Bitlis’i, Bitlis Evleri Kurtarabilir

Medeniyet ve ilim şehri Bitlis, yüksek kayalıklar ve dağlarla çevrili dar bir vadi üzerinde kurulmuş binlerce yıllık geçmişe sahiptir. Burası Diyarbakır – Van Yolu üzerindeki bir konak ve geçit yeridir. Bitlis şehri çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış tarihi bir yerleşim yeri olmasının yanı sıra, geçmişte, özellikle ticaret kervanları ve yolcular için de önemli bir güzergâh olmuştu. Ksenefon’un (Xenophon) ‘Onbinleri’de milattan dört asır evvel bu yoldan geçmişlerdi.

Bitlis şehri, insanlığın zengin mirasını bünyesinde barındıran bir yerdir. Kentin geleneksel mimari dokusunu oluşturan çok sayıda tarihi cami, medrese, han, hamam, kervansaray, kilise gibi anıtlarla birlikte Bitlis Kalesi ve özellikle mahallere dağılmış olan tarihi Bitlis evleri, eşsiz bir hazinenin parçaları gibidirler. Düzgün kesme taşlardan inşa edilmiş, dışarıdan bakıldığında donuk bir görüntü veren evlerin içi alabildiğine canlı ve renklidir. Bitlis Evleri yörenin coğrafyası, inançları, gelenek ve görenekleri, kültür ve tarihi ile ilgili yoğun izler taşımaktadır. Geçtiğimiz günlerde bu evlerden birini inceleme imkânı bulduk (İsa Kalkan’ın evi). Evin kitabesinden hicri 1315’te (1897 – 1898) inşa edildiği anlaşılıyor. Kitabedeki Osmanlıca yazının günümüz Türkçesi ile ifadesi ise şöyledir: ‘Allah mübarek etsin, bu süslü gönül açıcı sarayı. Allah için açılan bu evler safa yeridir. Allah onu daima mamur eylesin. Bu yüce dergâh her zaman açık olsun. Bin üç yüz on beş tarihi Ahmet Ağa eyledi bu haneyi bunda bina. Sene 1315.’

Üç katlı evin ayrıntıları son derece ilginçtir. Zemin kat ahır ve depo olarak yapılmış. Diğer katlar ise ikişer oda ve birer salon ile diğer rutin bölümlerden meydana gelmiş. Öncelikle katların giriş kapısının süslemeleri ve bu kapıdaki ayrıntılar dikkati çekmektedir. Kapıdaki iki tokmaktan ince ve zarif olanı bayan misafirler için, daha kaba olanı ise erkekler için düşünülmüş. Böylelikle hane halkı gelen misafirin cinsiyetini, kapıyı açmadan anlayabiliyorlardı. Evin içi ise alabildiğine görkemli bir manzara sergilemektedir. Ne yazık ki, tavan süslemeleri, çıkan bir yangında tamamen tahrip olmuş. Duvarlar ise daha iyi korunmuş. Evin bölmeleri çok iyi tasarlanarak oluşturulmuş; mutfağında kiler, bulaşık yıkama yeri, duşluk ve bir ocak, yatak odasında ebeveyn banyosu bulunmakta. Bu oda ile birlikte diğer odada da canlı motiflerle süslenmiş gömme dolaplar mevcut. Bitlis’te buna benzer çok sayıda ev var. Bu evlerin bugünkü fiziki durumları ise pek iç açıcı değil.

Bitlis’te duyarlı insanları üzen şeyler ne yazık ki, bunlarla sınırlı değil. Bitlis’in içinden geçen derenin üzeri beton yapılarla kapatılmış durumda.

Dere oldukça kirletilmiş olduğu için etrafa kötü bir görüntü veriyor. Bitlis Kalesi zamanın ve insanların yıkıcı etkisini alabildiğince yaşamış olmasına rağmen ayakta kalmayı başarmış. Ancak kale surları çeşitli yapılarla adeta kuşatılmış. Surlar yer yer yıkılmış, onarılan yerler ise orijinal haline getirilemediği için kimliksizleştirilmiş. Bu durumda surların restore edilmesini talep etmek ne kadar akıllıca olur? Aynı durum Bitlis Evleri için de geçerli. Bitlis turizmini Bitlis evleri merkezli düşünmek mümkündür. Fakat bu evleri onarmak ve koruma altına almak tek başına çözüm olmayacaktır. Bunun bir anlam ifade edebilmesi için yapılması gereken başka şeylerde var.

Her şeyden önce Bitlis Deresi’nin üstü açılarak kirlilikten kurtulması sağlanabilir. Kalenin etrafı dükkânlardan arındırılabilir. Buralardaki esnaf mağdur edilmeden kendilerine yeni ve modern dükkânlar ve iş merkezleri açılarak buradan taşınmaları sağlanabilir. Bu noktada şehir merkezinde yeni yapılara izin verilmemesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü Bitlis’i bir bütün olarak ele almaktan başka çıkar yol yok.

İşin son aşaması daha kolay gibi geliyor. Yapılması gereken, Bitlis Evleri’nin, sahiplerinden satın alınarak koruma altına alınması, restore edilmesi ve kiralama yoluyla ikamete açılmasıdır. Bu önlemlerle birlikte asla göz ardı edilmemesi gereken mesele ise halkın bilinçlendirilmesi ve turizmin Bitlis için ne anlama geldiğini çeşitli şekillerde anlatılmasıdır. Bu durumda Mardin’in bugün eriştiği noktaya getirmek hatta daha da ileriye götürmek mümkün olabilir. Kısacası Bitlis’in UNESCO’nun ‘Dünya Kültür Mirası’ listesine dâhil edilmesi bizim elimizde…

Yazı: Dr. Mehmet Demirtaş, fotoğraf: İsmail Şahinbaş

Sırtçantam 5. sayı, Mayıs 2005