Amerika ‘Nedir’ ve ‘Ne değildir…’

Fransız Jean Baudrillard’ın ‘Amerika’ adlı eserinden yola çıkarak iki hafta içerisinde 4.200 kilometre yol kat ettiğimiz son ABD gezimizin, kişisel yorumlarımı da ekleyerek Kuzey Amerika toplumunu anlatan bir özetini çıkardım.

  • Çelişkilerin uç noktalarda yaşandığı bir ülke Amerika… Yer altı dünyası, uyuşturucu pazarından yılda 100 milyar dolar kazanıyor. Suç işleme bakımından ABD dünyada birinci. Cinayet, soygun ve tecavüz olayları dünya ortalamasının dört katı.
  • ABD bir bakıma, mikrodalga fırını, klima canavarı, büyük camlı kapılar, çöp öğütme makinesi, video, süper marketler, plastik tabak ve bardaklar, halının cinsel heyecan verici esnekliğidir.
  • Birçok farklı ırkın oluşturduğu ABD, reklamı yapılan çekici çok lezzetli ‘abur cubur’ yiyecekler sayesinde bedenleri hormon laboratuarlarından kaçmış ‘şişkolar’ ülkesidir. Hiçbir yerde bu kadar şişman insanı bir arada göremezsiniz. Hatta 130 – 140 kiloluk ufak devleri caddelerde sık sık karşınızda bulursunuz.
  • Avrupalıların gözünde hala bir sürgün yeri olan ABD; kulağında Walkmen’i ile kaykay yapan çocuk, düzen, büyük arabalar ve kat kat beton yollar demektir.
  • Sürekli olarak ‘buz’ tüketen ABD, Theotihuacan’daki Aztek’lerin, Krallar vadisindeki Mısırlıların, Versaille Sarayı’ndaki XIV Lois’in, Osmanlıların Topkapı Sarayı’nın bir sentezi ile Washington DC’de, Kapitöl’ü inşa eden anıtsal bir ‘imparatorluktur.’
  • Bugün ABD, 50’li yıllarda olduğu gibi bir ‘güç’ değildir. Artık tekel uygulamıyor ama tüm dünyaya hızla yayılan bir marka ve bir model oldu. Doların ekonomik üstünlüğü tartışılmaz. Amerika’ya karşı çıkanlar ise (Libya, Vietnam, Küba, İran ve son olarak Irak) anında cezalandırılıyor. Bu ülkede siyasal zayıflık ve siyasal budalalığın önemi yok… Mühim olan ‘imajdır.’
  • Tezatlar ülkesi Amerika’da aile ve çocuğa verilen önem çok özeldir. Çocuklar için özel dergiler, televizyon, radyo istasyonları, mağazalarda özel eğlence yerleri vardır. Kısacası bu ülke çocuklarını korur.
  • ABD, reklamları ile tüketimi körükleyen, en heyecanlı filmleri bile estetikten uzak reklamları ile defalarca kesen ‘yok edici’ hegomanya kurmuş bir toplumdur.
  • Bir görüşe göre, ABD hiçbir şey icat etmemiş, her şeyi Avrupa’dan almış, biçimini bozmuş, anlamını değiştirmiş, boyutlarını büyütüp yeniden sunmuştur.
  • ABD, adalet, bolluk, hak, modernlik, zenginlik, demokrasi ve özgürlüğün öncülüğünü yaptığını sanıyor ve daha da tehlikelisi buna kendiside inanıyor ve sonunda başka topluluklarını da inandırıyor.
  • ABD’de geceleri kent merkezlerinde yürüme, yorulma ve yoksullara çorba dağıtan mutfaklarda kuyruklara girme hakkı ve özgürlüğü “hizmetli” kabul edilen üçüncü dünya ülkeleri insanlarına aittir.
  • ABD sinema, televizyon, Disneyland, geniş yollar, gökdelenler demektir. Müze, kilise, kültür demek değildir.
  • ABD’nin can damarı New York’un belli başlı özelliklerini belki de şöyle sıralamak mümkün; New York’un dünyanın her köşesinden milyonlarca insanın cazibesine kapıldığı, filmlerle beslenen ‘Amerikan Rüyası’nın’ en uç noktası. Tüm din, dil ve ırkların kesişim noktası. Yoksulunun ‘pembe umutlar kenti’, devlet içinde devlet. Time Square tiyatro bölgesi, 5. Avenue alış – veriş promenadı, Wall Street finans dünyasının harikulade tapınakları, Greenwich Village’in eksantrik bohem yaşantısına dair görüntüleri, Çin ve İtalyan mahallelerinin kendilerine özgü tatları ve karanlığı, tehlikeleri ve fakirliği ile Harlem, liman girişindeki meşalesi ile ünlü özgürlük heykeli, sanat galerileri ile Soho, havada asılı örümcek ağı Brooklyn Köprüsü… Yani, New York, göz kamaştıran ışıkları, baş döndüren hızlı yaşamı, gökdelenleri ve tehlikeleri ile garip, nörotik, avant – garde bir ada…

Sırtçantam 5. sayı, Mayıs 2005