedenlerle küresel ısınmanın mümkün olmadığını’ vurguladı ve kanıtlarını ortaya koydu. Komisyonun raporunun ‘Business as Usual’ başlığı altında; ‘2100 yılında küresel sıcaklık 1° C ile 3,5° C artacak’ uyarısı yapıldı.

1996: İklim Değişikliği Sözleşmesi’nin ikinci toplantısında, bilim adamları tarafından emisyonlar konusundaki yaklaşımı şüpheyle karşılanan ABD, IPCC’nin bağlayıcı emisyon hedeflerini kabul etti. Toplantıda, ‘dört yıllık bir aradan sonra, küresel CO2 emisyonlarının artan bir ivmeyle sürdüğü, baş sorumlularının da sanayileşmiş ülkeler olduğu’ belirtildi.  Rio’da üzerinde anlaşılan, ‘küresel CO2 emisyon seviyelerini 2000 yılına kadar 1990 seviyelerine çekmek’ hedefinin tutturulamayacağı, IPCC tarafından deklare edildi.

1997: Kyoto Protokolüyle, sanayileşmiş ülkelerin 2010 yılına kadar sera gazı emisyonlarını ortalama % 5,4 azaltması gerektiği ve bunun bağlayıcı olduğu kabul edildi. Toplantıda ayrıca katılımcı ülkelerin kendi kısmi hedeflerini karşılamak için; karbon emisyonlarını azaltmak amacıyla orman havuzlarının oluşturulması, ticari emisyon sınırlarının belirlenmesi, çeşitli proje yatırımları gibi esnek bir dizi önlem benimsendi. Kesin kurallar ise, ülkelerin müzakerelerine bırakıldı.  Bu arada, ABD hükümeti, gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını azaltmada ‘anlamlı katılım’ yaptıklarına ikna oluncaya kadar anlaşmayı onaylamayacağını söyledi.

1998: Kyoto Protokolünü takiben ve Kyoto ‘kural kitabı’ üzerinde ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözmek için Buenos Aires’te yapılan görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı. Anlaşmaya varılabilmesi için son tarih olarak 2000 yılı sonu belirlendi. 1998 yılı ise, (bin yılın en sıcak yüzyılındaki ve en sıcak on yılı içerisindeki) en sıcak yıl oldu.

2000: IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change / Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli) Çalışma Grubuna mensup bilim adamları, sera gazı emisyonlarının ve ısı artışının bu şekilde sürmesiyle, bir yüzyıl içerisinde dünyanın ısısın 6° C artıracağını açıkladılar. Küresel ısınmanın, büyük sel felaketleri ve anormal atmosfer olayları riski oluşturacağına dikkati çektiler.  Kasım ayında, ‘Kyoto kural kitabı’ krizini sonuçlandırmak için Lahey’de yapılan görüşmelerde, AB ve ABD belirli bir mutabakata varamadı ve kararlar, Mayıs 2001 yılına kadar ertelendi.

2001: Yeni ABD başkanı, George W. Bush, Kyoto Protokolünden vazgeçilmesi gerektiğine, protokolün, ABD ekonomisine zarar verdiğine inandığını belirtince, katılımcı ülkeler bir süre kararsız kaldılar ve daha sonra ABD’siz yola devam etmeye karar verdiler. Temmuz ayında Bonn ve Kasım ayında Marakeş’de yapılan görüşmelerde, protokol baskıya hazır hale getirildi. İmzacı ülkelerin kendi ulusal meclislerinde, 2002 yılı sona ermeden protokolü onaylamaları istendi.

2002: Avrupa Birliği, Japonya ve diğer Parlamentolar Kyoto anlaşmasını onayladı. Protokolün karmaşık kuralların yürürlüğe girmesinden önce, sanayileşmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarının % 55’inden sorumlu olduğu teyit edildi.  Avustralya ve ABD anlaşma kurallarına uymayacağını açıkladı.  Rusya ise antlaşma yapmaya kuşkulu yaklaşıyor.  Bu arada, Antarktika Kıtası’nın kayıtlara geçeni ikinci en sıcak yılı oldu ve ‘Larsen B’ buz tabakası kırıldı.

2003: Dünyada kaydedilen üçüncü en sıcak yıl oldu. Avrupa’da ise, 500 yılının en sıcak yaz yaşandı ve bunun sonucunda yaklaşık 30.000 kişi hayatını kaybetti.  Araştırmacılar bunun sonucunun iklim değişikliği riskini iki katına çıkardığını düşünüyorlar. Aşırı hava sıcaklığının bu yıl 60 milyar dolarlık tahmini bir rekor maliyeti oldu.  2003 aynı zamanda sera gazı birikiminde belirgin bir hızlanma görülen yıl oldu.  Bilim adamları gelecek için endişeli. Rusya ise Kyoto Protokolünü onaylamayacağını dillendiriyor.

2004: Rusya devlet başkan Putin, Mayıs ayında Rusya’nın Protokolü onaylayacağını açıkladı ve bu sürpriz karar AB’nde heyecan yarattı. Karar, ABD’nin de yalnız kalması anlamına geliyordu. 18 Kasım’da, Rus Parlamentosu protokolü onayladı ve 2005 yılında yürürlüğe girmesinin önünü açtı. Hollywood filmi The Day After Tomorrow, abartılı bir iklim değişikliği senaryosu ile vizyona girdi.

2005: 16 Şubat günü, Kyoto Protokolü yürürlüğe girdi. Aralık ayında Kyoto imzacısı ülkelerin katılımıyla, ikinci uyum dönemi ve 2012 emisyon hedeflerini görüşmek üzere toplandı. ABD ve Çin’in de, hedeflerin gerçekleştirilmesi önündeki en büyük engel olduğu vurgulanıyor. Çin’in gelişmekte olan ülkeler grubunda olması, protokolü baltalıyor. Türkiye protokolü onaylamaya yanaşmadı. İngiltere sorun çıkarttı.

2005 yılı ikinci en sıcak yıl rekorunu ele geçirdi. Araştırmacılar bu ısı artışına bağlı olarak, Arktik (kutup) ve Sibirya kara buzullarında erimenin hızlandığını, ABD’de kasırgaların yoğunlaşacağını vurguladılar. İngiltere, Exeter’de yapılan iklim değişikliği toplantısında, bilim adamları Batı Antarktika buz tabakasının çöküşe geçtiğini duyurdular..

2006: İngiltere hükümeti tarafından hazırlatılan Stern Raporu ülkeleri sarstı. Rapora göre, iklim değişikliğiyle mücadelenin maliyeti, küresel ısınmanın vereceği zararın çok altında. Al Gore’un iklim değişikliği filmi ‘An Inconvenient Truth’ gişe rekoru kırdı. Karbondioksit emisyonlarının 1990’lardan daha hızla arttığı belirlendi. ABD Çevre Koruma Ajansı, CO2 emisyonlarının düzenlemesini reddettiği için ve iklim uzmanlarının çalışmalarını sansürlüyor suçlamasıyla, NASA dâhil olmak üzere, ABD kurumları aleyhinde Yüksek Mahkeme’ye başvurdu.

2007: IPCC’nin Küresel Isınma için Dördüncü Değerlendirme Raporu, küresel ısınmadan insanlığı sorumlu tutarak, sera gazlarının geri dönüşüm tahmini maliyetinin 1830 Milyar Dolar olacağını açıkladı ve hükümetlere ‘önlemleri planlamaya başlamaları’ çağrısı yaptı. Rapor, ‘ani ve geri dönülemez iklim değişikliği’ konusunda da uyarılar yapıyordu.

Her ne kadar ‘An Inconvenient Truth’ adlı filmi olgusal yanlışlıklar var denilerek eleştiriliyorsa da, yönetmen Al Gore ve IPCC, Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. TV belgeseli ‘The Great Global Warming Swindle’ geniş yankı uyandırırken, yayınla ilgili, ‘ciddi yanlışlar var’ gibi nedenlerle yayın standartları konusunda, çeşitli şikâyetler gerçekleşti. Nisan ayında, ABD Yüksek Mahkemesi karbondioksit emisyonlarını düzenleyen yetki ve kuralları belirledi.

1980’lerden bu yana solar aktivitenin azaldığı iddiaları çürütüldü ve küresel ısınma kanıtlandı. Bali’de, Aralık ayında düzenlenen yıllık BM iklim zirvesinde, dünyanın dört bir yanından katılan hükümet temsilcileri Kyoto protokolü 2012 yılına dönük bir çalışma takvimi belirledi. ABD heyeti protesto edildi, yuhalandı ve 12 saat rehin tutuldu.

2008: İklim değişikliğinin, ABD’nin tehlike altındaki türler kanununda belirtilen, kutup ayıları başta olmak üzere, birçok habitatı etkileyeceği ve türlerin risk altında olduğu açıklandı. Dünya Koruma Birliği, ‘binlerce tür iklim değişikliğinden kaynaklanan risk altındadır’, açıklamasını yaptı.

Barack Obama’nın ABD başkanı olması, iklim değişikliği ve enerji teknolojilerine yönelik fonların artabileceği umudunu yarattı. Nobel ödüllü kazanan ve yenilenebilir enerji uzmanı olan Steve Chu, ABD Enerji Bakanı oldu.

2009: ABD dâhil Hükümetler, Aralık ayında yapılacak bir konferansta Kyoto Protokolü’nü müzakere etmeye hazırlar. Stephen Hawking’in eski arkadaşı ve meslektaşı iklimbilimci Eric Steig ve arkadaşları, Antarktika’nın ısınmakta olduğunu, yaptıkları bilimsel analizlerle belgelediler. Wilkins buz tabakasından ince bir buz şeridi koparak, ayrıldı. Kutuplardaki erimenin, öngörülenden çok hızlı olduğu belirlendi.  Önemli bir çalışmayla, insan kaynaklı karbon fazlasının 1 trilyon ton olması halinde gezegenimizin sıcaklığının 2° C artırabileceği açıklandı.

Dünyanın dört bir yanından yerel halklar, Alaska’nın iklim değişikliğinden etkilenmesini azaltma konusunda, ortak bir tutum belirlemeye karar verdiler.  İtalya ve İsviçre, ortak sınırları belirleyen buzulların erimesi üzerine, aralarındaki sınırı yeniden belirlemek zorunda kaldılar. Türkiye Kyoto Protokolünü imzaladı ve böylece, Türkiye’de bir dizi dönüşüm başladı. Alternatif ve yenilebilir enerji kaynaklarının önü açıldı.

2010: Aralık ayında, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da, İklim Zirvesi toplandı. Küresel ısınmanın etkileri, felaket düzeyindeki sellerle gündeme girdi. İklim mültecileri kavramı dünyayı meşgul ediyor. Kutup buzullarının beklenenden çok daha hızlı erimesi, felaket senaryolarını gündeme soktu. Dünya karbon emisyonunun yüzde 80’den fazlasından sorumlu olan ülkeler, emisyonları 2020’ye kadar azaltmaya yönelik planlarını, verilen süre içinde Birleşmiş Milletlere iletti.

2011: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı, Durban, Güney Afrika’da yapıldı. Türkiye, Durban’da, ‘Günün Fosili Ödülü’nü aldı. Konferans, çevre örgütlerinin eylemlerine sahne oldu. Tüm dünyada çevre bilinci uyanıyor. Dünya ülkeleri ve bilim adamları, gezegenimizin çok büyük bir tehdit altında olduğu fikrinde birleştiler. Öngörülemeyen ve zamansız gelen doğal felaketler kapıda. Yüzyılın ortasına varmadan Amazon Ormanları, yüzyılın sonuna kadar oksijenimizin yarısını sağlayan planktonlar, ve yine yüzyıl sonuna kadar kutup buzulları ve tüm dağ buzulları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Gezegenimizi kitlesel ölümlere yol açacak kuraklık, susuzluk ve açlık tehlikesi bekliyor. Ormanlar yok olurken, dünya çölleşiyor, iklim bölgeleri yer değiştiriyor.

Çevre Misyonu Platformu / ÇEVREM, fotoğraf: İsmail Şahinbaş