Ayılar Ve İnsanlar

Hayvanlarla insanoğlunun ilişkileri on bin yıl öncesine dayanır. Bu ilişki köpeklerle başlamış, daha sonra yük taşımak için at, katır, eşek, deve ve lama gibi hayvanlar kullanılarak devam etmiş. Dünyanın pek çok yerinde hala devam ediyor.

Güvercinler; posta için kullanılmış. İnek, koyun, keçi gibi hayvanların etinden, sütünden, derisinden hatta dışkısından faydalanılmış, faydalanılmakta. Pek çoğumuzun evinde kedi, köpek, kuş gibi şirin yaratıklar bulunuyor. Kendi çocuğumuzdan ayırt etmediğimiz şirin yaratıklar. Yanan bir sobanın başında bir kedinin ya da bir köpeğin başını okşamak dünya üzerindeki en büyük keyiflerinden biridir diye düşünüyorum. Bize hep karşılıksız veren bu yaratıklara, çoğu zaman haksızlık etmişizdir.

İnsanoğlu ile birlikte yaşayan hayvanların dışında, birde aynı doğayı paylaştığımız her geçen gün varlık alanlarını daralttığımız hayvanlar da var. Havayı, suyu, toprağı kirleterek sadece hayvanları değil bitkileri ve hatta kendimizi yok etmeye çalışan bizler, bunlar yetmemiş birde turizm adı altında pusuya düşürüyor yok ediyoruz. Kendini yok etmeye çalışan, ötekini yok etmez mi? Cevap alınamayacak bir soru da; hangi hayvan tok iken saldırır?

Geçen gün bir dostumdan duydum. Çok hoşuna gitti hikâye. Ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilmiyorum. Ancak günümüzdeki insanoğlunun kendi nesli ile ilişkilerinde hazımsızlığından, sabırsızlığından duyduğum rahatsızlık için paylaşmak istedim.

Olay, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin sahilden uzak yerleşimlerinin birinde yaşanmış. Geçimini yaylacılıktan sağlayan yaşlı bir kadına, komşularından biri sormuş;

“Teyze, sen böyle tek başına yaylaya gidip gelmeye korkmuyor musun?” Diye.

Kadın ne cevap versin, yayla onun geçim kaynağı.

“Yok korkmuyorum.”

“Yahu nasıl korkmazsın. Yol patika, orman içinden geçiyor. İn yok cin yok.”

Kadın “yok” demiş “korkmuyorum.”

“Peki, yolda patikada hiç ayı rastlamıyor mu?“

“Bazen patikada karşılaşıyoruz” demiş.

Soruları soran kişi şaşırmış, biraz da alaycı bir ifade ile

“Yahu teyze ayı ile aranız nasıl, karşılaşınca gelince ne yapıyorsunuz o patika yollar da?”

“Hiçbir şey yapmıyoruz, konuşmuyoruz. Ben yukarı doğru çıkınca sırtımda yük varsa; yoldan çıkıyor yol veriyor bana. Ben yukarıdan aşağıya inerken, o aşağıdan geliyorsa ben yoldan çıkıp yol veriyorum. Birbirimizi idare ediyoruz” demiş.

Aynı coğrafyayı paylaşan iki canlı, duruma göre birbirlerini idare ediyorlar. Çok şaşırtıcı değil mi? Düşünüyorum da bazen caddede yürürken her hangi birine yanlışlıkla çarpsam ya da ayağına bassam, bu tesadüfün sonucu ne olur acaba?