‘Her Şeyimiz Ve Geleceğimiz Uludağ’

uludag

Milyonlarca yıldır canlıların yaşam kaynağı olan dünyamız, her geçen gün artan baskılar ve sorunlarla, varlığımızı sürdürmek için bütünüyle bağımlı olduğumuz doğal sistemlerini ve kaynaklarını kaybediyor. Bu bağlamda verimliliğini yetiren tarım alanları, azalan su kaynakları ve yok olan canlı türleri, çığlıklarını insanlığa duyurmaya çalışıyor.

Bütün dünyada yaklaşık 420 milyon kişi, kendi besinlerini yetiştirmek için gerekli topraktan yoksun oldukları ülkelerde yaşamaktadır. Bu ülkeler nüfusunun ithal gıdalar ile beslemek zorundadır. 2025 yılına gelindiğinde, gıda ithalatı yapmak zorunda olan ülkelerin nüfusumun 1 milyarı aşacağı tahmin edilmektedir. Birçok yoksul ülkede, tarım alanlarının kalitesi de kötüye gitmekte, gelişmekte olan ülkelerdeki tarım alanlarının yaklaşık dörtte birinin ise bozulmakta olduğu, bu bozulmanın da son 50 yılda daha da hızlandığı bilinmektedir.

Ne var ki, birçok bölgede asıl tehlike topraksızlık değil, susuzluktur.  Bugün dünyada 500 milyon kişi kronik kuraklık çeken bölgelerde yaşamaktadır. 2025 yılına gelindiğinde, bu sayının en az 5 katına çıkarak 2,4 – 3,4 milyara ulaşması beklenmektedir. Mevcut gıda ve su tedarik sistemlerindeki büyük ve kaçınılmaz sorunlar nedeniyle önümüzdeki 50 yıl içinde % 27’lik nüfus artışı ile toplumsal ve ekolojik istikrarın daha da bozulacağı kabul edilmektedir.

Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü’nün su kaynakları ile ilgili hazırladığı rapora göre yaklaşık 2 milyar insan temiz içme suyuna ulaşamamaktadır. Bu yüzyılın ortasında bu sayının 3 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir. Yılda 2 milyondan fazla çocuk içme sularının kirli olması nedeniyle ölmekte, köyden kente yaşanan göç su tüketiminin hızla artmasına neden olmakta, bu aşırı tüketimden dolayı tarım sektöründe su kıtlığı çekilmekte, su kaynaklarının azalmasından dolayı açlık ve yoksulluğun artacağı dile getirilmektedir. Bugün bile, yoksul ülkelerde kadın ve çocukların temiz içme suyuna ulaşabilmek için 8 saat yol kat ettikleri bilinmektedir.

Dünyada ve dolayı ile Türkiye’de kullanılabilir su miktarı gün geçtikçe azalmaktadır. Dünyada ve Türkiye’de su havzaları sanıldığı kadar yeterli değildir. Bir ülkede kişi başına düşen su arzı yılda 10 bin metre küpün üzerinde olursa o ülke Su zengini sayılmakta, bu arzın kişi başına 2 bin metreküp ile bin metreküp arasında olduğu ülkeler ise su stresi içinde olan ülkeler arasında kabul edilmektedir. Ülkemizde 1997 yılı verilerine göre bu rakam 1757 metre küp iken, 2025 yılında bu rakamın 1.210 metre küp olacağı tahmin edilmektedir. Rakamlardan da anlaşılacağı, Türkiye’nin su stresi içindeki ülkelerden biri olduğu açıkça görülmektedir.

Kaybolan geleceği kurtarmak, açlık ve yoksulluğu gidererek topraktan gelen toplumsal barışı sağlamak için erozyon, çoraklaşma, çölleşme kirlilik, hatalı tarım teknikleri ve amaç dışı arazi kullanım, biyolojik çeşitlilik toprak su ve diğer doğal kaynakların korunması, verimli kılınması ve sürdürülebilir yönetimi gerçekleştirmek zorundayız

Tüm canlıların yaşamaları için, iki önemli doğal kaynağa ihtiyaçları bulunmaktadır. Su ve oksijen her ikisinin de varlık kaynağı yeşil örtüdür. Yeşil örtü ise topraksız asla var olamaz. Uludağ ise, tüm bunları bünyesinde bulunduran vazgeçilmez, benzersiz bir değerdir.

Kentimiz için hayat kaynağı olan Uludağ’ın varlığı, adı geçen sorunların çözümü iken, yanlış ve özensiz kullanımı sonucu ekolojik sisteme, yeraltı jeotermal ve genel su kaynaklarına, biyolojik çeşitliliğe ve oksijen üretimine olan katkıları hızla azalmaktadır.

Uludağ’ın ve Uludağ Milli Parkı’nın önemi Bursalılara mutlaka anlatılmalıdır. Çünkü Bursa’da hangi kaynaktan olursa olsun, içtiğimiz her damla suyun, hissettiğimiz rüzgârın ve dolayısı ile ciğerlerimize çektiğimiz temiz havanın ve yıkandığımız kaplıca sularının kaynak yaratıcısı Uludağ’dır.

Her şeyimiz ve geleceğimiz olan Uludağ’ın korunması için önce biz Bursalılar olmak üzere, ülke olarak gerekli özeni gösterip, üzerimize düşeni yapmak zorundayız.

Bursa’daki tüm okullarda Uludağ, ilkokuldan itibaren zorunlu ders olarak okutulmalı, orta dereceli okullarda doğa aktivitelerinin uygulandığı bir laboratuar, her Bursalının il dışına çıktığında anıları içinde özlemle yâd ettiği yer olmalıdır. Bunu gerçekleştirebildiğimiz oranda, Bursa’nın doğasını ve geleceğini koruyacağımıza inanıyorum.

Hasan Ören

04.11.2013