Doğa İle Aramız Nasıl?

Bize bu kadar çok şey vermeyi başarmış bir doğa ile niye savaşır dururuz? Suyumuzla, gazlarımızla, atıklarımızla, deterjanlarımızla hatta nefesimizle kirlettiğimiz doğa, bizden intikam almaya devam edecek görünüyor.

Pompei’ye gidenler bilir, yanardağın patlaması sonucu taşlaşmış insanların üzerinden sanki sıcak buharlar yükseliyormuş gibi gelir insana… Geçenlerde hareketlenen ve hava ulaşımını felç eden küllerin yaydığı parçacıklar neredeyse tüm dünyayı etkiledi. Bu şunu gösteriyor; dünyanın neresinde olursa olsun, küçük bir değişiklik inanılmaz uzaklıklar sayılan coğrafyalara sıçrayabilmektedir.

Çeşitli bölgelerde aslında para kazanma hırsı ile devlet olanakları ile yapılan barajlardan elde edilecek enerji, kabul edelim nükleer enerji kullanımında çok daha pahalı olacaktır. Bunları yapacağız diye birçok ücretli ve çalışan yaptıklarının tam karşılığı olmayan bedellerle yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Mühendis bir arkadaşım söylemişti, “Eğer bir baraj ihalesini alan şirket varsa, bunu verenler de dâhil beş kuşağın hayatları garanti altındadır.” Çok iddialı bir görüş olmakla beraber konuyu detaylı incelemeyi başkalarına bırakıyorum.

Hasankeyf gözlerimizin önünde kaybolup gidiyor. Ilısu için yapılanları hazin bir şekilde izliyoruz. Suyu olmayan ülkelerin bu işi nasıl yaptıklarına bir baksak? Enerji, kuşkusuz daha birkaç yüzyılın savaş bahanesi olmaya devam edecek.

Otomobiller hâlâ petrol ile çalışan motorlarla üretiliyor. Güneşi, suyu, hidrojeni düşünen yok. Var olsa da ne gazetelerde ne de televizyonlarda çok az yer alıyorlar. Reklâmların neredeyse tamamı petrolle yürüyen araçları içerdiği için hibrit motorluların kamuda çok yer alabilmesi mümkün olamıyor.

Düşünün, hidrojenle çalışan motorun çıkardığı atık, bildiğimiz su oluyor. Bunu seyahatimiz süresince biriktirdiğimizi düşünürsek, bu suyu içebilir, arabamızı yıkayabilir hatta önünde durduğumuz bahçemizdeki çiçeklerimizi sulayabiliriz.

Çok yıl önce bir konuşmamda belirtmiştim: “Odunla pişen ekmekleri almayın, bu durum ormanlarımızın yok olmasına neden oluyor.” Gerçekten, kesilmiş her ağacın yerine koymak o kadar kolay değil. Bazı inşaatlar için ağaçların kesilmesi nedeni ile eleştiri söz konusu olunca, işi yapanların gevrek gülmeleri ile beraber “Biz şu kadar çam fidanı diktik” dediklerini duyarsınız. Hiçbir araştırma yapılmadan, ne kadar sürede bu ağaçlar eskisi gibi olur türünden, kaygı duyulmadan yapılan dikimlerin orman gelişimine etkisi çok fazla olmayacaktır.

Ağaçlar, bitkiler, ormanlar, sular ve her türlü canlı, bir sistem içersinde beraber olmayı seçmiştir. İçlerinden herhangi birisinin sistem dışına çıkması veya çıkarılması dünyanın sonuna geldiğinin belirgin işaretleri olarak algılanmalıdır. Aynı anda dünyadaki tüm volkanların harekete geçmeyeceğini kim garanti edebilir? Bu esnada zarar görecek olanlar yalnızca havayolu şirketleri değil, içinde % 21’i oksijen olan havayı soluyamayacak olan insanlar olacaktır.

Bence doğa ile aramızı düzeltelim. Ona saygılı değil sevgili olmaya çalışalım. Bizi etkilemez dediğimizde dünyada yüzlerce deprem ve selin meydana geldiğini unutmayalım. Acımızı hatırlatmak istemezdim ama beni ruhum ‘karaelmas’ civarında dolaşıyor. Ya sizinki?