Bir Küçük Yolculuk İçi Dolu Mutluluk: Gölcük

Özdemir Asaf aklıma geldi gölcüğe giderken… Hızla kirlenmediğini umduğum bir yere yolculuktu bu… Otobanda son sürat ilerlerken, kat ettiğimiz her kilometrede kış ve kar biraz daha yüzünü gösterirken, kısa bir mutluluk olacaktı gölcük benim için… Beyaz kadar iç açıcı bir tatil günü…

Metin: Ahmet Parman, fotoğraflar: İsmail Şahinbaş

Gölcük yapay bir göl. Bolu – Seben karayolu üzerinde 13. kilometreden saptığınızda kısa süre sonra yol bitiyor. Ve karlar altında yürüyorsunuz. Ta ki olağanüstü manzarayla karşılaşıncaya kadar: Beyaza bütünmüş köknarların türlü şekiller alarak yansıdığı gri bir göl. Daha doğrusu küçücük bir yol. Yani ‘Gölcük’ gölün etrafındaki heybetli ağaçları tarıyor gözlerimiz. Kim bilir kaç yaşındalar? Kim bilir kaç yazın, kaç kışın sessiz tanığı oldular?

Bir zamanlar, yıllar yıllar önce sadece bir ormanın parçasıydılar. Bir gün insanlar geldi, ortalarında yapay bir göl yarattılar. Onlar o yüce ağaçlar suya ilk kez komşu oldular. Doğayı kendi elleriyle yok eden insanoğlu belki de ilk kez ona güzel bir şeyler katmış. Uçsuz bucaksız bir ormana bir göl hediye etmiş. Ve ne iyi etmiş!

Göl kenarında yürümeye başlıyoruz. Göle doğru uzanan bir iskele var, iskeleye çıkmadan, göle doğru uzanmadan edemiyoruz… Aşıklar köprüsü vardır ya pek çok Avrupa kentinde, buradakiler de birer aşıklar iskelesi. Bizden başka guruplar, çiftler görüyoruz. Kızların başları erkeklerin omuzlarında. Eldivensiz eller hep birbirlerini ısıtıyor… Gölcük, aşkların en doğal ve en romantik yaşandığı yerlerden biri…

Biz yalnızlar içimizi çekmeden edemiyoruz, burada ilk kez ‘seni seviyorum’ demek ne güzel olurdu! Doğal olmayan bu göl şaşırtıcı biçimde doğal hayata adanmış. Çevrede otomobil görmüyorsunuz, turist peşinde koşan satıcı kalabalığı yok. Hoparlörler ‘of of’ Gülşen falan çalmıyorlar. Bir göl var kıyısında yürüdüğünüz, etrafınızda karlarını her rüzgâr estiğinde üstünüze silken heybetli ağaçlar, bir de siz…

Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne bin kez teşekkür ediyoruz gölün çevresini turlarken. Gölcükteki en önemli tesisi orman konuk evi. Allah’tan orduevi ya da memur lojmanı mimarisinde değil, iki katlı ahşap, şipşirin bir köşk. Görüntüyü bozmuyor, tersine göle (gölcüğe mi demeliyim?) ayrı bir renk katıyor. Gurubumuzda herkesin aklına aynı şey geliyor: Başbakan, bakan, müsteşar ya da önemli bir devlet memuru olsaydık, Ankara’nın o en dayanılmaz politik kavgalarının içinde bunaldığımızda ne yapar eder buraya kaçardık! Bu sevimli köşkte kalırdık: Sevdiğimizle el ele o iskele benim bu iskele senin sabah ederdik…

Geldiğimizde bulutlarla dolu gökyüzü yavaş yavaş açılıyor. Kış güneşi yüzümüze vuruyor. Artık öğle vakti. İlerideki kır gazinosuna yürüyoruz. Sempatik bir lokanta. Nasıl da açız! Alabalık elbette herkesin ortak siparişi (Ünü İstanbul’a çoktan ulamış, herkes alabalık yemek istiyor). Gölcük böreğini tavsiye ediyor garson. Tamam diyoruz, masayı donatıyoruz. Yediğimiz her şey çok lezzetli, ya da ortam o kadar güzel ki dilimiz damağımız her tada merhaba diyor. Yemek uzun sürüyor. Ama dışarıdaki güneş bizi çağırıyor: “Yürüyün arkadaşlar” diyor gurup başımız.

Karla üstünde çevreyi keşfe devam ediyoruz. Bu gündeler de oldukça boş olsa da pek çok piknik köşesi görüyoruz. Belki ilkbaharın taze yeşillikleri içinde ya da son baharın n sarı günlerinde buranın bir başka güzel olacağını düşünüyoruz ve gurup arkadaşlarımızla göz göze geliyoruz “Abi ilkbaharda elimiz mahkûm, buradayız!” Gölün etrafındaki turumuz bitmek üzere… Ama Gölcük’ün sunduğu sürprizler bitmiyor. Karşımıza elma şekeri satan bir teyze çıkıyor. Gözlerimize inanamıyoruz. Bu tatlı sürprizi, coşkuyla karşılıyor ve elma şekerlerini kapışıyoruz. Karlarda kıpkırmızı iz bırakıyor elmalardan dökülenler… Kaybolursak bizi bulurlar diyoruz… Çeşmeler görüyoruz, çoğu donmuş, ormanın içlerine dalıyoruz. Karlar üstünde, dahası karlı ağaçlar altında yürümek inanılmaz mutlu ediyor bizi. Bazen taşların üstüne oturuyoruz, göğe bakıyoruz. Mavi gökyüzünü karlı yapraklar arasından zar zor görüyoruz. Bu küçük molalar birer yemek sonrası şekerlemeler gibi bedenlerimiz için…

En çok bu sevimli gölümü özleyeceğiz? Elbette! Ya da beyaza bürünmüş devasa ağaçları mı? Şüphesiz! Ama galiba en çok sessizliği özleyeceğiz. Bizi bizle baş başa bırakan anları…

Gezi rehberi

Coğrafya: Bolu şehir merkezinin 13 kilometre güneyinde yer alan Gölcük Gölü, Aladağ eteğinde 950 metrelik rakımda bulunur. Yapay bir set gölü ve 45 bin metrekarelik bir alanı kapsayan gölün çevresi 1.200 metre civarındadır. 

Ulaşım: Şehir merkezinden kalkan Seben ve Kıbrısçık ilçe minibüsleri gölün hemen yanı başından geçerler. Yaz aylarında belediye ek seferler hizmete koyar. 

Konaklama / Yeme – İçme: Göl evresinde konaklama tesisi bulunmamaktadır. Gölün görünümünü tamamlayan tesisi Orman Bakanlığı’na ait devlet misafirhanesidir. Konaklama için 7 kilometre mesafede bulunan termal tesisler uygundur. Göl çevresinde bir adet kır gazinosu vardır. Ayrıca piknik yapmak için çok sayıda banklar mevcuttur.

Sırtçantam 2. sayı, Şubat 2005