Dumlupınar Denizaltısı’yla Batan Bir Aşk Hikâyesi

İşte o, 3 Nisan’ı, 4 Nisan’a bağlayan gece; Akdeniz’de gerçekleştirilen Blue Sea adlı NATO tatbikatından Gölcük’teki üslerine dönen I.İnönü ve Dumlupınar denizaltı gemilerimiz 24.00 ile 01.00 saatleri arasında, birbirlerinin peşi sıra Ege Denizi’nden, Çanakkale Boğazı’na giriş yaptılar. Saat 24.00’de vardiya değişimi yapılmış, görevleri biten 2. vardiya istirahata çekilmişti.

Dumlupınar’ın Komutanı Kd. Yzb. Sabri Çelebioğlu, Ü. Tğm. Hasan Yumuk, Seyir Asb. Hüseyin Akış, İşaret Asb. Şaban Mutlu ile Gözcü Erler Veysel Saygılı ve Enver Uçar denizaltının kulesinde, mehtapsız, görüşün az olduğu gecede güçlü akıntıların ve yoğun deniz trafiğinin olduğu bu su kanalından Marmara Denizi’ne çıkmak için, evvelce harita üzerine işaretlenmiş rotada yol alıyorlardı. Kepez Feneri geçilirken rota tadili yapılmış olup, bu rotaya göre Nara Burnu’nun 4 gomina (1 gomina 185 metre) açığından geçeceklerdi. Bu bölgeye yaklaştığında gemi komutanı yaklaşık 1.000 metre mesafede karşı yönden gelen bir geminin ışıklarını gördüğünü sonradan raporuna yazacaktır.

Tam bu saatlerde, Marmara Denizi’nden, Ege Denizi’ne çıkmak için Boğaz’a giren Kaptan Oscar Lorentzon idaresindeki İsveç bayraklı Naboland adlı şilep, 15 mil hızla Akbaş Feneri’ni bordalamış, Nara Burnu’na yaklaşmaktaydı. Nara Burnu’nda, rotasını değiştirmek için dümeni kırdığında akıntının da tesiriyle rota dışına çıkan gemi, karanlıkta fark etmediği Dumlupınar Denizaltı’mıza sancak başomuzluğundan (sağ ön tarafından) büyük bir süratle çarparak, ezmiş denizaltı bir anda başüstüne dikilerek karanlık sularda kaybolmuştu. Bu çarpmanın etkisiyle kulede bulunan personel de suya savrulmuş olup, bu olayda Serdümen Er Hüseyin Sayın ve Radar Astsubayı Hamdi Reis bulundukları yerden bir metre yukarı çıksalar kurtulacaklarken son ana kadar gemiyi yüzdürmeye çalışmışlar ve görevleri başında şehit olmuşlardır.

Suya düşen sekiz denizcimizden, ikisi motorlarını tam yol tornistan çalıştıran Naboland’ın pervanelerine kapılarak kayboldu. Kalan altı denizcimiz ise yaklaşık 1,5 saat denizde kaldıktan sonra Naboland’dan indirilen kurtarma filikası ve Çanakkale’den gelen gümrük motoru tarafından kurtarıldılar.

Gün aydınlanınca denizaltının battı şamandırası (kaza sonucu batan denizaltılar su yüzeyine içinde telefon bulunan bir şamandıra gönderir) görüldü bu denizaltının yerinin belirlenmesi için bir işaretti. Asb. Selami Özben ile yapılan telefon görüşmede denizaltının kıç kaporta dairesinde 22 askerimizin bulunduğu öğrenilerek derhal kurtarma faaliyetlerine başlandı. Ancak, hava koşulları ve şiddetli akıntı maalesef kurtarma çalışmalarına imkân vermedi ve 81 denizcimiz şehit oldu.

Bu deniz kazası aynı zamanda bir aşkın hazin sonunu da belirlemiştir. Dumlupınar’da askerlik görevini yapan Lâpsekili Ahmet Günal, Gelibolu sırtlarındaki Yeşilöz Köyü’nün en güzel kızı Ayşe ile nişanlıydı. İzine geldiği zamanlarda Ayşe’ye Mors alfabesini öğretmişti. Görev yaptığı gemi Çanakkale Boğazı’ndan geçmeden önce Ayşe’ye bir şekilde haber gönderip, tahminen geçeceği saati bildirirdi. Ayşe de Boğaz’ı gören bir yere çıkar ve el feneriyle nişanlısına sevgi sözcükleri yazar, Ahmet’te gemiden ışıkla cevap verirdi. Bunu Gölcük’te ki bütün denizaltıcılar bilir, hatta Ahmet’e şakayla karışık takılırlardı.

Ayşe, 4 Nisan gecesi kalkmış, Boğaz’ı gören bir yere çıkmış ve nişanlısı Ahmet’in denizaltısı olan Dumlupınar’ın geçmesini beklemeye başlamıştı. Ancak, bu arada kaza olmuş ve Dumlupınar batmıştı. Yoluna devam eden I. İnönü Denizaltısı’nı gören Ayşe hemen feneriyle işarete başlamıştı. Denizaltının kulesinde görevli işaretçi asker sahilden ardarda gelen Mors işaretlerini okumaya başladı:

S E N İ S E V İ Y O R U M!

Derhal komutana rapor etti. Komutan da;

—Oğlum, gelin kızımız gemileri karıştırdı bizi Dumlupınar zannetti.

Ancak, Ayşe mesaj çekmeye devam ediyordu. İşaretçi asker;

—Komutanım mesaj aynen çekilmeye devam ediyor ne yapayım?

Komutan bir an düşündükten sonra,

—Yaz oğlum, E B E D İ Y E T E K A D A R !…