Düşünce

Temmuz ayında, işletmeciliğini yaptığım Musalla Mahallesi’ndeki Hacı Şakirler Konağı’nın malzeme ihtiyacımı gidermek için kasaba merkezine indim. Büyük Cami’nin arkasında içinde sürücüsü oturan 34 plakalı son model bir araç park etmiş duruyordu.

Yabancı plaka olduğunu görünce, yanlışta anlamasın diye bir elimde cebimde kartvizitimi çıkarmaya çalışarak yanına yaklaştım. ‘Merhaba, hoş geldiniz’ derken bir taraftan da kartvizitimi uzatarak “ben yukarıda Musalla Mahallesi’nde konak işletiyorum. Mudurnu’ya ilk defa geldiyseniz yeni açıldı vaktiniz varsa bir çay, kahve ikram etmeye beklerim” dedim.

Cam açık vaziyette aracının içinde oturan sürücü, “ben Mudurnuluyum” deyince “konağı biliyorsanız beklerim” diye sordum. “Biliyorum, ben o mahalleliyim” dedi. Aramızda bu konuşma geçerken ilgisiz davranan vatandaşa, “siz biliyorsanız bir tanıtım broşürü vereyim, İstanbul’da bilmeyenlere anlatırsınız” deyip yanından ayrıldım.

Bunları anlatmamın sebebi şu: Bu sözüm ona Mudurnulu, İstanbul’da ikamet eden vatandaşın, İstanbul’dan altındaki aracı buraya kadar sürerek gelecek kadar zekâsı olduğuna göre, tanışıp, konuşurken ve isteksiz şekilde kartviziti ve broşürü alırken “ebleh, ebleh” (Mudurnu lafı, anlamı neyse!) yüzüme bakmak yerine ‘sağ ol arkadaş, siz böyle istekle bu güzel kasabamızın tanıtımını yaparsanız, bulunduğumuz şehirlerde tanıtım için bizde elimizden geleni yaparız’ demesi çok mu zor olurdu diye hala düşünüyorum.

Valla, o zaman içimden geçeni burada yazmasam ayıp olur. Mudurnu tanıtımı karşısında, şimdi böyle ilgisiz alakasız duran vatandaşa Allah geçinden verisin salasını verdirmeye buraya getirmeseler bari diye düşündüm.

Bu kötü olumsuz örnekle bıkacak yorulacak karamsar olacak değiliz tabii ki biz. Mudurnulular olarak elimizden geleni yapacağız ve diğer şehirlere işi gereği gitmiş bu güne kadar güzel Mudurnu’muzun tanıtımı için uğraşan saygıdeğer Mudurnuluların hakkını teslim ederek desteklerini istemeye devam edeceğiz.

Ayrı bir yazı konusu ama şu bizim elimde olan imkânlar bu güzelliklere sahip başka bir belde de olsa şimdiye kadar Safranbolu ve Beypazarı’ndan çok çok önde olurduk. Bizde isteklisine göre ihtiyaç sahibine göre her şey mevcut…

a) Kültür turizmi: (Gelenek – göreneklerimiz, folklorik değerlerimiz, yöresel yemeklerimiz)

b) Tarih turizmi: (Olabildiğince, belgeli, tescilli her şeyiyle muhteşem bir tarihimiz var. Fazla eskiye gitmeye gerek yok. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 7 yıl sonra İstanbul’un fethinden 146 yıl önce Osmanlı topraklarına katılmış bir yer)

c) İnanç turizmi

d) Termal, sağlık turizmi

e) Doğa turizmi

Acaba ülkemizde bütün olarak bu özellikleri taşıyan kaç yer var bir düşünelim de elimizdeki değerin kıymetini bilelim.

İlçemizle az buçuk ilgili olan herkesin malumu turizm alanında altyapıda birçok eksiğimiz var. Kültürel mirasımız olan değerlerimizi korumak ve tanıtımını yapabilmek için ilk önce bizim kasaba da yaşayan gencinden, yaşlısına, çalışandan çalışmayana, öğrencisinden esnafına kamu kurum ve kuruluşlarından Belediye’ye büyük görevler düşmekte. İlk önce bir şeye karar vermeliyiz. Turizm konusu ve getirisi uzun vadeli düşünülmeli, hoş kısa vadede de insanlarımıza ekonomik anlamada bir katkısı olsa fena olmaz ama bu bizim gelen vatandaşa göstereceğimiz ilgi alaka ve altyapıdaki birçok eksiğimizi gidermemize bağlı. Turizmin ilgi alanlarına göre birçok çeşidi var ama hepsinde temel olan bir şey var: insan faktörü. Kasabamıza ziyarete gelen bir misafire, aracını çekecek bir yer, çayını, kahvesini rahatça içebileceği bir mekân, alışverişini yapabileceği otantik, yöresel ürünlerimizi pazarlarken göstereceğimiz bir güler yüz, gezebileceği, görebileceği yerleri sorduğunda neyimiz meşhur vb nerde konaklanır, bunları ilk önce kendimiz bilmemiz lazım. Birde ne olur ilçe dışından kasabamıza gezmeye gelmiş misafirlere ‘Turistlere’ UFO görmüş gibi bakmayalım!!!

Bundan sonra, belki kıyısından köşesinden bir etkili, yetkili makamlardan okuyan olurda bir faydası olur diye çözüm bulununcaya kadar her yazımda yazmaya devam edeceğim.

Turizm alanındaki eksiklerimiz giderilirken ilçemize her gelenin şikâyet ettiği Abant – Mudurnu Yolu’nun acilen ıslah çalışmasının yapılması kaçıncı Karayolları Bölge Müdürlüğü’ne bağlıysa hazır Başbakan’da yapılması yönünde bir talimat vermişken bizlerde takipçisi olalım. Zira hep söyleriz; ağlamadan kimse kimseye meme vermiyor. Biz takip etmez, ısrarcı olmazsak verseler de memeye şeker sürmeden verirler enerji alamayız. Kendimize güvenelim altından kalkamayacağımız iş yoktur. Bizim sahip olduğumuz kültürel ve doğal zenginlik yakınımızdaki Düzce’de olsa nasıl olurdu bir düşünelim.

Sanırım başka örnek vermeye gerek yok. BİZDE EKSİK OLAN NE?

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş