Gideros’un Saklı Koyu

Karadeniz’in bu yanında, aman ha sakın bozulmaması gereken yerlerden biri de; Gideros Koyu. Sanki denizle bağlantısı yok. Kestane, meşe, kayın ve şimşir ağaçlarıyla örtülü tepelerin arasında duran küçük bir göl gibi…  
 
 

Aslında burası tam bir sığınak, bir liman, bir saklı koy. Karadeniz’de fırtına çıktı mı, at kendini Gideros’a rahat et. Herhalde bu sığınak zamanında bir korsan yuvası idi. Böyle de anlatılıyor. Anlatılan başka bir şey de, Kurtuluş Savaşı yıllarında Sovyet Rusya’dan gönderilen askeri yardımı Batı’daki cephelere ulaştıran kayıkçıların burada gizlendikleri. Çünkü teslim alınan boğazlardan Karadeniz’e geçen İngiliz ve Yunan savaş gemileri bu kayıkların peşinde sürekli. 

Cide’den 12 km uzaktaki Gideros Koyu’nun çevresinden dolaşırken güzelliğine hayran kalınıyor. Doğu kıyısında birkaç evden oluşan küçük bir yerleşme var. Burası, Cide’ye bağlı Kalafat Köyü’nün bir mahallesi. Kültür Bakanlığı’nın korunması gereken kültür varlığı ilan ettiği cami eski bir taş bina. Binanın yanına kadar taş döşeli yoldan iniyorsunuz. Sonra yol bitiyor. Dar bir sokak sizi kıyıya çıkartıyor. Burada kadınların işlettiği bir pansiyon var. Güzel bir teras, birkaç masa, birkaç insan ve birkaç ördek yavrusu size bakıyor: Gündoğdu Pansiyon. İşletmeci kimseye yüz vermeyen, ciddi yüzlü ve sert bakışlı bir hanım. Aklınıza Antik Çağ’ın Karadeniz savaşçıları; Amazon kadınları geliyor.  

Koyun karşı kıyısında da “Kazım’ın Yeri” adlı bir balık lokantası var. Oranın sahibi daha mı misafirperver acaba? Oranın aşçısı da bir Amazon: Hanife Yılmaz. Balıkları ve salataları o hazırlıyor.  

İ.Ö. 7.yüzyılda yaşayan İzmirli Ozan Homeros da Gideros’dan söz ediyor: İlyada’nın ikinci bölümünde şöyle anlatıyor öyküyü: ‘’Zeus, Agememnon’a yalancı bir düş göndermiş. Ona Troia’yı alabileceğini düşündürmüş. Agememnon uyanır uyanmaz Akhaları toplantıya çağırmış. Ancak herkes 9 yıldır süren savaştan bıkmış, evlerine geri dönmek istiyormuş. Hera ile Athena bu duruma el koymuş. Olimpos’tan Akhaların arasına inmişler. Onların akıllarını çelmişler. Böylece Akhalar, Troia kalesinin önünde yeniden savaş düzeni almışlar’’. 
 
 

İşte efsanenin tam burasında Homeros, her iki ordudaki komutanların adlarını ve memleketlerini saymaya başlıyor. Troia ordusunda yer alan komutanlar arasında Paphlagonyalı Pylaimenes de var. Azra Erhat ile A.Kadir’in çevirisinden dinleyelim (İlyada II 851-855):  

‘’Erkek yürekli Pylaimenes komuta eder Paphlagonyalılara,

Gelmişler yaban katırlarıyla ünlü Enetlerin yurdundan,

Kytoros’ta, Sesamos’ta otururlar,

Parthenios ırmağı çevresinde kurmuşlardır  ünlü saraylarını, 

Kentleri Kromna, Aigialas, yüksek Erythinoi’dur’’.  

Buradaki Kytoros adı günümüze Gideros, Parthenios adı günümüze Bartın ve Aigialos adı ise günümüze Aydos olarak ulaşmış. Yani Homeros’dan bu yana, 2700 yıldır hemen hemen aynı adları kullanıyoruz. Ne heyecan verici değil mi?  

İ.Ö. 3. yüzyılda yaşayan Apollonios da buralardan söz ediyor (Argonautika II 936-945):  

‘’Karanlığa kadar ara vermeden gittiler,

Sesamos’u ve yüksek Erythinoi kayalıklarını geçerek,

Krobilaos’u ve Kromna&〠浣〠瑰㸢ﱂﱴﱧ潤慬琿洿欠棢攠政汫ⱥ欠棢㬲6tContentID

￰tCategoryID 
￰ClassID￶￿㿿Priority
￰Header￶￿㿿Spot￶￿㿿SpotImage ￶￿㿿SpotFlash ￶￿㿿SpotVideo ￶￿㿿SpotMusic ￶￿㿿Content￶￿㿿MemberOnly
￱Labels￶￿㿿PostFile￶￿㿿PostTarget
￶￿㿿CreateDate
]CreateUser

￰EditDate]EditUser
￰StartDate ]EndDate]tSiteID#8217;yı  ve sık Kytoros ormanlarını’’.

Buradaki Sesamos, Amasra’nın eski adıdır. Amasra’dan doğuya doğru gidilirse gerçekten denize dik inen kayalıklar görülür. Apollonios buraya Homeros gibi Erythinoi diyor. Argonautlar daha sonra iki küçük yerleşme yeri daha geçiyorlar: Krobilaos ya da Kobilaos ile Kromna. Her iki yerin de bugünkü Kurucaşile ile Cide arasında bir yerlerde bulunduğu, hatta Kromna’nın bugünkü Kurucaşile olduğu düşünülüyor. Ve ardından Kytoros Ormanları geliyor. Bugün halen yerli yerinde duran ormanlar.

 

Bir de İ.Ö. 1. yüzyılda yaşamış olan Amasyalı Strabon’a bakalım isterseniz. 57 yaşındayken, yani İ.Ö. 7 yılında yazdığı ünlü Coğrafya adlı kitabının 12. bölümünde Strabon, Kallisthenes’e göndermeler yaparak şu bilgileri aktarıyor: ‘’Parthenios Nehri yöresinde görkemli evlerinde yaşayan Kaukonlar, Polykles’in oğlu tarafından yönetiliyordu. Bu nehirden sonra Kytoron’u elinde tutan Henetler/Enetler bulunuyor (Coğrafya XII 3/5). Kytoron bir zamanlar Sinopluların ticaret yeri idi. Efsaneye göre burası, adını Phryksos’un oğlu Kytoros’dan almıştı (Coğrafya XII 3/10)’’.  

İ.Ö. 4. yüzyılda yaşamış olan Kallisthenes, Aristoteles’in yeğeni ve Büyük İskender’in en yakın arkadaşlarından biridir. Makedonya Kralı’nın seferlerine katılmış ve ayrıntılı kayıtlar tutmuştur. Dolayısıyla Anadolu tarihi coğrafyasını iyi biliyor olmalıdır.  

Yukarıda sözü edilen efsane ise şöyle: ‘’Phryksos kız kardeşi Helle ile birlikte üvey annesi tarafında denize atılmış. Anneleri Nephele hemen yardımlarına gelerek onları altın bir koçun sırtına oturtmuş. Ama bu sırada Helle denize düşüp boğulmuş. Phryksos yalnız başına Kolkhis’e (Karadeniz’in doğu kıyıları) ulaşmayı başarmış. Burada altın koçu kurban etmiş ve postunu kral Aienes’e sunmuş. O da Phryksos’un kendi koruması altında yaşamasına izin vermiş’’.  

Bu efsaneye bakılırsa Phryksos da Karadenizli, onun çocukları da…  

Doğrusu Kytoros, Kytoron ya da Gideros adlarıyla Cide adının benzerliği dikkat çekicidir. Demek bin yıllardır aslında hep aynı yerlerden söz ediyoruz. Siz siz olun bu yerlere bir kez olsun gitmeden bu dünyadan göçüp gitmeyin.