Gelinlik

Gelinlik dünyanın her yerinde en pahalı, en süslü giysidir. Rengi her yerde beyazdır. Sürekli ‘Masumluğu, temizliği temsil’ eder diye övülür. Aslında gelinliği giyenin ‘El değmemiş’ olması istenir. İkinci evliliğini yapan kadınlar giyince yadırganır. İlle de taze, dünyadan habersiz, yaşamın acemisi, gözü açılmamış, cinsel anlamdaki bilgilerini kocasından öğrenecek olan kızların giymesi istenir.

Erkekler bilen kadınla baş edememekten korkarlar. Hatta oldukça sessiz, hakkını savunamayan olsun isterler. Bu konuda sayısız atasözü üretirler. İlle de kadının ‘Dili uzunu’ kötüdür. ‘Ağzı var, dili yok’ kadın makbuldür. Küfür etseler, sesi çıkmayan, karşılık vermeyen aranır. Çalıştığım köylerde, gelin damadın evinin önüne gelince, uzun süren bir pazarlık sürerdi. Sözde geline verilecek hediyenin pazarlığı. Kaynana yoksulsa bu konuda zorlanırdı. Gelin kapıdan girerken, kaynana at ya da eşek yularını gelinin boynuna geçirir, onu çekerek içeriye götürür. Bu geleneğin anlamını da siz çözün. Öyleyse sormak geliyor içimden ‘Gelin nedir?’

Biz dönelim yine gelinliğe. Malum güz geldi, düğünler çoğaldı. Bazen sessizce, bazen de davul zurnayla, mahalleyi ayağa kaldıran, gerçek anlamda rahatsız eden gürültüyle düğünler yapılıyor. Halkın çoğunluğunun katıldığı tek sosyal yaşam etkinliği düğün. Düğünlerin ortak yanı, evlenen kadının beyaz gelinlik giymesi. Bu gelinlikler, yalnızca düğün gecesi giyilir ve yaşamı boyunca anı için askıya asılır. Bir daha kullanılması olası değildir. Bunun ekonomik yanı bir tarafa, ben diğer yanıyla ilgileniyorum ve o yana dikkat çekmek istiyorum.

Birisine hediye aldığımızda, en çok dikkat ettiğimiz paketidir. Paket gerçekten görgüyü, kültürü, armağanı vereceğimiz kişiye duyduğumuz saygıyı anlatır. O nedenle paketimizi en güzel, en göz alıcı kurdeleyle bağlarız. Beyaz gelinliği giyen gelinin beline bağlanan, en dikkat çekici renk olan kırmızı kurdele misali. Bu kurdelenin bana anlattığı; ‘Alın bu kadın size bir hediyedir, ister bir birey olarak yaşamasına izin verirsiniz, isterseniz döver, söver yok edersiniz, sonuçta sizin malınızdır’ gibi şeyler. Çünkü insanın paketlenmesi, onu yok saymaktan başka ne olabilir?

Şimdi birileri çıkıp bana ‘Bizim güzel geleneğimizi yere batırma’ diyebilir. Bizim geleneğimizde gelinin damadın süslenmesi elbette vardır. Hatta eskiden gelinlikler kırmızı ya da gökkuşağı gibi renkliydi. Hatta o giysi her zaman giyilebilirdi. İnsanın paketlenmesi, beline kurdele bağlanmasını anımsamıyorum.

Son günlerde gelinlik, o denli abartıldı ki, minicik çocuklara bile düğünlerde gelinlik giydirilip duvak takılıyor, hatta onların da beline paket kurdelesi bağlanıyor. Daha ne olduğunu anlamaz yaşta ‘Evlilik hedeftir, gelinlik giymek amaçtır’ diye aklının bir köşesine silinmez mürekkeple yazılıyor. Alt kültür önemlidir, kolay kolay onu atamayız. En okumuşumuz bile çok öfkelendiğinde, eleştirdiği babası gibi olur çıkar. Ben kırklı yaşlarıma dek anama benzeyen yanlarımı atmakla bitiremedim. Atmak istemeyenlerden çekeceklerimizi düşünmek bile istemiyorum.

İnsan aldığı hediyeyi istediği gibi kullanır. Ülkemizde boşuna değildir, günde 5 kadının öldürülmesi. Bütün çabalara karşın, bu şiddetin azalmaması. Geçenlerde Adana’da bir kadın doktora hastanın önce küfredip sonra saldırarak yüz kemiklerini kırması. Eli alışık ne de olsa kadın dövmeye. O doktor erkek olsaydı, bu denli kolayca saldırabilir miydi? Karısı boşanmak isteyince, hiç çekinmeden onu öldürme hakkını kendinde görmesi, devleti temsil edenlerin kadını korumamasının altında bu paket kurdelesi olabilir mi? Gelin kadınlar; şu kurdeleyi belimize bağlatmayalım. Altın bilezikleri kollarımıza dizdirmeyelim. Bütün bunlar bize biçilen değerdir. Eşit olmak, birey olarak yaşamak istiyorsak, bizi hediye paketine koymalarına izin vermeyelim.

Biz ne armağanız, ne meta. Ne eksik eteğiz, ne de aklı kısa. Bundan sonra bize dayatılan yaşamı sorgulayalım. Biz belirleyelim kendi yaşamımızı. Hatta o denli sorgulayalım ki, atasözlerinden ayıklayalım bizi aşağılayan sözcükleri. Yoksa yaşam akıp giderken, kıyısından bakmaya devam edeceğiz.