Blaundos

Kökleriyle tutunur ağaçlar toprağa, gövdesiyle ayakta durur, dallarıyla var olur. Eğer ormandaysa güçlüdür. Pek çok ağaç, pek çok kök bir birine karışır, birlik olur, korur kollar, rüzgâr eğdirmez başını, gök incitmez yaprağını. Bozkır öyle değildir, eğer bozkırda bir ağaçsanız, tek başınıza ayakta kalmak ve var olmak zorundasınız.

Belki Seleukos kralları da böyle düşünmüştür, belki bu yüzden bozkırın ortasında bir orman yaratmak istemiştir ve bir grup askerine kleros, yani arazi vermiş ve onları dünyanın ikinci büyük kanyonu olan Ulubey Kanyonu’nun ortasındaki bir tepeye yerleştirmiştir. Günlük rutininde ekip biçip çiftçilik yapacak olan bu askerler gerektiğinde Seleukos ordusuna hizmet edeceklerdir.

Seleukos ordusunda pek çok Makedon kökenli asker vardır. Tarihi kaynaklarda Anadolu’yu istila eden Galatları uzak tutmak amacıyla kurulduğu düşünülen ve Menderes Havzası boyunca hatta Muğla’dan Denizli’ye uzanan bir alanda buna benzer pek çok koloni kentten ve bu kentlere Makedon kökenlilerin yerleştirildiğinden bahsedilir.

Asker kökenli olması ve alışılagelmiş diğer antik kentlerin aksine deniz kenarında ya da denize yakın bir konumda olmadığını göz önüne alıp efsanelerle çepeçevre sarmalandığını, her köşesinden ayrı bir hikâye çıkacağını düşünerek gezmeye başladığımız kent maalesef bizi bu konuda hayal kırıklığına uğrattı.

Şimdiye kadar gezdiğim her antik kentin bir ya da bir kaç efsanesi vardı. Bloundos’un neden olmasın dedim ve bir hikâye uyduruverdim. Hem zaten efsaneler de gerçeğin bir kaç beden büyütüldüğü hikâyeler değil midir?

Gelelim hikâyemize

Kadim zeytin ağaçlarıyla bütünleştirdiğimiz Ege’de bozkırlar da vardır. Hem de alabildiğine uzayıp giden, hani şu bulutların, üzerinde gölgeler oluşturarak geçtiği, rüzgârın, çalıları bir kovboy kasabasındaki gibi yuvarlayarak sürüklediği bozkırlar. Bozkır sıcaktır ve güneşin değdiği insanlar sıcak olur derler, yavaş akar hayat, sakincedir. Ta ki askerler orduya katılmak üzere çağırılana kadar.

Eros aşk tanrısıysa malumunuz üzere Apollon aşk hayatı en hareketli tanrıdır. Öyle ki Eros’un okları Apollon’un âşık olduğu fanilere yetişememektedir. Usta Eros artık yılmıştır ve ara sıra ıskalarsa biraz olsun dinlenebileceğine kanaat getirmiştir. Fakat Apollon’un bundan haberi yoktur. O sırada kendisi Ulubey Kanyonu’nun yamaçlarında kurulan Blaundos antik kentindeki güzeller güzeli Hellen’in peşindedir. Hellen oldukça güzel, sarı saçları yeşil gözleriyle tam bir antik zaman kadınıdır (malum antik tanrıların âşık oldukları kadınlar genellikle sarı saçlı ve renkli gözlüdür geleneği bozmanın bir âlemi yok), nişanlısı ise Seleukos ordusunda mensup bir generaldir. Apollon, Hellen ve nişanlısı Apelikos’u (bence iyi uydurdum) uzaktan uzağa izlemekte, kimi zaman bir bülbül olup Hellen’i sesiyle büyülemeye çalışmakta kimi zaman da yılan kılığına girip Apelikos’u zehirlemeye çabalamaktadır. Tüm uğraşları boşa giden Apollon artık iyice sinirlenmiştir.

O bir tanrıdır ve tanrılar istediği her şeyi elde eder

Apollon ne yapacağını düşünürken kentin tek girişi olan Kuzey kapısında bir çift atlı görünür generale ve askerlerine Seleukos ordusunda ihtiyaç vardır. Silahlar kuşanılır, atlara binilir ve Apelikos Hellen’e “kazanacağımız zafer düğünümüzü taçlandıracak” diyerek askerleriyle birlikte uzaklaşır.

Hellen’in bekleyişi uzun olacaktır, geçmek bilmeyen günlerin sıkıntısına bir de Apollon eklenir. Apollon her fırsatta karşısına çıkmakta cüretkâr bir tavırla vaatler vermektedir. Apollon’un baskılarına dayanamayan Hellen soluğu kanyonun yamacındaki tiyatroda almakta ve karşı tarafa doğru seslenmektedir. “Ey Apelikos, Seleukos ordularının şerefli komutanı geri dönme vaktin gelmedi mi?” Ne yazık ki Hellen’in çağrısına sadece kanyonun karşısında yankılanan kendi sesi karşılık verir.

Her geçen gün ümidi biraz daha tükenen Hellen çareyi Apollon’dan yardım istemekte bulur. Sevdiceği sağ olsun gerisi önemli değildir. Apollon teklifi memnuniyetle kabul eder. Sözünü tutar ve birkaç gün sonra galibiyet haberi gelir. Apelikos ve askerleri evlerine dönmektedir. Hellen Apelikos’u hayal kırıklığına uğratıp kalbini yaralamaktansa sevgiyle yasını tutmasının daha iyi olacağına karar verir ve kanyonun yamacına her zaman Apelikos’a seslendiği yere gelir. Başında zeytin ağacının dallarından yapılmış bir taç elinde zeytin ağacının yaprakları vardır. Bir an bile düşünmeden elindeki yaprakları savurur ve kendini kanyona doğru özgür bırakır. Yapraklardan bir tanesini rüzgâr o sırada kentin giriş kapısına ulaşmış olan Apelikos’un kalbinin üzerine konduruverir. Apelikos atmak için yaprağı eline aldığında burnuna Hellen’in kokusu gelir, Hellen’in kokusu avuç içlerindeki yapraklara sinmiştir.

Hellen, Ulubey Kanyonu’nda yok olup giderken bile sevdiceğini düşünmüş ona kendinden bir parça bırakmıştır.

Hellen’e ne oldu bilmiyorum, belki dere olmuştur ya da sadece kanyonda açan nadide bir çiçek, belki de bir haberci kuş kim bilir. Bildiğimiz tek şey Eros bu defa ıskalamıştır ve Apollon bir fani tarafından kandırılmıştır.

Artık bir efsanesi de olduğuna göre Blaundos’un tarihine geçebiliriz

Kentin kuruluşu hakkında yeterli bilgi olmamakla birlikte yazılı kaynaklara göre geçmişinin Helenistik döneme kadar uzandığı bilinmektedir. MÖ 333’de İskender Batı Anadolu toprakları üzerindeki Pers hâkimiyetine son vererek generallerinden I. Antigonos’u Phrygia valisi olarak görevlendirmiş, İskender öldükten sonra da bu bölge I. Antigonos’ta kalmaya devam etmiştir.

İlk zamanlarda adı sanı bilinmeyen hatta İngiliz F.V.J. Arundell 1833 yılındaki ziyareti döneminde buranın Klanudda antik kenti olduğunu zannettiği kenttir. Bir başka İngiliz Hamilton’ın Arundell’den iki yıl sonra Ulubey Kanyonu’ndaki bir mezarda bulduğu ve Sülümenli (kentin sınırları içinde bulunduğu köy) köyünden gelmiş olan mermer bir blok üzerindeki Blaundeon Makedonon yani Makedonyalı Blaundoslular yazısına rastlamasıyla gerçek unvanına kavuşmuştur.

‘Blaundos’ adının, yerli Luvi diline dayandığı ve ‘asmalı, asması bol’ gibi anlamlara geldiği öne sürülür. Diğer yandan kentin adının, ‘tepe’ anlamına gelen Grekçe bir kökten türetildiği de kabul edilir ki üç taraftan derin vadiyle çevrili olan Blaundos için bu isimlendirme mantıksız görünmemektedir.

Blandos sadece bir asker kenti değildir. Aynı zamanda eyaletin en büyük yargı bölgelerinden biri olan Sardeis merkezli Phrygia conventusunun 28 kendinden biridir.

Üç tarafı derin ve dik vadiyle çevrili kente kuzey yöndeki tek kapıdan giriş yapılır. Bulunduğu vadi doğal bir avantaj sağlasa da kentin etrafı gelecek tehditlere karşı savunma duvarlarıyla çevrelenmiştir. Pek çok antik kentte alıştığımız gibi burada da kemerli bir giriş, görkemli tapınaklar, agora, kamu binası, stadyum, tiyatro, suyolu vardır. Ayrıca kanyon yamaçlarına oyulmuş kaya mezarları ve tümülüs olduğu tahmin edilen tepeciklere rastlanır.

Ne yazık ki antik kentten günümüze çok az yapı ulaşabilmiştir. En gözde yapısı ise doğal afetlerle şekillenen yapısıyla İngiltere’deki Stonehenge’i andıran kamu binasıdır. Kazı çalışmaları devam etmekte ve kente girişte ücret alınmamaktadır.

Uşak’a giderseniz Ulubey Kanyonu’nu görmeden, Blandos antik kentini gezmeden ve tarhana almadan dönmeyin.

Ve siz siz olun her taşın altından çıkabilecek olan Apollon’a dikkat edin.

Metin ve fotoğraflar: Canan Yıldırım Sayak