Bilgeler ve Ahmaklar

Geçen gün sevgili kardeşim Uğur Biryol aradı. Sesi telaşlıydı. Ne olduğunu öğrendiğimde bende açıkçası çok üzüldüm. Hiçbir çevre olayına bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum.

Şimdi ne olduğunu anlayınca şaşıracaksınız, bu muşmuş üzüldüğün olay diyeceksiniz biliyorum. Ama anlatayım kararı yine siz verin.

Kaçkarları bilmeyen yoktur. Nasıl bir yer olduğunu, ne kadar değerli bir yer olduğunu da bilmeyen yoktur. Şimdi burada uzun uzadıya anlatmanın gereği yok. Özellikle Fırtına Vadisi’ni bir görene, artık tüm dünyadan yer beğendirmek zor olur. Eşi benzeri olmayan bir yerdir bu vadi. Burada ne kadar övgüler düzsem azdır.

Fırtına Vadisi, aynı zamanda çevre olaylarında bir direnişin sembolüdür. Öyle bir sembol ki, uğruna filmler çekilmiş, yazılar yazılmış, mahkemeler yıllarca sürmüş bir sembol.

Fırtına Vadisi’ne yapılmak istenen santral projesi, çevrecilerin, bağımsız yargının ve özellikle bölge insanının üstün karşı duruşu ile iptal edilmiş. Zaten doğayı yasalar korumaz, yerel halkı korur, doğaseverler korur. Bir bölgede, halkın istemediği hiçbir şeyi, devlet yapmaz, yapamaz. Yeter ki gerçekten halk istesin.

Şimdi gelelim asıl meseleye. Açıkçası duyunca kanım dondu. Pokut Yaylası’ndan Hazindak Yaylası’na yapılması istenilen araç yolunun acıları henüz sarılmamışken, şimdide Palovit Vadisi’nden Amlakit Vadisi’ne yol projesi çıktı. Hazindak Yaylası’nda ki yol projesine çok şaşırmıştım. Öyle ki bu yol projesi gündemde iken, Kaçkarlarla ilgili bir belgesel film çekimindeydim. Yaylacılarla konuşma durumum oldu. Kulaklarıma inanamadım. Yöre halkı yeni yol istiyordu. Bir ara, bir yaylacı bana “İsmail Bey, biz bu toprak için ölürüz” dedi. Bende kendisine “öl o zaman” dedim. Çünkü bu yolun gelişi ile zaten bu yaylayı, yaylacılığı, bir kültürü öldüreceksin, sen ve senin anlayışın ölsün ki, bu yayla geleceğe miras kalsın.

Ben bu şekilde konuşunca, yaylacı çok şaşırdı. Kendini savunmaya çekti. “Yaşlılarımız gelemiyor, zor oluyor sende görüyorsun çektiğimiz çileyi, sende buraların çocuğusun anla işte” dedi. Çok üzüldüm söylediklerime. Aslında hakkımda yok ama ne yapayım. Üzüldüğüm için konuyu biraz yumuşattım ve dedim ki “sevgili dostum, sen ölme, sen yaşa ki buraları koru, sen ölürsen buralar nasıl kurtulur” diyerek ortamı yumuşattım.

Biz, dostlar arasında Kaçkarlara ‘Sevdalı Dağlar’ deriz. Sevdalı dağların çocuklarına ne oluyor? Hani bir tulum sesi ile coşan, ağlayan insanlar. Nerde bu sevdalı dağları koruyacak gerçek sevdalı insanlar. Yol öldürür, yol talan getirir, yol yıkımın başlangıcıdır.

Benim üzüldüğüm konu, vatanı vuran, vatan evladı. Bir şey, bin yıllardır hiç değişmiyor; biri bilgeler, diğeri ahmaklar…