Dünden Bugüne Uludağ

uludag

Bursa ve çevresi Yunan mitolojisinde de yer alır. Özellikle, yüzyıllar boyunca ‘Olympos Mysios’ adıyla anılan ve Halikarnas Balıkçısı’na göre Anadolu’daki Olympos arasında en görkemlisi olan Uludağ, kimi araştırmacılara göre mitolojinin kaynakları arasında gösterilir.

Olympos Yunanca değil, eski Anadolu dillerinden gelme bir sözcüktür ve tanrıların oturdukları yer olarak tanımlanan dağlara ad olarak verilmiştir. Uludağ yüzlerce yıl daima kaçan insanların mekânı haline gelmiş. Mitoloji’de Salamis Kralı Telamon’un oğlu Aias, Odysseus’un Troya Savaşı’nda üstün gelmesi üzerine utancından kaçıp bu dağa sığınmış.

Evliya Çelebi’ye göre, Ayasofya’daki patrik ve papazlar uçarak geldikleri bu gizemli dağın her tarafına manastır ve kiliseler yapmışlar. 8. yüzyılda, Bizans İmparatorluğu Dönemi’nde patlak veren din savaşları nedeniyle tehdit altında kalan keşişlerde canlarını kurtarmak için Uludağ’ın gizemine sığınmışlar. Ve sonrasında Bursa’nın fethedilmesiyle keşişlerin terk ettiği manastırlar, Osmanlı dervişlerinin tekkeleri haline gelmiştir.

“…Türklerin yörede görülmesi üzerine dağ büsbütün tenhalaşmaya başladı. Nihayet on dördüncü asra doğru Brusa ve etrafının Osmanlı Türkleri eline geçmesi dağdaki Hıristiyanları tamamı ile kaçırdı ve o vakte kadar Olimp adını taşıyan dağın yeni adı Keşiş Dağı oldu. Osmanlı Türkleri boşalan dağı boş bırakmadılar. Eski keşişlerin bulundukları yerlerin sağlam kalanlarına yerleştiler; tıpkı onlar gibi, fakat İslamlık akidesi güderek inziva hayatına devam ettiler. Dağın alçak kısımlarında manastırlar yerine tekkeler türedi. Uludağ’da az bir fark ile kıyafet değişti, şahıslar değişti fakat aynı ruh yaşamakta devam etti… Keşişlerde keramet göstermek Allah’a yaklaşmış olmak telakki olunurdu ve kemalin son mertebesine erişmek sayılırdı; dervişler de keramet sahibi olmaktan başka bir şey düşünmediler. Aynı dağda, aynı ağaçların gölgeleri altında Bizans keşişlerinin gösterdikleri kerametler Türk dervişleri tarafından da gösterildi…” (Osman Şevki Uludağ’ın ‘Uludağ’ adlı kitabından).

Hasan Ören

16.11.2013