Gezi Bir Senfonidir


 



 

Hayat zaten bir yolculuktur. Dünyayı içinize sığdırmak yeniliklere yelken açmaktır. Yaşama katlanmak, farklı olmaktır. Bazen ‘rüzgâr’ davet eder sizi yolculuğa. Rüzgâr çekicidir, ‘zaman’ artık gitmek zamanıdır. Bazılarımız dağlara, bazılarımız denizlere, bazılarımız ise kentlere doğru yola çıkar. Ahmet Telli, “Son Büyük Serüvenci”‘yi dile getirdiği, “Soluk Soluğa” adlı şiirinde bu duyguyu çok güzel ifade etmiş;

İstese de kalamazdı vakit gelince,
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda,
Yürek burkulması ve hüzün ve keder,
Aralıksız doldurucu günlerin bohçasını.
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği,
İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi.
Ay bile soğuktur o zaman.
Bir buz parçasıdır.
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler.

Gezmek yalnız kalmaktır, kendini bulmaktır. Gezmek arkadaş bulma isteğidir. Gezmek olağanın kovulma çabasıdır. Gezmek dünyayı şeffaf yapar. Gezi bir senfonidir. Bazen yavaş, bazen hızlı, bazen solo, bazen de düet; ama daima yeni ve heyecanlı. Gezi geniş bir vizyon sağlar, hayatı tanıma sürecidir. Gezmek ressamın tablosu, şairin şiiridir. Gezmek bir arayıştır. Arayın, bulacaksınız…

 

Gezmek, bir zenginliktir. Keşfedin. Gezmek, sese doğru bir yolculuktur. Gezmek, bir yaşam biçimidir, bir fantezidir. Gezmek, dünyayı anlama isteğidir. Gezmek, dokunmak ve ellemektir. Gezmek, bir bakıma da yalnızlıktır. Gezmek, bazen bir saç tokasıdır, bir mahalle pazarıdır, bir şekerdir, bir etnik melodidir. Gezi moda değildir, moda da olamaz. Gezmek, bir bakıma harita kullanma zevkidir. Gezmek, kendi içimize doğru bir yolculuktur. Gezmek, kaybolmak ve yepyeni bir coğrafyada ‘tekrar’ uyanmaktır.

Gezmek kültüre doğru yolculuktur. Yolculuk ise geçmişi sevmek ve geçmiş kültürlere sahip çıkmaktır. Gezmek bir sanattır, gitmek, görmek ve keşfetmek. Gezi sokaktaki, pazardaki yaşamdır, güneşin dansıdır, bir hayvanın sesi ve hareketidir, bir ağacın gökyüzüne yükselen ucudur.

Kimi kentler kapağı aşınmış eski bir kitaba benzer, bazıları ise çaresizdir, tövbekârdırlar. Kimileri ise İstanbul gibi mirasyedidir. Bir an önce “Yol Çağrısı”na uyun! Çünkü hayat iniş ve çıkışlarla doludur ve siz bunun ‘hangi noktasında’ olduğunuzu asla bilemezsiniz.

Zamanı değerlendirin, fırsat yaratın, gözünüzü karartın, kapınızı iyice kilitleyip uzun yolculuklara çıkın. Evliya Çelebi gibi “şefaat” yerine “seyahat” dileyin! Hele bir kez farklı kültürleri, özgürlük aşkını, gitme isteğini
tanıyın! Vazgeçemezsiniz.

Yurt dışında uzun yıllar yaşamış ve epey gezmiş şairimiz Nazım Hikmet’in 1920 yılında kaleme aldığı “Yol Türküsü” başlıklı şiire ne dersiniz?

Alnımızda yanar gençliğin tacı
Yorgunluğun anasını satarız
Elimizde neşemizin kırbacı
Ufukları önümüze katarız…

Göğsümüz kuvvetli, gönlümüz temiz
Tükenmez yolları tüketiriz biz
Ne saray ne hamam ne han isteriz
Nerede gün batarsa orada yatarız…

Son sözü de ünlü Amerikan yazar Mark Twain’e bırakalım. “Yirmi yıl sonra ‘yapamadıklarınıza’ daha da fazla üzüleceksiniz. Onun için bir an önce güvenli limanınızdan ipinizi çekip alın ve rüzgârların eşliğinde araştırın, keşfedin ve hayal edin”