Gönül Köprüleri

Doğup, büyüdüğüm ve uzun yıllar yaşadığım, hep hayallerimi süsleyen bu coğrafyayı, insanlarını, toprağını, taşını, kültürünü velhasıl her şeyini ne kadar çok sevdiğimi anlatamam.

Yaşım ilerledikçe, bize armağan edilen coğrafyanın, kültürün, onlara yüklenmiş mâna ve misyonun daha da farkına varıyorum.

Görevim gereği, gezi ve ziyaret amacıyla uzun yıllar köylerimize gittim. O yörelerde dolaştım. Dedelerle, ninelerle, amcalarla, teyzelerle, çocuklarla karşılaştım. Yüzlerinden sevgi, yüreklerinden güzellik fışkıran o güzel insanlarla tanıştım. Onlarla dost oldum. Zamana inat, onlarla aramda, yıkılmayan gönül köprüleri kurdum.

Onların duruşlarını izledim. Zaman teknesinde mayalanıp, tarih süzgecinden geçerek, günümüze kadar gelen konuşmalarını, gerçek hayat hikâyelerini dinledim.

1995 yılından beri, yazı dilimizde olmayan, konuşma dilimizde halen çok yaygın bir şekilde herkes tarafından kullanılan ve anlamları bilinen ‘Seben ağzı’ kelimeleri, deyimleri ve ayrıca bu yörelerde yaşanmış gerçek hayat hikâyelerini ‘dünya mirası’ olarak gelecek kuşaklara bırakmak ve yazılı hale getirmek amacıyla toplayarak, arşivimde biriktirdim.

Tanışmaktan onur ve mutluluk duyduğum iki dost insan İsmail Şahinbaş ve Mehmet Cantürk, bir vesile ile bu çalışmamdan haberdar olmuşlardı. Onlar, bana, ‘hayatın çok kısa olduğunu, bu bilgilerin insanlarla paylaşılması gerektiğini, insanlarla paylaşılması halinde bir anlam ifade edeceğini ve çoğalacağını’ söylemişlerdi.

Gönül dostu, bu iki insanın, çalışmam ile ilgili olarak söylemiş olduğu bu sözler, bende, öncü bir sarsıntının habercisi oldu. Beni, farklı coğrafyalarda, farklı iklimlerle buluşturdu. Farklı renklerle tanıştırdı. Beni çok uzaklara, uzaklara ‘ötelere’ götürdü.

Tıpkı: ‘Gidememek, gidip de bulamamak, bulup ta görememek’ misali. Yeniden buluşmak dileğiyle…

Seben (BOLU) – 25.04.2011