Anadolu Peyzajlarının Solan Renkleri

Rengârenkti Anadolu’nun her köşesi; mevsimlerin her dem yeniden boyadığı bir tuval gibi göz alıcı renklerle bezeliydi. Kendine özgü renkleriyle nice uygarlıklar üretti koynunda bin yıllarca ve arzulanan bir coğrafya oldu tarih boyunca. Toprağı doğurgandı, başı dumanlı dağlardan köpürerek akardı berrak suları ve eşsizdi yemişleri. Çeşit çeşitti üzerinde yaşayan canlılar. Bozkırlarında, sulak alanlarında, ormanlarında, koşar, uçar ya da yüzerdi bin bir türü hayvanların, rengârenk açarken çiçekler.

Saygı duydu bu toprağın insanları kendilerini var eden anaya. Şenlikler düzenlediler verdiği nimetlere teşekkür etmek için ve kâh ak mermerlerle nakşettiler, kâh kilimlere dokudular Anadolu’nun renklerini. Bir giriş kapısında haşmetli bir heykel oldu bazen, bir sarayda duvar resmi, bir yolun tabanında mozaik oldu, bir kilimde desen oldu, resim oldu, şiir oldu, şarkı oldu… İsmi oldu çocuğunda ve nakış oldu son uykusuna yattığında başına dikilen taşta. Rengârenk olduğu için doğası Anadolu’nun, rengârenkti insanı. Ve saygılıydı anasına o insanlar. Sonra… Sonra, Yaşar Kemal’in dediği gibi, ‘o güzel insanlar o güzel atlarına binip gittiler…’

Toprağı saksılarda görüyor çocuklarımız. Bin yıllardır beslediği insanın gözü döndü artık, metrekaresi şu kadar lira eden bir meta oldu toprak. ‘Boş ver, buğdayın parası verilir, okyanus ötesinden getirilir.’  Fabrikalarımız üzüm, incir, zeytin üretmese de kimyasal gıdalarımız var. Zeytinyağı olmasa da başka yağ kullanılır, ‘sökün zeytinlikleri, metrekaresi şu kadar liraymış…’

Doğamızı betona boğup kazandığımız paralarla kanser satın almayı tercih ettik, kendimize ve çocuklarımıza. Kanser satıyor marketlerin zengin rafları.

Su, market raflarında plastik şişeler içinde. Gürül gürül akan kaynaklar kurusa da kuyulardan çıkarılır, arıtılır, satılır, merak etmeyin. Parayı bastırıp satın alıyoruz suyu, ama o bazen para vermeden de buluyor bizi, dellenip sel oluyor, yatağını, deltasını arıyor; yok… Market raflarında güzel su…

Kuşlar kafeslerde ya da onlarca televizyon kanalında istemediğin kadar var. Doğayı belgesellerde görebilirsin. Bir zamanlar Anadolu bozkırlarını süsleyen büyük memelilerin akrabalarını televizyonlarda seyrediyoruz, eskiden bu topraklarda yaşadıklarını bilmeden belki.

Bilgisayarımız, cep telefonlarımız, kredi kartlarımız, arabalarımız, her şeyimiz var artık. Ya özgürlüğümüz? Toprağa basabilme özgürlüğü, elini tertemiz, buz gibi bir suya sokabilme özgürlüğü, kuş seslerini dinleyebilme özgürlüğü, ufku görebilme özgürlüğü…

Ellerde fırçalar, kendini her mevsim yeniden yaratan tuval, hızla griye boyanıyor, Anadolu’nun renkleri her geçen gün soluyor, solduruluyor.

Peki, tuval neden bu kadar renkli? Anadolu’nun, üç kıta arasında köprü işlevi gören coğrafi konumu, iklim, yeryüzü şekilleri ve ana kayaların çeşitliliği ile jeolojik süreçlerin günümüze uzanan sonuçları, zengin biyolojik çeşitliliğinin nedenidir.

Genel anlamıyla, yeryüzündeki canlıların, yaşam ortamlarının ve yaşam şekillerinin çeşitliliği anlamına gelen biyolojik çeşitlilik, üç temel çeşitliliği kapsar: Genetik çeşitlilik, bir türe ait bireylerin genetik yapısındaki farklılıkları; tür çeşitliliği, bir ekosistemde yaşayan canlı türlerinin sayısını; ekosistem çeşitliliği ise, bir bölgedeki farklı ekosistemlerin sayısını belirtir. Biyolojik çeşitlilik, ekosistemlerin sağlıklı bir şekilde varlıklarını devam ettirmelerini sağlayan önemli bir olgudur. Organizmaların genetik yapısındaki farklılıklar, kazanılmış adaptasyonları türden türe aktarır, hastalıklar ve diğer olumsuz çevre koşulları karşısındaki dayanıklılıklarını artırır, genetik kombinasyonların artmasını sağlayarak daha sağlıklı bireyler ortaya çıkarır. Tür çeşitliliği, ekolojik nişlerin doldurulmasını sağlayarak, ekolojik süreçlerin ve besin zinciri, madde döngüleri gibi ekolojik döngülerin sağlıklı bir şekilde sürmesini sağlar. Ekosistem çeşitliliği, genetik çeşitliliği ve tür çeşitliliğini destekler, ekosistemler arası alışverişler sayesinde her ekosistemin stabilitesi artar, ekolojik döngüler sağlıklı bir şekilde sürer.

Yukarıda sayılan temel nedenlerle zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahne olan Anadolu, çeşitli insan etkileri nedeniyle, sahip olduğu değerleri her geçen gün yitirmektedir. Tüm Avrupa’da yaklaşık 12.000 tür tohumlu bitki yaşarken ülkemizde tohumlu bitki türü sayısının 10.000’den fazla olması, Avrupa’da yaklaşık 270 memeli türü yaşarken Türkiye’deki memeli tür sayısının 160’ı geçmesi, Avrupa’daki sürüngen tür sayısı 200 kadarken ülkemizde sürüngen türlerinin yaklaşık 90 olması, Avrupa’da görülen 700 kadar kuş türüne karşın ülkemizde yaklaşık 450 tür kuşun gözlenmesi, Avrupa’da yaklaşık 350 tatlı su balığı türüne karşın Türkiye’de yaklaşık 160 tür tatlı su balığının yaşaması, değerini bilemediğimiz coğrafyanın biyolojik önemini göstermektedir. Dünyanın gıpta ettiği bu biyolojik mirası barındıran Anadolu peyzajları, her geçen gün bir rengini yitirmektedir. Kurutulan bir sulak alan, kesilen bir doğal yaşlı orman, canavar ağaçlarla karşı karşıya bırakılan bir su basar çayır, yabancı balık türleri aşılanan bir tatlı su gölü, salt ekonomik hesaplarla yapılan bir baraj, yol geçirilerek parçalanan bozkır, tarıma açılan fundalıklar ya da üzerine yazlık dikilen kumullar… Bu zenginlikleri yavaş yavaş eritirken, bindiği dalı kesen Nasrettin Hoca rolünü oynuyoruz farkında olmadan.  

Metin: Alpay Tırıl, fotoğraflar: İsmail Şahinbaş

Sırtçantam 6. sayı, Haziran 2005