Bisiklet ve Amsterdam

Köln’den Rees’e gidiş ve bir pizzacıda yenilen akşam yemeği. İtalyan Lokantası olduğu için makarnasız bir menü olmazdı… Arkasından demlenmiş bir çay içme şansı ve konaklayacağımız bölgeye doğru yol almaya başladık.

Her taraf meyve bahçeleri ve bir o kadar da hayvan yemi olarak kullanılacak olan mısır tarlaları ile dolu. Deniz yüzeyinden 60 metre kadar yüksek olan bu bölgede her taraf yeşil. Zaten kenarında Ren nehri geniş, derin bir şekilde akıp gidiyor.

Ertesi gün Türk usulü ve süper bir kahvaltı sonrası yön bulma cihazlarımızı açtık ve Arnheim’a doğru geldik. Yanlış görmediysek eğer, GS’li Arif bir kafede oturuyordu. Amsterdam’a gidecek trene biletimizi aldık. Bir kahve içim sonrası trene atladık. Bisikletlilerin bulunduğu yeri tercih ettik. Orda bir bayan çocuğunu yedirmekle meşgul idi. Konuştuk. Ne görelim, Erzincanlı çıktı.

Eşini sorduk, Endonezya asıllı Hollandalı imiş. Ardından yanımıza Faslı iki bayan geldi. İstanbul’u sordular. Amstel’deki Ajax Stadı’nın tribünlerini görünce Amsterdam’a yaklaştığımızı anladık. Amsterdam Merkez Tren istasyonundayız. Yüzlerce kişi ve bir koşuşturma. Oldukça tarihi bir yapı. Bir taraftan yenileme diğer tarafta modern teknoloji ürünleri. En fazla 3 – 5 katlı evler, oteller, lokantalar ve diğerleri.

Binlerce bisiklet. Kanlar, kanallarda gezen tekneler, turlar ve diğerleri. İstasyona en yakın bir oteldeyiz. İsmini vermeyelim, reklâm olur ama aynısı yakında İzmit’e yapılacak diye duyuyoruz. Şimdi sokak araları ve halkını gözlemlemek üzere kente açılıyoruz. Çok eski fakat yenilenmekte olan tarihi binalar, evler, tekneler ve bisiklet trafiğini inceliyoruz. Dikkat etmek lazım, her yerden bisiklet çıkıyor. Yüzlerce bisiklet trafikte fink atıyor. İki kişilik veya çocuklarının binebileceği sepetli bisikletler, şehir turu yaptıran bisikletler ve diğerleri yanında sizin de kiralayabileceğiniz sarı bisikletler…

Bu kadar yeter, şimdi bisiklet kiralamaya ve bu araçla Amsterdam’ı gezeceğiz. Bize müsaade…